Yazıma başlamadan önce okuyucularından gelen iki talebi aktarmak istiyorum. Av. Kani Genç, camilerde imam hatipler, insanlara tadil-i erkana uygun olarak nasıl namaz kılınması gerektiğini öğretsinler ve namaz saati dışında camilerde mutlaka namaz kılmak için bir mekanın bulunmasını, camilerin kapatılmamasını istiyor.
İbrahim Gülsu kardeşimiz ise özellikle Ahirdağlarını ağaçlandıran eski Orman Bölge Müdürümüz Mesut Can’ın hatırasının yaşatılması için bir çalışma yapılması gerektiğini israrla talep ediyor, ilgililere duyurulur.
Bugün konumuz güreş sporu olacak, atasporumuzu sanki ihmal ediyoruz gibi geliyor bana; her alanda kültürel öğelere sahiplenemediğimiz gibi, güreş sporu tarihimize baktığımızda çok gerilediğimiz görülmektedir.
Konuya neden girdim, izah edeyim. Koca Yusuf’un hikayesini okurken, etkilendim. Gerçekten koca yürekli, dev bir Türk çocuğu, hem imanı, hem fiziki üstünlüğü ve hem de aklı ile başarıya ulaşmış…
Bir öğrencime bu konuda bir hikaye yazmasını istemiştim. Şu cümleleri yazmış: “ Arkadaşlar Koca Yusuf’u birkaç kişi dışında hiç kimse yenememiş. Çünkü o sağlığına dikkat edermiş, ahlaklı, çalışkan, gayretli bir insanmış. Aynı zamanda da zeki ve sabırlıymış.
O günden sonra güreş merkezin duvarına Koca Yusuf’un resmini ve başarı hikayesini yazdık. O günden sonra herkes Koca Yusuf’u örnek aldı. Bende ilk şampiyonada ikinci oldum, şimdi Avrupa Şampiyonasına hazırlanıyor.”
Bu kısa cümleler içerisinde şunları gördüm. Bizler tarihe kayıtlı Türk Büyüklerini çocuklarımıza öğrettiğimizde, onlar bu büyükleri örnek alarak, onların izinden yürüyeceklerdir. Burada bir ihmal yapıyoruz diye düşündüm.
Sonra da başarının arkasında hem cesaret(yürekli olmak ya da imanlı) hem fiziksel güç hem de akıl olduğunu çocuklarımız biliyor.
Ancak, biz yavrularımızı spor başta olmak üzere doğru yönlendirme yapamıyoruz gibi geliyor. Sadece akademik başarı üzerinde duruyoruz. Bu da sistemin hatası diye düşünüyorum.
Eğer her alanda başarılı olmak istiyorsak, çocuklarımızı iyi tanımalı ve doğru şahsiyetleri önlerine örnek olarak koymamız gerekiyor.
Koca Yusuf’u değinmişken, onun son güreşi ve yolcuğunu da hatırlamak gerekiyor. Yıllar önce Türkiye Gazetesinde okumuştum, alıntı yaparak yazıyorum.
SON YOLCULUĞU
Koca Yusuf, Fransız bandıralı La Bourgogne isimli transatlantikle Amerika'dan ayrıldığında tarihler 21 Mayıs 1898'i gösteriyordu. Yoğun bir sis vardı ve gemi kaptanı ezbere bir güzergâh takip ediyordu. Azor Adaları yakınlarında Koca Yusuf'un içinde bulunduğu gemi büyük bir hız ve gürültü ile Fransız bandıralı Cromartyshire adlı şileple çarpıştı. Atlas Okyanusu'nun üzerinde korkunç bir can pazarı yaşanmaya başladı.
Gemi batmadan filikalar indirildi suya…
Koca Yusuf güçlüydü, yüzmeyi de iyi biliyordu. Bunun için birçok kişiyi taşıdı filikalara…
Kendisi yorgun düştü fakat bir başka kadını kurtarmak için filikadan ayrıldığında bir baktı ki, okyanusta yalnız. Çok uğraştı, yetişemedi filikaya. Bu kazada tam 670 yolcu boğuldu, 41 yolcu kurtuldu. Boğulanlardan biri de Koca Yusuf'tu…
Ancak, gemi personelinden ölen hiç kimse olmadı. Kaza sonrası Amerikan basınında yazılanlar bizim açımızdan tabii ki, çok önemliydi. Çünkü Koca Yusuf'un güreşlerine büyük yer veren Amerikan basını, gemi kazasında yine ona özel bir yer ayırmıştı. Bir Amerikalı güreş yorumcusu şöyle tamamlıyordu makalesini:
"Eğer Koca Yusuf, Okyanus'un derinliklerinde yatıyorsa, kesinlikle yüzükoyun yatıyordur. Çünkü sağlığında onun sırtını kimse yere getirememişti. Okyanuslar da getirememiştir..."
Evet… İşte, "Türk gibi kuvvetli" sözünün Avrupalıların beynine adeta kazınmasında başrol oynayan Koca Yusuf'un hikâyesi böyle.Bizim yeniden Koca Yusuflara ihtiyacımız var.
Kalın sağlıcakla.