Atalarımız önce sağlık derlerdi. Sonraki yıllarda ve günümüze kadar paranın ön planda olduğunu ısrarla duymaya başladık. Ne zaman ki sağlığımız bozulursa, o zaman para değil sağlık deriz. Bu ne kadar içten olur? Bunu da hiç kimse kolay kolay anlamak istemez!
Elbette sağlık ve para birbirinin kardeşi gibidir. Para olmazsa sağlığını koruyamazsın. Sağlığın olmuş paran olmamış oda pek sevilen kulağa hoş gelen bir kavram değil.
İki kavramı yaşarken, tüm dünyayı kasıp kavuran bu virüsle baş başa kaldık. Koronavirüs hastalığı çıktığında bize nasıl gelecek derken? Çok uzun sürmedi bizimde kapımızı çaldı. Yurt dışından gelenlerle birlikte ülkemize de girdi. Şimdi tüm gücümüzle bu virüs belasıyla top yekûn mücadele ediyoruz. Hekimler sağlık personelleri özveri ile çalışırken halkımız da” evinizden dışarı çıkmayın” talimatına önemli ölçüde uyarak bu krize destek veriyor.
Çin’de ortaya çıkan tüm dünyayı etkisi altına alan öldürücü koronavirüs pandemisi dinlerin, mezheplerin, ırkların milletlerin, devletlerin ve ideolojilerin sınırlarını aşarak ilerliyor. İnsanlık, geçmişte pek çok defa olduğu gibi bir kez daha sınır tanımayan” küresel ”bir felaketle karşı karşıya… Bu küresel ölüm kalım savaşında tüm insanlık her şeyi bir kenarı bırakıp “akla ve bilime” sığınıyor; tüm devletler üst akıl ve bilimsel önlemlerle korona virüsün üstesinden gelmeye çalışıyor. Bizim de akla ve bilime dayalı olarak; üniversitelerimiz ve özel kuruluşlarımız, ilaç ve sarf malzemelerinin ülkemizde üretilmesi için büyük bir arayış içerisine girmişlerdir.
Sadece bizim ülkemiz değil insanlık âlemi büyük bir sınavdan geçiyor. Yalnızca bilimsel değil, aynı zamanda toplumsal bir sınav söz konusu. Bunu sadece bilim insanlarına ve sağlık çalışanlarına yüklersek olmaz. Özgürlük ve bağımsızlık kavramı yerine artık sorumluluk kavramı yerine koymak zorunda.
Bütün insanlık ailesiyle birlikte aynı düşmana kaşı aynı cephedeyiz. Ya hep birlikte kaybedeceğiz, ya da tüm ülkeler, ortak aynı amaçla ve inançla birleşip bu belaya karşı savaşı kazanmak zorundayız.
Genel olarak baktığımızda, felaketlere duyarsız toplum değiliz. Ama birbirimize tahammül etmek, başkalarının haklarına ve özgürlüklerine riayet etmek konusunda yeterli duyarlılığı gösterdiğimizi de söylemek ne yazık ki pek mümkün değil.
Yukarıda belirttiğimiz gibi tahammül, özgürlük, duyarlılık konusunda eksikliklerimiz olsa da; ülke insanı acil vakalarda kenetlemesini çok iyi bilen ve motive olma özelliğini gösteren bir hikâye yazar. Siyasi partilerin ve STK’ların bu doğrultuda birlikte hareket etmekte olduklarını görüyoruz. Bir araya gelerek olumlu mesajlar vermeleri hem insanlarımızın hem de sağlık personelinin morallerini daha üst seviyeye taşımakta.
Krizi yöneten Sağlık Bakanı Fahrettin Koca bu konuda halkımızın takdirini topluyor. Direk insanların sağlığını ilgilendiren ve bu ölüm kalım savaşını yönetmek elbette kolay değil. Çünkü 83 milyonun sağlığı söz konusu olunca, ister istemez tüm riskleri üzerinde… Oldukça zor bir görevdir.
Ülke insanları direk veya dolaylı olarak SGK güvencesi altında. Sağlık konusunda üretim hattında tıp araç ve gereçlerde eksiklerimiz olduğunu görüyoruz. Ama bunlardan ders alarak tıbbı malzeme, araç gereç ve ilaç konusunda da akla ve ilime yatırım yapmak mecburiyetinde olduğumuzu da unutmayalım.
Sonuç olarak: Önce” akıl ve bilim” daha sonra sağlık ve para… Bu kavramları birbirinden ayrı düşünmek mümkün değil. Bunlar birbirini bağlayan köprülerdir.