Merhaba değerli dostlar;

Bu haftaki sohbetimiz birkaç gün önce sene-i devriyesini kutladığımız Çanakkale deniz savaşları zaferiyle alakalıdır.

Şöyle bir çocukluk ve gençlik dönemlerinizi hatırlarsanız kutlamalarımız hep 1923  sonrası ile alakalıdır. Bir Osmanlı dönemi hadisesi olan Çanakkale zaferi kutlamaları istisnai bir durumdur. Bunun nedeni ise Atatürk’ün bu savaşlarda bulunmuş olmasıdır.

Cumhuriyet tarihimiz koca Osmanlı dönemini adeta yok saymış, padişahları tu kaka etmiş, hilafetini ve saltanatını elinden alıp tüm ailesini yurtdışına sürgün ettiğimiz son padişah Vahdettin’i de üstüne üstlük hain olarak ilan etmişiz.

Bizim bu sohbetimizdeki amacımız tüm Osmanlı dönemini kutsamak değildir elbet. Özellikle de Çanakkale öncesi ve Çanakkale savaşlarının görünürde bir var olma savaşları olsa da bin yıl önce bu topraklara gelip buraları kendine vatan eyleyen atalarımızın bin yıllık çabalarının bir anda heba edilmesine yol açan vahim bir hata olduğunu belirtmeden geçemeyeceğim. Görüntüsü itibarıyla bir zafer olsa da sonuçları itibarıyla Çanakkale Türk tarihinin en trajik hadiselerinden birisidir.

Çanakkale savaşlarına giden süreç  1909 da Abdülhamid Han’ın ülkemize hürriyet getirme sevdalısı İttihat ve Terakki partisi mensuplarının organize ettiği 31 Mart olayları sonrası  tahtan indirilmesi ile başlar.

 İzlediği siyaset ile ülkesini 33 yıl savaşlardan uzak tutarak bir çok alanda özellikle de eğitim alanında bir çok atılımı gerçekleştiren Abdülhamid Han’ın tahttan indirilmesi, yerine tahta geçirilen sultan Mehmet Reşad’ın sembolik bir fiğürden öteye geçmeyen, tamamen ittihat ve terakkici askerlerin yönettiği bir devlet haline gelen Osmanlının elindeki son insan gücünün de neredeyse tamamının  yok olmasına neden olan bir savaştır Çanakkale.

İşin diğer bir entresan tarafı ise İngiltere ve Fransa’nın kucağında büyüyüp gelişen ve devleti ele geçiren İttihat ve Terakkiciler ne hikmetse bir anda Almanya hayranı birkaç askerin marifetiyle Birinci Dünya Savaşına Almanya yanında girme kararını almışlardır.

Avrupa da başlayan savaş denizlere de sirayet etmiş, Akdeniz de bulunan iki alman zırhlı gemisi güya peşindeki İngiliz ve Fransız donanmasından kaçmak için böyle bir güzergah izleyerek Çanakkale boğazından geçip, Karadeniz’e açılmış,  kendi bayraklarını indirip Osmanlı bayrağını asmış, ve akabinde Rus limanlarını bombalamaya başlayarak Osmanlıyı zoraki bir savaşa sokmuştur.

Almanlara karşı Ruslarla ittifak halinde olan İngiliz ve Fransız donanması da bunu bahane ederek o gemileri yakalamak için peşlerinden Çanakkale’den geçmek istemiş, daha önceden Almanlarla bunun hazırlığını yapan bir kısım Osmanlı subayının Çanakkale sırtlarında konuşlandırılmış toplarla gemilere ateş açılması ile malum Çanakkale savaşları başlamış oldu.

Çanakkale savaşları ile ilgili birkaç hususun özellikle altına çizmek gerekiyor.

Osmanlı topraklarında olan bu savaşın en komik yanlarından birisi belki de en kritik olanı o kadar Osmanlı paşası dururken Çanakkale orduları başkumandanlığını bir Alman’ın, Limon Von Sanders isimli bir generalin üstlenmesidir.

Savaş başladığında Mustafa Kemal cephede bulunan 400 yarbaydan sadece bir tanesidir ve cephe gerisinde destek kıtaları komutanı olarak görev yapmaktadır. Gelgelelim bugün Çanakkale zaferini kutlarken sadece Mustafa kemal’in başarılarından ve onun sayesinde bu zaferin elde edildiğinden dem vurulur.

Çanakkale savaşları başlarda bir deniz savaşı olmasına rağmen İttihatçı paşaların ilan ettiği seferberlik sonucu daha yaşı on beş bile olmamış kınalı kuzular, ülkenin her ilinde bulunan liselerde okuyan talebelerin tamamı cepheye sürülmüş, ve ne yazık ki bu kınalı kuzuların bir çoğu gemilerden açılan topçu ateşinden korunmak üzere açılan istihkam çukurlarında ölmeden mezara sokulmuşlar, bir çoğu soğuk, hastalık ve açlık sonucu ölmüş, kışın yağan yağmur sonucu o istihkam çukurları su ile dolmuş, o kınalı kuzuların cesetleri günlerce bu suların üzerinde yüzerek kalmıştır.

Hâlbuki o yaşta çocukların savaşa katılması ta Resulullah zamanında bile uygun görülmeyip savaşlara götürülmemiştir.

Çanakkale geçilmez diyerek övündüğümüz, başkent İstanbul düşman eline geçmesin diye yaptığımız bu Türk tarihinin en kanlı savaşı İstanbul un İngilizlerce işgalini sadece üç yıl geciktirmiş, 1918 yılında İstanbul İngilizlerce bir kurşun bile atılmadan işgal edilmiştir.

İnsan ister istemez içinden şöyle diyor. Yüz binlerce vatan evladı İstanbul’un işgalini sadece üç yıl engellemek için mi ölmüştü?

O zaman ki İngiltere başbakanı Churchill bakın bu durumla ilgili ne diyordu: “Biz Çanakkale ile bütün Türklerin goncalarını yok ettik, artık gül veremeyecekler”

Çanakkale de kaybedilen bu kınalı kuzuların eksikliği asıl yeni devlet kurulduğunda hissedilmiş, 1939 da Almanya’nın dünyaya meydan okuyacak hale gelmesi bizim gözümüzü bile kırpmadan  cepheye sürüp heder ettiğimiz gençlere Almanların gözü gibi bakıp sahip çıkmasındandır.

Bir anekdotla bu haftaki sohbetimizi sonlandıralım. Yıl 1940 ların başı. Yer Rusya’nın Petersburg kenti. Almanlar saldırıyor, Ruslar ise savunuyor. İki genç bir erkek bir kız. Erkek keskin nişancı, kız da onunla beraber cephenin ön kısımlarında yer almak istiyor. Erkek kıza diyor ki: “ Bu savaş elbet bir gün sona erecek, o zaman senin gibi eğitimli insanlara ihtiyaç olacak, öleceksem ben ölürüm ancak senin yaşaman lazım”

Umarım meramımı doğru anlatabilmişimdir.

Tekrar görüşünceye kadar sağlıcakla kalın.

,