Hepimiz insanız ve zaaflarımız var, belki de bizi zorduruma sokan, kimi zaman zavallı yapan bu zaaflarımızdır…

Zaaflarımızın sonucu işlediğimiz günahlar bizi zorasokar,  kimi zaman dünyalık dediğimiz,bağ, bahçe, köşk, otomobil vs düşkünlüğümüz, biliriz ki nefsimizin aşırı isteklerindendir.  

Aslında bunlar birer puttur içimizde. Adam ‘para’ diyorbaşka bir şey bilmiyor. Çok konuşuyor, uyuyor, yiyor, su gibi yalan söylüyor,iyilik nedir bilmiyor, fitneci v.s

Bu nedenle olsagerek, kimi kalpler taşlaşır, gönüller yosun tutar, bazen de akıl tutulur…

Zavallıdırlar günahlarında ısrar edenler, bunlar genelde kendikusurlarını görmek yerine, devamlı başkalarını eleştirirler. Oysa insan herşeyden önce kendi ‘yamuklarını” görmeli, görmeli ki zavallı olmaktan çıkıp, Rabbinekul olabilsin….

Haa şunu da söylemek gerek. İnsan zaafları sonucu günahda işler, ancak zavallı olanlar günahını görmemezlikten gelerek, günahlarındanpişmanlık duymayanlardır.

İşin özü insan kendini ve haddini bilmeli. Kul olduğunuunutmamalı, dünyanın imtihan dünyası olduğu bilinci ile hareket edip, Rabbineyönelmelidir….

 

ALLAH’I TANIMAK

Şunu söylemek istiyorum, önce biz  Rab’bimizi en güzel isimleri ile tanımalıyız.Çünkü Rabbini tanıyan, nefsini de tanır. Acizliğini, yokluğunu, fakirliğini,hakkını, hukukunu v.b bilir…

Zaten biz Allah’ı tanırsak, kalbimizdeki köşkler onunolur, kalbimiz ancak O’nu zikir ederek, mutluluğu yakalar ve vicdanlı oluruz….

“Allah’ı tanımayan O’nu niçin özlesin? Peygamberi tanımayan,O’nun insani davranışlarını bilmiyor ki, onları özlesin ve yapsın. Neyiözlüyorsak, kimliğimiz onun içinde saklıdır. Taşı, toprağı özleyene, ötede taştan, topraktan başka bir şeyverileceğini mi sanıyor? Ama Allah’ı özleyene Allah: “ Hoş geldin ey kulum!”  diyecek.

Dünyada neleri tanıdın, neleri; ama Allah’ı tanımadıysan,sen neyi tanımışsın ki? “ Bilgin”sin ha? “ Bilmekten mana ne, kişi Hakk’ıbilmektir.”

Kıymetimiz, özlemlerimizin içinde saklı. Taşı özleyenkalple, Rabbini özleyen kalp aynı kefeye konabilir mi? Arif odur ki, Rabbanikalple taş kalbi ayırt edebilir. Erenler gönülleri gezerler, onlar konaklarabağlı değillerdir.

Bugün gönülehli geri tarafta gözüküyor. Bir gün ölüm borusu çaldığında ve “ dön geri”dendiğinde, bugün geride duranlar yarının sultanı olduğunda, üzülenler desevinenler de sonsuza dek aynı şeyi yaşayacaklardır. Ölüm, hayatı tersinedöndüren en büyük komuttur.

İsmi tanımlarken, “ Varlıkları ve kavramları karşılayankelimelerdir.” denir. Varlık, beş duyunun algıladığı somut sözcüklerdir. Kavramise, beş duyunun dışında, zihnimizin algıladığı soyut kelimelerdir. Varlıksomut, kavram soyuttur…”

 

DÜNYA ONLARIN, AHRET BİZİM OLSUN

Son dönemde yazılarını okumaktan son derece keyifaldığım, D. Ali Taşçı kardeşimiz bu tespitlerinden sonra der ki; “ İnsanıtanımanın ve dolayısıyla varlıkla yüzleşmenin biricik yolu, kavramsaldüşüncedir. Büyük büyük adamlar görürsünüz, saatlerce konuşurlar, fakat cevizkabuğunu doldurmaz bu konuşmaları, çünkü bütün hikâyeleri, deniz kenarındakiçakıl taşlarını tek tek anlatmaktır. Onlar, çakılın kumsallaşmış aynarüyasından ve aynaya düşen siluetten söz edemezler, çünkü taş kalmışlardır, beşduyunun ötesine geçememişlerdir.”

Konunun özü şu, dünya bir gölgelik kardeşim, bugölgelikte ne krallar, ne ağalar ne beyler yaşadı, hiçbiri de bir şey götürmediöbür tarafa(güzel ameller hariç).

Bilirsiniz, Efendimiz bir gün hasır üzerinde yatmış,vücuduna izi çıkmış, Hz. Ömer bunu görünce ağlamış, sonra diğer hükümdarlarlakarşılaştırma yapılınca, O(sav) şöyle demiştir: “ Ya Ömer dünya onların, ahretbizim olsun!”

Şu fabrikalar,tarlalar, bağlar, bahçeler, arabalar, dünyada size göre ne kadar kıymet ifadeeden mücevherler varsa, bunları amaç değil, iyiliklere araç olarak görme gerek.Çünkü kalpler ancak Allah’ı zikir ettiğinde mutlu ve huzurlu olur. Sahi yakınzamanda Allah için iki damla gözyaşı akıtabildin mi? Büyükler der ki; “ Kalpdünyadan boşalmadıkça, aşk tohumu orada filiz vermezmiş.” Duydun mu ey nefsim!

Kalın sağlıcakla.