Bu güne kadar, birçok Allah dostu ve düşünürün hachatıralarını sizlere aktardım. Anlatmaya da devam edeceğim. Bu gün Üstat NecipFazıl Kısakürek’in, hac yolculuğunu sizlerle paylaşacağım. Diyor ki, sade birMüslüman olarak hacca gitmeye niyetlenir. Ancak vize işlemlerinde önüneengelleme ile karşılaşmış, çileli bir hac yolcuğu yapmıştır. Neredeyse pasaportundaki meslek hanesineyazılan "gazeteci" sıfatı yüzünden Suudi Arabistan'a gidemeyecek hâlegeliyor.
O, ilmihallerden hatıratlara kadar pek çok kitapokumuş ve hacca gidenlerden fazla Mekke ve Medine hakkında bilgi sahibiolmuştur. Öyle ki, özel sohbetlerinde, hacca gidenlere Kabe'de veyaMedine'de hangi kapıdan girince karşısına ne tür bir levha geleceğini, levhanınuzunluğunu ve üzerindeki yazıyı soruyor ve dikkatsiz muhatabının mahcupbakışları arasında cevabı da kendisi veriyordu. Çünkü çok az insan Necip Fazılkadar ibadetlerin inceliklerine dikkat eder ve ruhunu anlamaya çaba gösterirdi.Birde Mekke ve Medine gibi Peygamberbeldesi olarak, tasavvufi aşkın öncülüğünde ilim, irfan ve vecd mevzuu olunca,Necip Fazıl için bütün teferruatların ayrı bir önemi vardı. Ayrıca, Osmanlıdöneminde Cenab Şeha-beddin'in Sıhhiye Müfettişi sıfatıyla görevli gittiğizaman yazdığı yazılardan oluşan Hac Yollarında ile Mehmed Âkifin Teşkilât-ıMahsusa adına gittiği Arabistan'da yazılan ve Hatıralar adlı kitabında yer alanNecid Çölleri'nden Medine'ye adlı eseriokumuştur.
O yüzden, hac yolunda tevekkül ve tevâzuun müştakı veyardımını gördüğü dostlarının müteşekkiri olarak sadece ibâdetinin vecdinidüşünen, Allah ve Peygamber yolunun bağlısı ve o dönemde kendi ifadesiyle"33 yıllık davacısı" olarak, Suudi Arabistan'a "gazeteci"sıfatıyla gitmenin zorluğunu bizzat bertaraf etmeye çalışır. Suud Büyükelçiliği'ninülkesiyle temasları sayesinde, pasaportuna düşülen "Hariciye Vezareti'nintelgraf emriyle" kaydı konarak vizesi temin edilir. Bu özel izinsayesinde, o yıl belki de hacca giden tek Türk gazetecisi Necip Fazıl olur.Çünkü gazetecilere o yıl vize verilmediği söylenir...
Cidde’ye ulaşır. İnsanlardan uzak durmaya çalışır ve 69yaşında artık Mukaddes topraklardadır.
GERİSİNİ KENDİKALEMİNDEN DİNLEYELİM.
"Peygamber ikliminin kapı eşiğine ayak atıyordum vebütün melekelerim yerinde olduğu halde kendimde değildim."
Bir dostumla buluşacaktım, ancak gecikmiştim,buluşamadık. Bekleme salonundaki insanlar ve gördükleri beni rahatsız etmiştir.
"Haccagiderken bana «her şeye sabır ve tahammül göstereceksin!» demişlerdi. Evet,sabır ve tahammülle mükelleftim; fakat neticede, münezzeh dinimizden bu fecîuzaklığı, korkunç aykırılığı, yüzlere çarpmaya da belki memurdum. Sabır vetahammülle mükelleftim ama rıza ve göz yumma ile değil. İşte şeriat terazisininen ince ayar noktalarından biri!"
HAC’DAN GAYE
Hac, ona göre büyük bir hamle, atılış, büyük bir oluşaadım atıştır. Hac Hitabesi'nde, ibadetten gayenin ne olduğunu şöyle vurgularşairimiz: "İbadetlerin tümü birden, tek noktada mahrut şeklinde fışkına birışık, bir nur huzmesine benzer. Gaye, evet gaye, ışığı fışkırtan o tek noktadırve o tek nokta Allah'ın rıza kapısıdır. Namazı idman, beden rejimi, orucuperhiz ve irade terbiyesi, zekâtı yardım ve servet tesviyesi, haccı da insanyığınlarının iç içe kaynaşmasından doğacak sayısız içtimaî ve iktisadîfaydalardan ötürü benimsemek, aslî gayeyi kaybetmek olur. Bu arada, bütün buibâdetler-deki nimet ve kıymetleri takdir etmek de başta Allah'ın rızasınıalmak ve o rızaya hiçbir kıymeti denk tutmamak şartıyla vazifedir. Vazife...Karşılıksız, ivazsız, muayenesiz, imtihansız, vazife için vazife... O ne ulvîmânâ!.."
Böylesine sancılıbir tecrübeyi ondan önce yaşamış ve Mir'ât—ül—Harameyn adlı kitabında anlatanEyüp Sabri Paşa'dan da ilgi çekici pasajlar naklediyor. Binlerce insanın heryıl hac yaptığı halde bu tecrübeyi yaşayıp da hac hatıralarında yazan veyaifade eden bu iki şahsiyet dışında başka bir isme ben henüz rastlamadım. Herkesbu seyahatin iklim ve idare ile ilgili sıkıntıları hariç böyle maneviçilesinden söz etmiyor. O bakımdan Necip Fazıl cins kafalara ve özel misyonlarasahip şahsiyetlerin bütün çilelerini hayatının her safhasında yaşamış oluyor...
"Necip Fazıl! Medine hatıralarında ise: “ Meğer bugünü görmek için dünyaya gelmişsin!.. Secdeye kapan ve hamdet!.."