Hayat böyle işte değerli okurlarım, aylardır gündemi meşgul eden referandum kazasız belasız tamamlandı, Türk demokrasisi bir kez daha rüştünü ispat etti. Peki referandum sonuçlarını nasıl değerlendirmeliyiz? Somut ve soyut sonuçları olan bu referandumun gerçek sonuçlarını görmek için biraz beklememiz gerekiyor. Referandumun an itibarıyla en önemli sonucu ülkeyi yönetecek kişinin doğrudan millet tarafından seçilmesinin önünün açılmasıdır. Artık hükümetler kapalı kapılar ardında değil, doğrudan millet tarafından belirlenecek. Özellikle sağ seçmenin bazı şeyleri hatırlaması için bu konuyunu biraz açmakta fayda var. Güzel bir eski sözle başlayayım derdimizi anlatmaya; “Hafıza-ı beşer nisyan ile maluldür” Yani, “insan kolayca unutur “ Yıl 1999, milletvekili seçimleri yapılmış, TBMM’ye beş parti girmişti. 136 Milletvekili ile DSP birinci parti olmuştu. Diğer yanda ise tabanı sağ seçmen olan dört parti ( MHP, FP, DYP, ANAP) 400 küsür milletvekiline sahipti. Seçimin diğer bir önemli sonucu da hiç beklenmeyen bir şekilde MHP sağın birinci partisi olmuştu. 30 yılı aşkın siyaset sahnesinde olan MHP’nin eline önemli bir fırsat geçmişti. Genel başkan Sayın Devlet BAHÇELİ’nin Başbakanlığında sağ partilerin katılımıyla hükümet kurma imkanı doğmuştu. Ancak bu mümkün olamadı. Belli vesayet odakları 28 Şubat süreci sonrası DYP’yi bölerek Refahyol hükümetini yıkmış, milletin iradesinin tam tersi bir şekilde 75 yaşını aşmış ve sağlık sorunları olan merhum Ecevit’in Başbakanlığında bir koalisyon hükümetinin kurulmasını sağlamışlardı. İzin almadan Cumhurbaşkanı adayı olduğu için Ülkücü hareketin simge isimlerinden sayın Sadi SOMUNCUOĞLU kendi partisinden bir Milletvekili tarafından tartaklanmıştı. Parti disiplini gereği Rahşan ECEVİT’in tüm hakaretlerine ve ithamlarına rağmen DSP ile hükümet olmayı hazmedebilen Ülkücü kardeşlerimin, söz konusu Tayyip ERDOĞAN olunca hiç bir şeyi ve kimseyi takmayıp, niçin istemezük demelerini de doğrusu hiç anlayamıyorum. Vesselam; ellerin gavurları krallarına, kraliçelerine, kontlarına, düşeslerine sahip çıkıp, saygı da kusur etmezken, 2000 yıılık tarihinde hanlar, hakanlar, sultanlar tarafından yönetilen aziz milletim kendine başkanı niye çok görür anlamakta gerçekten zorlanıyorum. Bundan sonra hükümetler milletin milletin tercihine aykırı olarak kurulamayacak, millet işlevsel demokrasinin bir sonucu olarak ülkeyi yönetecek kişiyi bizzat kendisi seçecek, hem de %50’üzerinde bir oy oranıyla. Yaşasın demokrasi. İzaha muhtaç önemli bir konu da bir kısım sağ seçmen bu referandumda neden CHP ve HDP’nin kayığına binmiştir? Bir yanda ülkenin belli bir bölgesinde etnik kimliğe dayalı bir devlet kurma sevdalısı HDP, diğer yanda bu zamana kadar ülkenin hiç bir derdine derman olmamış, özellikle sağ seçmeni cahil, göbeğini kaşıyan adam gibi sözlerle yaftalayan CHP. Eften püften gerekçelerle hainlerle, bölücülerle, ve onlara açıktan destek veren birçok Avrupalı devletle aynı fotoğraf karesinde yer almaktan, aynı cephede olmaktan, onlarla aynı sevinci paylaşmaktan mutlular mıdır? Gelelim referandumun bir diğer sonucuna: Sonuçların oran olarak birbirine yakın çıkması birçok tartışmayı da beraberinde getirdi. CHP her zaman ki gibi bir bardak suda fırtına koparmaya çalışıyor. AGİT ile birlikte çalışıp referandumun meşruiyetinin sorgulanmasına çabalıyor. Halbuki fırsat altın tepside önünde. Hayır cephesinin lokomotifii olarak peşine taktığı vagonlarla birlikteliğini pekiştirip, iyi bir adayla pekala 2019’da yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçimini kazanabilirler. Mevcut sistemde rüyasında bile göremeyeceği iktidar, bu referandumla artık rüya olmaktan çıkıp, gerçekleştirilebilir bir hedef haline gelebilir. Hatta bu sayede isterse yeniden parlementer sisteme dönüş bile yapabilirler. Merhum Cumhurbaşkanlarımızdan Demirel’in güzel bir sözü geldi aklıma: “ Demokrasilerde çare tükenmez.” Yeter ki demokrasiye gerçekten güven, sözde değil özde demokrat ol. Tekrar görüşünceye kadar sağlıcakla kalın.