Hepimiz bir işyerinde çalışıyoruz ve bu çalıştığımız yer bizim kurumumuz. Burası bazen bir resmi daire oluyor, bazen bir fabrika ama her ne olursa olsun kurumumuzda huzurlu olmamız gerekiyor. Bunun içinde de tabi ki sorumluluklarımızı yerine getirmemiz gerekiyor. Allah rahmet etsin eski başbakanlardan birisiyle ilimizde bir toplantıdayken kendisine nasıl bir yönetim düşünüyorsunuz? Diye sordumuştum.  Kendileri, en iyi yönetim şeklinin insanda var olduğunu, benzer bir sistemi, devlette oluşturacağını söylemişti! Gerçekten akıldan, kalbe, karaciğerden, sinirsistemine varana kadar insan sistemi harika… Neyse bu günkü konumuz, kurumsal sorumluluk, kurum kültürü ve aidiyet duygusu olacak. Çünkü, Sevgili İbrahim Gülsu ve Fatih Erdoğan hocalarımın bu çerçevede öğretmenlere yönelik sohbet toplantılarından etkilendim. Gülsu kardeşim, diyor ki “ Her iş yerinde bahar havası olmalı ki insanlar çalışmaktan keyif alsın. Bunun içinde de tabi ki, kurumun kurallarına uyulması gerekir. Ancak ve ancak aidiyet duygusu gelişmiş insanlar kurum içinde kırmızı ve yeşil ışıklara uyarlar. Uymayanlar ise kurumda görevlerinde aksaklığa sebep olurlar bu da kurumsallaşmanın önündeki en büyük engeldir..” KURUM İÇİNDE GÜLER YÜZ Kurumsallaşma bizim gibi gelişmekte olan ülkeler için çok önem arz ediyor. İsterseniz üç kişilik bir işyeriniz olsun, yine de görev bölümü yapmak gerekiyor. Kurum içinde kim ne yapacağını bilmeli, sonrasında ise ben bu işyerinden evimi ekmek götürüyorum bilinci ile sorumluluklarını yerine getirme çabası içinde olmalıdır. Çırak, kalfa, usta, muhasebeci, hepsi de işyerinin daha fazla kazanması ve huzurlu olması adına, el ele vermeli. Yukardaki benzetmeye dönelim. Beyin insanın idare merkezi, kalp cismani açıdan kan pompalarken, manevi açıdan huzur sağlar, karaciğer kan deposu, sinir sistemi haberleri beynimize ulaştırır, biliyorsunuz akciğerimiz solunum sistemimiz içinde, mide, bağırsağın görevi belli, boşaltım sistemini oluştururlar. Göz görür, kulak duyar v.s. Tıpkı bu organlar rahatsız olduğunda nasıl sancılanırsak, kurum içinde çalışanlardan biri görevini iyi yapmaz ise sıkıntı beyne ulaşır ve baş ağrısı oluşur.   GÜVEN MESELESİ VE KALİFİYE OLABİLMEK 30 yılın üzerinde meslek hayatım var, işim insanı yoğurmak ve kişide var olan kabiliyet ve istidatları geliştirmek. Gördüğüm şu ki, her insan değerlidir. Bir iş yapacak kapasiteye sahiptir v.s Ona bu değeri veren ise güvenilir olmasıdır, yetenekleridir… Bir insan güvenilir değilse, insanlığı sorgulanır, bu nedenle asrımız da en iyi eleman güvenilir olanıdır. Tabi ki, kalifiye olmak da bir o kadar önemlidir. Bir tespit yapayım, insan okusun veya okumasın, okumak ve öğrenmek tabi ki ayrıcalıktır. Ama esas ayrıcalıklı insan, işini iyi yapan insandır. Bir kurumda müdür, yardımcıları, muhasebeciler, işçiler, güvenlik görevlileri v.s hepsi o işyeri için çalışırlarsa, oraya bahar gelir. Yavuz Selim İlkokulunda 12 yıl çalıştım, müthiş keyif aldım. Çünkü bütün arkadaşlarımız kardeş gibiydiler.  Geçmişte bir cenazem oldu, üç defa topluca acımı paylaştılar, kederde, tasada, sevinçte bir olmak ne güzel, işte kurum kültürü budur. Böyle olunca, başarı kendiliğinden geliyor. Yıllar önce bu mealde bir yazı kaleme almıştım, bir idareci dostumuz personeli başına toplamış, yazımı okumuş, kurumsal çalışamadıkları için başaralı olamadıklarını belirtmiş, hatta tartışma çıkmış ama sonunda sistemi oturtmuşlar. İyi de olmuş, görev bölümlerini yeniden düzenlemişler. Diyeceğim şu ki artık, çağımız değişti, tek olanlar değil, ekip olanlar kazanıyorlar. Bunun için de ortak aklı devreye sokmak gerekiyor. Gelin bir olalım, çalıştığımız kurum bizim diyelim, baharı birlikte yaşayalım. Kalın sağlıcakla.