Çağdaş Sanatın en optimistve sağlıklı sergilenişi, mimaride gerçekleşmiştir. Bir yüzyılı aşan bir süredenberi; ressam ve heykelcilerin çoğu; kendi uygarlıklarını yadsıyan bir davranışiçindeydiler. Makinelerin ritmi, insanların ritmine uymuyordu. Makineendüstrisi ve seri üretim; insanı makineleştirmişti: Hareketleri, bir makinedüzenine; çabaları-sıkıcı bir tekrara dönmüştü. Fabrika bacaları, şehirlerinhavasını kirletirken, gecekondular-cadde, sokak, parkları aşan bir hızla yaygınlaşıyordu.Ressam ve heykelciler; insanı, çevresini oluşturan bu çirkinliğin nedeni olaraksuçlarken; bireyler, kendilerine özgü nitelikleri yitirme korkusuna kapılmıştı.Fakat, mimarlar, ister istemez bu endüstriyel gelişime ayak uydurmak zorundakaldılar. Onların amacı, insan gereksinmelerini karşılayacak yeni bir ortamyaratmaktı. Ve, bunun için gereken yöntem ile ekipman- mühendis vefabrikatörler- tarafından onların beğenilerine sunuluyordu. İleri görüşlümimarlar, makine uygarlığının olumlu yönlerini-daha iyi bir yaşam sağlayankapsamını ve geniş şiirsel görüntü olanaklarını kavramakta gecikmediler.

Henri Labrouste'ünçalışmaları; bu yeni mimari görüntüsünün en ilginç örneklerindendir.1860'larda, her iki yarım kürenin en hızlı gelişen kenti Chicago'ya gitti.Richardson; kimse ile boy ölçüşemeyecek sağlamlık ve basitlikte görkemli işhanları yaptı. Bu yapılar, stil yönünden hala, geçmişin izlerini taşıyordu;fakat, geleceğe olan inancını da belirtiyordu. Ve böylece, 1890'da, Chicago'daRichardson'un ünlü öğrencisi Loise Sullivan'ın resim tahtasında yeni bir akımıntohumları atılmış oldu.

St: Louis'deki Wainwrightyapısı; Sullivan'ın ilk gökdeleni olup, onun "şekil; fonksiyona uyar"prensibini kanıtlar. Güzel dış görümünü, duvarları hemen tamamiyle ortadankaldıran pencere dizileri ve üçüncü kattan başlayarak yukarı uzanan dikeybantlarla koruyucu çelik bir kafes anlatımındadır.

Sullivan'ın yetenekliöğrencisi Frank Llyod Wright, hatta Picasso'nun Kübist Resim aşamasından bileönce, 1900-1910 arasında; ilginç bir "Kübist mimari" stili oluşturdu.Wrigth'ın uğraşısı; Chicago dolaylarında, banliyö tipi konutları planlamak idi.Bu tür evler, alçak yatay çizgilerin İllinois karları ile bütünleşmekistermişçesine kullanılması nedeniyle, Kırsal konutlar diye tanımlanırlar. Budizinin son ve en görkemli örneği : "Robie Konutu"dur.

Bu konuttaki Kübizm'isadece, onu oluşturan açık seçik diktörtgenlerde değil; özellikle Wright'ınboşluğu kullanma yeteneğinde aramak gerekir. Boşluk, burada, merkezden yükselenbir merdiveni ve şömineyi çevreler. Bazı boşluklar açık, bazıları kapalıdır.Hepsi de, kesin sınırlarla ayrılmıştır. Mimarın, parçalara böldüğü büyük biralan; balkonları, terası, avluyu ve bahçeyi olduğu gibi, evin kendisini deiçerir. Dış ve iç alanlar, birarada düşünülmüştür. Wright'nin amacı,bütünleşmiş bir ortam yaratmaktadır. Kendisi, konutun renkli cam, dokuma vemobilya gibi iç dekorasyonunu da süslemişti. Wright, bir konutun; içindeyaşayanları, güçlü bir oranda etkilediğinin bilincindeydi ve mimarın; insanlığıda şekillendirdiğine inanıyordu.

Wrigth'ın Kırsal stili,Avrupa'da; Amerika'da olduğundan daha büyük bir ilgi gördü ve önce; 1914'deHollanda'da, daha sonraları-1920'de de, uluslararası stilin temeli olarakAvrupa'da benimsendi. Bu uluslararası stilin uygulandığı en büyük ve karmaşıkyapı topluluğu; Almanya'da Dessau'da gerçekleştirilen ünlü sanat okuluBauhaus'un mimarı, aynı zamanda okulun kurucusu ve yöneticisi olan WalterGropius idi. Kendisi, 1930'larda Amerika'ya gitmiş ve ölünceye kadar orada,mimar ve öğretim görevlisi olarak çalışmıştır. Bauhaus topluluğunun en dramatikyapısı, sayısız cam düzlemlerden oluşan ve bir küb'ü andıran çarşı Bloku'dur.

Burada sanatçı, çağdaşmimaride, duvarın taşıyıcı olma niteliğini yitirdiğinin bilincindedir. Duvar,sadece bizi dış etkenlerden korumakla yükümlüdür. Eğer, güçlü bir gün ışığınagereksinme duyulursa, tamamiyle camdan oluşturulması doğaldır. Bu ilke; çeyrekyüzyıl sonra, daha büyük boyutlara; Birleşmiş Milletler Sekreterliği yapısınınön ve arka yüzeylerine uygulandı. Yapı; Uluslararası bir mimarlar topluluğutarafından planlanmıştı. Sonuç şaşırtıcı oldu; bu tür duvarlar, ışığıgeçirmelerinin yanı sıra, yansıtıcı bir nitelik de taşırlar ve yapının bu camdüzeyi, sık sık gökyüzünde de ışıl ışıldır. Ve biz, bu kez yapıya bakınca; onunaydınlatılmış iç kısmının parıltılarını görürüz. Yapı; iç ve dış ile ilgilibütün ışık sorunlarını tamamiyle çözümlemiş; ilgiç ve değişik bir yöntemleyaşama katkıda bulunmuştur. Brancusi'nin "Boşluktaki Kuş" yapıtındada aynı artistik amaç, küçük bir oranda sezilebilir.

Bu uluslararası stilinFransa'da en önde gelen mimarlarından biri de; İsviçre doğumlu Le Corbusieridi. 1920'lerde Le Corbusier; yirmi yıl önce; Wright'ın yaptığı "KırsalKonutlar" ile eşdeğerde özel konutlar planlandı. Le Corbusier, bunları;"Yaşam Makineleri" olarak tanımlanıyordu. Bu tanım, onun makineleşenyaşam koşullarına duyduğu beğeniyi değil de, makinelerin düzenli, kesinbiçimlerine olan tutkusunu yansıtmaktaydı. Bunun yanısıra, kendi konutları ilegeleneksel çeşitlilik arasına kesin bir sınır koymayı da amaçladı: Le Corbusierkonutu; yepyeni boyutlar göstermekteydi. Poissy-sur- Sein'deki"Savoy" konutu da, yapıldığı dönem için, büyük bir yenilik idi... Dışgörünümü ile sütunlar üzerine oturtulan, ince bir kutuyu andırıyordu. Bahçekatının bir bölümünün taşıyıcı iskeletini oluşturan, ince bir kutuyuandırıyordu. Bahçe katının bir bölümünün taşıyıcı iskeletini oluşturan silindirbiçimindeki sütunlarda, güçlendirilmiş beton kullanılmıştır. Uzun yataypencereler; ikinci kat duvarlarını boydan boya kesmektedir. Bu duvarlarınötesinde-açık odalar ve kapalı bahçeyi içeren- iç ve dış alanlardan oluşan,Robie konutundaki benzer bir ortam yaratılmıştır.

1930'lardan sonra LeCorbusier'in yapıtları, gitgide anıtsal ve özgür bir niteliğe ve bir Ortaçağşatosunu andıran Notre-Dame du Haut Kilisesi, çağımızın en görkemli yapıtıdır.Bu yapıtta masif duvar kitleleri; sanki görünmeyen bir güce boyun eğmişcesine,kağıt gibi kıvrılıp bükülmüşlerdir. Asılı kalmış çatı, büyük bir gemininpruvasındaki bir çift cankurtaran sandalını anımsatır.

Yazan:

http://www.tamsanat.net/yayinlar/sanattarihi.php?post=585