Merhaba değerli dostlarım;

Hayat hem insanlar için hem de  devletler için imtihanlarla dolu süreçlerden ibarettir.

Önceki haftalarda 1923’ten sonra yapılanlarla ilgili bazı önemli noktaları sizlerle paylaştım. Ancak tüm bu İslam dışı bir hayat için yapılanlar toplumun çoğunluğunu fazla etkilemedi. Hiç etkilemedi demiyorum, elbet bir çok direkt ya da endirekt etkileri oldu.

Ülkemizde uzun süre insan ve devlet ilişkisi belirli bir düzeyin ilerisine geçemediğinden oldu bu sınırlı etkileşim. Devletin yapıp ettiklerinden insanımızın çoğunluğunun uzun yıllar sonra haberi oldu.

Çok uzağa gitmeye gerek yok. Daha elli yıl önce Maraş’ın özellikle merkeze bağlı köylüleri şehir merkezine yılda bir defa Çete Bayramı( Bilmeyenler için: 12 Şubat Kurtuluş Bayramı) vesilesiyle hayvan sırtında gelirlerdi. Onlar köylerinde ekip biçerler, kimseye muhtaç olmadan yaşayıp giderlerdi. Şehir insanının hayatında olan değişimler onları çokta ırgalamazdı.

Önce köylere yolar yapılmaya başlandı, arkasından okullar.  Okullar ilk mektep olunca devamı için köy çocuklarının şehre gelmesi gerekiyordu. Böylece şehirler nüfusun büyük çoğunluğunun yaşadığı köy ve kasabalarla daha fazla iletişim kurmaya başladı.

Bunları şunun için paylaştım. Devlette yapılan her türlü değişim ve dönüşüme rağmen Anadolu köylüsü saf ve temiz kalmayı böylelikle başarmış oldu. Ne zaman ki şehir ve köy irtibatı daha kolay sağlandı, devletin benimsediği ideolojinin yan etkileri de toplumun tüm kesimlerini etkilemeye başladı.

Ancak 1980 sonrası her şey çok hızlı bir şekilde değişti. Liberal ekonomi uygulamaları ile dünya ile entegre olma çabaları varlığını çokta hissetmediğimiz bankacılık faaliyetlerinin toplumun tüm kesimlerinin hayatına bodoslama girmesine neden oldu.

Devleti kuranların her türlü girişimine rağmen insanımızın büyük çoğunluğu muhafazakar ve mütedeyyin bir zihin yapısına sahipti. Şehirlerin büyümesi, kamu hizmetleri için istihdam edileceklerin sayısının artması, sanayinin kayıtlı insan çalıştırma zorunluluğu, çeşitli yollarla sağlanan sosyal güvenlik uygulamaları nedeniyle devletten maaş alanların sayısının hızla artması nedeniyle banka ve bankacılık faaliyetleri de hayatın olmazsa olmazları arasına giriverdi.

Bu ülkenin muhafazakar ve mütedeyyin insanları kulluk vazifelerindeki her türlü eksikliğe rağmen haramı helali ihmal etmezler, namazı aksattığında tembelliğine verip, inşallah bir gün kılarım der, ara sıra çeşitli vesilelerle içki içse de içkinin haramlığını tartışmaz, Ramazan orucunu ve Teravi Namazını hiç ihmal etmez, istemeden harama uçkur çözmüş olsa da tevbe edip, zinanın büyük günahlardan olduğunu her zaman dillendirir. Ancak bahsettiğimiz bu Müslüman ve mütedeyyin kesim faizle ilgili çok fazla şey bilmez. Çünkü ne babası, ne amcası ya da dayısı veya çevresindeki eşi dostunun faizle her hangi bir iştigali olmamıştır. Çünkü onlara göre faiz büyük günahlardan belki de en önde gelenidir ve Allah Resulü( s.a.v) tarafından özellikle veda hutbesinde üzerine basa basa haram kılındığı belirtilmiştir.

Aradan bin dört yüz sene geçmişken, faizle uzaktan veya yakından herhangi bir şekilde ilişkileri olmamışken, nereden çıkmıştı bu banka ve faiz denen illet.

Seksenli yılların sonları ile beraber özellikle maaşlı kesim tanıştı tüketici kredileri ile. Ancak her şeye rağmen sınırlıydı. İnsanlar maaşlarını elden mutemetler vasıtasıyla alıyor, borçlarını elden ödüyor, borç verirse de genellikle döviz olarak mark ya da dolar olarak veya altın olarak veriyordu.

Doksanlı yılların ortalarından itibaren banka toplum hayatına çok hızlı bir giriş yaptı. Önce tüm maaş ödemeleri, emekli, dul ve yetim aylığından tutunda, fabrikada asgari ücretle çalışan işçinin maaşları ve diğer ek ödemeleri de dahil hepsi banka aracılığı ile ödenmeye başlandı. O ana kadar parayla yapılan alışverişler devletin vergi gelirlerini artırma isteği doğrultusunda yeni harcama aleti olan kredi kartı ile yapılmaya başlandı. Bankalar uyanık. Hemen maaş avansı denen bir uygulamayı hayata geçirdiler. Maaşın mı yetmedi, kimseden istemene gerek yok, çok düşük bir maliyetle bu hesaptan çekersin, ay başında maaşından kesilir, ne güzel bir kolaylık değil mi?

Yirmi yıl, otuz yıl vadeli konut kredileri ile ev alma imkanı sağlanınca, üç dört yıl vadeli otomobil kredileri, iki yılı ödemesiz ticari kredi imkanları ile insanımızın her şeyi kolayca alma ve yapma imkanı sağlanınca hiç birimizin gözü görmedi, çünkü bu ne zina etmeye, ne içki içmeye, ne oruç yemeye ne de namazı terk etmeye benziyordu. Günümüzün ekonomik şartları bunu gerektiriyor, nice hacılar hocalar da kullanıyor diye birde böyle bir argüman ortalığı kaplayınca, üstüne üstlük birde kadınların bitmek bilmeyen hesapsız talepleri eklenince faiz bir anda masum bir olgu haline geliverdi. Çünkü faiz tıpkı hemen öldürmeyen, ölümü zaman yayan zehirler gibidir lakin insanımızın dünyalık edinme isteği bunu anlamasına imkân vermedi ve hala da vermiyor.

Bu haftayı da  şöyle bağlayalım. Al-i İmran suresi130. Ayette Allah ve Resulünün faizcilere savaş açtığından bahsedilmekte, Ebu Hureyre ( r.a) dan rivayetle Allah Resulü (s.a.v)faizle ilgili bu günümüzle örtüşen bir hadisi şerifte şöyle buyuruyor:” İnsanlar üzerine öyle bir zaman gelecek ki, faiz yemeyen hiç kimse kalmayacak. Kişi doğrudan yemese bile ona tozundan bulaşacak”

Hemen öldürmeyen, acısı hissedilmeyen, ancak hem dünyamızı hem de ahretimizi berhava eden bu faiz illetinden kurtulmayı Mevla’m yaklaşan Ramazan hürmetine  nasip etsin diyor, bu vesileyle Ramazanı şerifinizi tebrik ediyor, Ümmeti Müslüman’a ve insanlığa hayırlar getirmesini diliyorum.