Çocukları kurabiye gibi düşünmekten vazgeçmek zorundayız. Onlar bir kabın içine koyup şekillendirebileceğimiz bir şey değil. Onlar kimlik sahibiler. Bunun aksini dev bir kibir olarak algılıyorum. Bir çeşit Tanrıcılık oyununa benziyor; “Sana şunu olmanı emrediyorum hatta sadece sana ‘ol’ diyorum.” Çocuk edebiyatında “Tanrıcılık” oynayanlara günümüz çocuğu iyi bir şamar attı bence. Sahte bir Tanrının başına gelebilecek en korkunç şeyi yaşadılar; kendilerine inanan kimse kalmadı. Yakın bir zamana kadar çocuk edebiyatı üslûbumuzun ‘mahiyeti’ hakkında hemen hemen kimse düşünmedi, adeta bu kadar önemli bir mecrayı bakir bıraktık, böylesine hayati meseleyi sahte Tanrılara emanet ettik. Ama artık dönüş başladı! Şimdi çocuk edebiyatı literatürümüzü gözden geçirme ve çocuğu yeniden inşâ etme vakti… Medeniyet tasavvuru kapsamında insanı hayatı ve varlığı yeniden tarif, keşf ve idrak etme zamanı… Hal böyle olunca bu devâsa fikir hamlesinin merkezi (öznesi) ‘çocuğa’ yani çocuk edebiyatına ayrılmak zorunda… Çocuk edebiyatının ve ‘çocuğa’ yönelmenin önemini bir kez daha işaretledikten sonra asıl meselemize geçebiliriz. Temmuz dergisi 14. sayıda ‘çocuğun matematik ile ilişkisini’ incelemiş ve matematiğin bir çocuk için olmazsa olmaz ihtiyaçlardan olduğunu belirtmiştim. Bu makalemizde ise matematiğin çocuğa neler kazandırdığı üzerinde duracağım.

Matematik Çocuklarda Soyutlama Kabiliyeti Kazandırır

Çocuk hayal ve duygu merkezli olmasından dolayıdır ki zihnen soyut düşünmeye elverişlidir. Matematik ise çocuğun soyut düşünme kabiliyetini çerçeveleyerek O’nun soyut düşünebilmesini sistematize eder. Matematik mahiyet itibari ile akli ilimlerden sayılır. Matematik; akıl ile ulaşılan, akıl ile anlaşılıp, akıl ile tatbik edilen ilim demektir. Hangi ilim böyle değil ki diyenler çıkabilir? Buradaki temel fark, matematiğin diğer ilimler gibi göbekten ‘fiziki evrene’ bağlı olmamasıdır aslında. Fiziki evren ile nazik ve nazlı bir ilişkisi vardır matematiğin… Ne tam manasıyla fiziki evrenden soyut tutulur, ne de tam olarak oraya bağlanabilir. Matematiğin bu özelliğinden dolayıdır ki, varlıklar analiz edilip onları sentezleyebiliriz. İki farklı maddeden yeni bir varlık sentezine (terkibine) ulaşabilmek varlığın özüne inmeyi gerektirir. Varlıkların özü ise görüntüde/sathında değil derinliğindedir. Bu derinliği keşfetmenin yolu ise soyutlama gücünün olmasıyla ilişkilidir. İşte çocuğa bu soyutlama gücünü kullanmanın disiplinini matematik sağlar.  İnsanın varlığın hakikatini anlama bahsinde içine düştüğü belki de en büyük yanılgı, varlığın şeklinde kaybolma meselesidir. İnsanı varlığı anlama yolunda varlığın şekline saplanmaktan kurtaran soyutlama gücüdür. Buna bir misal verecek olursak, bir elma ile armudun toplanamamasıdır, zaten matematikte elma armut olmaz, her ikisi de aslında ‘bir’ dir ve farkında olalım veya olmayalım, elma ile armudun ‘toplanamama’ gerçeğinin içinde aslında toplanıyor olmasıdır. Basit misallerle anlatmaya çalıştığımız bu mesele derin bir o kadar da karmaşıktır.  Netice itibariyle soyut düşünebilme gücü düşünce gücüdür. Düşünce gücü ise insan olmanın katsayısıdır. Hem de insanın ‘olduğu yer’ ile ‘olması gereken yer’ arasındaki mesafeyi belirleyen katsayı… Halk arasında söylenilen ‘kişi bildiği dil kadar insandır.’ sözü belki doğrudur, lakin mutlak doğru olan ‘kişi düşünebildiği nispette insandır.’ Düşünebilme/Düşünüyor olabilme/Düşünmeyi Düşünme meselesi… Zaten insanı diğer varlıklardan ayıran en temel özellik ‘düşünce/tefekkür’ değil midir?

Matematik Çocukların Aklını Kelime Zindanından Kurtarır

Hangi çocuk edebiyata sığar? Hiçbiri. Sonra hangi yazar, bir kez yazar olduktan sonra, yani sorularla, cevaplarla çalkalandıktan, yani büyüdükten sonra yeniden ağırlıklarından kurtularak, durularak çocukluğun arı, saf, uçarı dünyasına geri dönüş yapabilir? Hiçbiri.  Evet, hangi çocuk edebiyata sığar, hangi çocuğun aklı kelimelere hapsolur ki?  Cemil Meriç “Çocuk Edebiyatı” adlı yazısında “çocuk edebiyatının sınırlarının ve mahiyetinin belli olmadığını” söyler. İnsanın doğumundan çocukluğa adım attığı dönemde ilk öğrendiği şey, dildir. Dil belli zaman sonra lisana doğru evrilir. Çocuğun kekemelik safhasını ‘dil’ konuşma dönemini ise ‘lisan’ dönemi kabul edebiliriz. Hayata bu lisan ile başlar çocuk… Lisan kendini kelimelerle ortaya koyar. Lakin kelimesiz nakilde mümkündür. Musikiden tutunda resme kadar birçok dil vardır ve bunların her biri ile mananın nakli mümkündür. Çocuğun aklî inşâsı başlayana kadar sadece dilin öğretilmesi, çocuğu kelime hapsine mahkûm eder. Artık kelime zindanındadır çocuk… O halde çocuğu matematikten mahkûm etmek, kelime hapsine sürükleyecektir. Matematik ikinci dil olarak öğretilmek zorundadır. Öğretilmelidir ki, çocuklarımız kelime zindanına hapsolmaktan kurtararak zihnen hürriyete kavuşsun.

Matematik Sayı ve Şekil Dilini Öğretmeye İmkân Sağlar

Matematik mahiyet itibariyle ‘sentez’ muhteva olarak sayı ve şekillerin ilmidir. Bu ilmin kendine mahsus olan dili matematiğe evrensel özellik kazandırmaktır. Hiçbir dil bu imkâna kapı aralamaz. O halde matematik ‘düşünce disiplini’ olarak öğretildiğinde çocuğu evrensel düşünceye sevk edecektir. Matematiğe ‘insanlığın ortak dili’ diyebiliriz.

Matematik Stratejik Düşünceyi ve Sistem Kurabilmeyi Mümkün Kılar

Stratejik düşünce karmaşık bir zihni faaliyet olmakla beraber öz itibariyle girifttir, çözülmesi zor olan denklemler toplamdır. Stratejik düşünce hayatın bütününü anlayabilme adına geniş tefekkür faaliyetidir. Sistem kurabilme mahareti ise zihnen denklem kurup çözmekle mümkün olan, bu mümkünatı ise matematiğin kazandırdığı aşikâr bir gerçektir…Matematiğin bir özelliği de ‘kabuller’ üzerine kurulmasıdır.

2*2=4

2*3=6

2*4=8

2*5=10

Ya da;

-“İçinden bir sayı tut!”

-“Tuttum!”

-“2 ile çarp!”

-“Çarptım!”

-“10 ekle!”

-“Ekledim!”

-“İkiye böl!”

-“Böldüm!”

-“O sayıyı bana söyle!”

-“8…”

-“Tuttuğun sayı 3!”

-“Nasıl bindin?”

Söylenen sayıdan 5 çıkarılınca, tutulan sayı bulunuyor. Bu ve buna benzer rasyonel kabuller matematiğin devasa sistem kurma özelliğini ortaya çıkarıyor. Matematik yoluyla olmayan bir ‘şey’ kurulup hayatı ona göre yaşıyor insan. Çocuklarımıza matematiği bu çapta anlatmamak istikbâlimiz adına ne büyük bir kayıptır siz hesap edin!

Bitirirken

Ey Çocuk! İstikbâlin mesuliyeti omuzlarında… Seni ihmal etmek istikbali ihmal demektir. Seni inşâ etmek, istikbâli inşâ etmektir. O halde; manevi mesuliyetini ve bulunduğun coğrafyada yaşamanın zorluklarını anlamalısın.  Bir tarafınla ‘Ateş Yolu’ndasın. Ateş yolu; ‘sen’ ve ‘senin’ gibiler için zorlu olsa da, sonu madden ve manen refahı müjdeleyen yolun adıdır.