Birkaç hafta önceydi, camilerde samimiyet konusu işlendi. Dikkatle dinledim, sonra kendimi ve yakın çevremi düşündüm! Peki, gerçekten din samimiyet ise ki Diyanet böyle tanımlamış, o halde samimi olmayan insanları nereye koymak gerekiyor?
İsterseniz önce o hutbeden alıntılar yaparak, kısaca bir hatırlatma yapayım, sonra da kendimizi samimiyet testine tabi tutalım istiyorum.
Hadi başlayalım. Hutbe aynen şöyle başlıyordu: “ Yüce dinimiz İslam’ın özü samimiyettir. Söz ve davranışlarımızın Allah katında değer kazanması, samimiyetimize bağlıdır. Samimiyet; Rabbimize gönülden iman etmek, bu imanın gereği olarak da hiçbir dünyevi karşılık ve menfaat beklemeden sadece Allah’ın rızasını amaçlayarak yaşamaktır. Samimiyet, canlı-cansız bütün varlıklara karşı iyi niyet beslemektir. Samimiyet, ya olduğu gibi görünmek ya da göründüğü gibi olmaktır.
Din samimiyettir.” buyurmuştur. Sahabe-i kiram merak edip, “Kime karşı samimiyet Yâ Resûlallah?” diye sorunca Sevgili Peygamberimiz şöyle cevap vermiştir: “Allah’a, Kitabı’na, Resûlü’ne, Müslümanların idarecilerine ve bütün Müslümanlara.”
İHLAS VE SAMİMİYET AYRILMAZ İKİLİDİR
Peygamberimizin mübarek ifadelerinden anlıyoruz ki, din deyince aklımıza samimiyet gelmelidir. İslam dinini ihlas ve samimiyetten, halis niyetler ve saf yüreklerden ayrı düşünmek imkânsızdır.
Müslüman, Cenâb-ı Hakk’a samimiyetle kulluk eder. İbadetlerinin, dualarının, yardım taleplerinin tek muhatabı Allah’tır. “Sözlerin en güzeli” olan Kur’an-ı Kerim’e samimiyetle bağlanır.
Kur’an’ın lafzını zihnine, hükmünü hayatına aktarmak için gayret eder. Resûl-i Ekrem Efendimize sadakatle itaat eder. Derin bir sevgi ve samimiyetle onu örnek alır, onun gibi yaşamak için uğraşır.
Müslüman, içinde yaşadığı toplumda huzurun hâkim olması, barış ve güvenin sağlanması için kul hakkına riayet eder. Eğitimden ticarete, aileden mahalleye her alanda ve her şartta hakkı, hukuku ve adaleti korur. Amir ya da memur, kadın ya da erkek, çocuk ya da yetişkin farkı gözetmeksizin, çevresindeki herkese karşı sorumluluklarını samimiyetle yerine getirir.
Müslüman, “ümmet-i Muhammed” ailesinin şerefli bir ferdi olduğunun idrakindedir. Cinsiyeti, ırkı, rengi ve dili ne olursa olsun, bütün müminlere karşı hasbi davranır. Şefkat ve merhametle açılan kardeşlik kollarını, muhabbetle edilen sıcak bir kardeş duasını her türlü kazancın üstünde tutar. İnsanı hırsına esir eden ve samimiyete gölge düşüren en büyük illet, riya ve gösteriştir…”Eyvallah!
Galiba aradığım sorunun cevabı bu son cümlede saklı. Demek ki, samimi olmayan insanların dininden ve dindarlığını sorgulamak gerekiyor.
RİYAKARLARA DİKKAT ETMELİ
Yüce dinimiz, söz ve davranışlarımızın her türlü hileden ve çıkar oyunlarından uzak olmasını emreder. Karşılığını sadece Allah’tan umarak” iyi işler yapmayı bize öğütler. Dürüstlükten ve samimiyetten ödün veren, insanların gözünü boyayarak kazanç sağladığını zanneden kimselerin aslında kaybettiğini söyler. Zira “görsünler ve duysunlar diye” iş yapan riyakârın eline geçecek olan, dünyada da ahirette de ziyandan başka bir şey değildir.
Allah Resûlü (s.a.s) bir hadis-i şerifinde bizleri şöyle uyarmaktadır: “Allah sizin görünüşlerinize ve mallarınıza bakmaz, ancak kalplerinize ve amellerinize bakar.”
O halde, Rabbimizin katında iyi bir kul, halis bir Müslüman olmak istiyorsak, temiz bir yüreğe ve samimi amellere sahip olalım.
Allah’ın rızasını hayatımızın amacı haline getirelim. O’nun gizli-açık her halimizi görüp bildiğini ve sadece samimiyetle yaptıklarımızı ödüllendirdiğini aklımızdan çıkarmayalım. Gösterişten ve ikiyüzlülükten uzak duralım. (Kay: Zümer, 39/2. Nesâî, Cihâd, 24.Müslim, Îmân, 95. Müslim, Birr, 34.Ebû Dâvûd, Vitr, 25.Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü)
Sonuç, kardeşim Müslüman, Müslüman gibi olur yani samimidir, insanlar onun elinden, dilinden ve belinden emin olurlar, kısacası güvenilir insandır Müslüman, peki biz acaba ne kadar güvenilir bir insanız, kendimize soralım, bu kadar.
Kalın sağlıcakla.