Maraş’ın esnaflarının çoğunluğu kentin güney kesimindeydi.Bu, özellikle ova köylülerinin kente giriş yeri olması ayrıca da birçokçarşının kentin güneyinde olmasına dayanıyordu. Bunun dışında pek çok esnaf damahallelere dağılmıştı. Sözgelimi Düvenönü’de, Kuyucak’ta ve Divanlı’da yoğunolarak bakırcılar vardı. Marangozluk Şekerli’de, Mağralı’da ve Nahırönü’deyoğundu. Bakkal, berber her semtte vardı. Mahalle berberleri sosyal bir alangibi işlev görürdü. Genelde Maraşlı kolay kolay berberini değiştirmez. Gençlerkendi berberlerine akşamları sohbet etmek için de giderlerdi. Oralar aydınlıkolurdu, gazete, dergi bulunurdu. Birçoğunda radyo da vardı, bol şakalaryapılırdı. Kahvehaneler de sosyal alanlardı. Mahalle kahvelerine çoğunluklaolgun kişiler giderdi. Birçok kahvede kumar da oynatılırdı. Sabahçıkahvelerinde ve çarşı kahvelerinde kumar daha az oynanırdı. 1950’li yıllardakahvelerin birçoğu Demokrat Parti ve Cumhuriyet Halk Partisi arasındabölüşülmüştü. O tür kahveler “ocak” olarak anılıyordu. Açık açık kutuplaşmavardı. Demokrat Partinin bulunduğu bölümün adı “vatan cephesi” idi. Güç beladinleyebildiğimiz haber programlarının ardından “Vatan cephesine geçenler” diyebirçok ilden kişi adları sıralanırdı. Bunların çoğunun yalan olduğunu bizimçevremizdeki kişilerin adı da okununca anlamıştık. Yemenicilik Düvenönü veKuyucak gibi mahallelerde de yapılırdı. Kunduracılık çok gelişmişti. O yıllardakraliçelere bile Maraşlı ustaların kundura yaptığını duyardık. Ancak bugünkügibi sağlam malzemeler olmadığı için kundura yerine yemeni gibi gelenekselayakkabılar daha çok tüketilirdi. Yürürken gıcırdayanları da vardıkunduraların. Kunduracıların çoğu gıcırdayan kundura yapımı için tüketicilerdenayrıca bademli şeker isterlerdi. Sonradan öğrendik ki ayakkabının gıcırdamasıiçin kunduranın tabanı ile taban astarı arasına kömür tozu konurmuş. Terzilikde çok gelişmişti. Maraş’ta sıradan terziler olduğu gibi en üst düzey terzilerde bulunmaktaydı. Bu terzilerin kalfaları, çırakları bugün de çok güzelelbiseler dikmektedirler. Gelişmiş konfeksiyona karşı direnmekte dahası kafatutabilmektedirler. Gömlekçilerimiz de üst düzeyde idi. Bunlardan Gömlekçi Nuriuluslararası alanda boy gösterecek biri iken markasını yaymakta zorlanmaktadır.Dondurmada Dondurmacı Yaşar’ın çocukları Mado’yu yaratmışlar ama birçokesnafımız da böyle bir gelişmeyi hak etmiş olmasına karşın gerçekleşmegecikmektedir. Erkek terziler kadınlar için palto, pardösü, manto gibigiysileri de dikerlerdi. Kimi ailelerin hanımları terzi dükkanına gitmez ustalarölçü ve prova için evler uğrarlardı. Kız çocukları küçükken okuma dediğimizkuran kurslarına gider, daha sonra ev işlerini öğrenir bu arada da dikişkurslarına giderlerdi. Bu kurslar doğrudan terzilik yapan hanımların eviydi.Kız çocukları burada ustalarının ev işleri de içinde olmak üzere verilen hergörevi yaparlardı. Bu ustalara dikiş öğrenmek gelen kızların aileleri ayrıcaücret de öderdi. Dikiş dikmesini bilmek genç kızların daha iyi bir evlilikyapmasına yardımcı olurdu. Nakış için böyle kurslar yoktu ama nakış yapanlarterzilerden çok daha fazlaydı.

TENEKECİLİK

Plastik ve naylon eşyaların bilinmediği o yıllardatenekecilik bayağı kazançlı bir meslekti. Soba, cam, çatı işleri, su giderleri,oluk, dere, termosifon gibi gereçlerin yapım ve onarımı ayrıca gazocağı,aydınlatma araçları vb. gibi gereçlerin onarımı hep tenekecilerin işi idi.Ayrıca pek çeşitli oyuncaklar da yaparlardı. Teneke onlara göre gümüş kırığıidi. Esnafın sorunu o yıllarda cam, teneke, kalay, saç gibi temel malzemelerinbulunmayışı idi. Cam satışının resmi belgeler biriktirilerek yapıldığını,kalayın da Suriye’den kaçak getirildiği anımsıyorum.

KONFEKSİYON

 Her türlü hazır giyimvardı ama giyim kuşam genelde terzilerin tekelinde gibi idi. Halkın ekonomikdurumu pek yerinde olmadığından Suriye’den Gaziantep ya da Kilis yoluyla kaçakolarak getirilen giysiler de çok tüketilirdi. Bu giysiler ya az kullanılmış yada az defolu idiler. Bu giysilerden ceketlerin kolu bizim insanımıza göre uzungelirdi. Birçoğu bu ceketlerin kolunu kısaltır ya da bükerek giyerdi. Suriye’denkaçak mal getirilmesi 1965 yılına değin yoğun olarak sürmüştür. Ondan sonraazalmıştır. Artık kaçak mal almak isteyenler Gaziantep’e gitmeyebaşlamışlardır. 1960 yılına değin Maraş’tan atlarla ya da katırlarla Suriye’ye kaçakmal getirmek için sürekli giden tanıdıklarım vardı. Demek ki kıtlık dönemibitmesine karşın İkinci Dünya Savaşının etkileri daha bitmemişti. Yoksullar pekalışveriş yapamıyordu ama parası olanlar da çoğu kez aradığı sıradan eşyalarıbile bulamıyordu.

GİYİM KUŞAM

1950’liyıllarda da bugünkü gibi giyinenler vardı ama azınlıktaydı. Çağdaş giyinenlerinçoğunluğu devlet görevlisi idi. Erkeklerin ayaklarında genellikle yemeniolurdu. Tabanı araba tekerinden, üstü işlenmiş koyun ya da keçi derisindenyapılmış ayakkabıydı bunlar. Çok değişik yemeniler ve çok şık kunduralar daüretilirdi. Onların da alıcısı vardı ama niteliksiz yollarda ve kırsalda enkullanışlısı yemeni idi. Bir kısım insanlar kunduralarını yalnız düğün, bayramve tatil günlerinde giyerlerdi. O günkü kundura gereçleri şimdiki gibidayanıklı değildi. Yağmurlu günlerde lastik çizme giyenler olurdu. Körüklüçizme ya da potin gibi ayakkabılar genelde kurtuluş bayramı kutlamalarındagiyilirdi. O günlerde kimi dağ köylülerin ham çarık giydiklerini deanımsıyorum. Çarık, edik gibi ayakkabıların zamanla tabanı araç lastiği ileyapılır oldu, ardından gül şefteli yemeninin tabanı lastiklendi. An geldi bütünbunlar tümden unutuldu ama gül şefteli yemeni ve Maraş Pabucu son yıllardabüyük alıcı bulmaya başladı. Ulusal ve uluslararası filmlerde görülmesiüretimin de patlamasına neden oldu. Bu alıcıların büyük çoğunluğunun daKahramanmaraşlı olmadığını belirtelim. Kadınlar evde pabuç giyerlerdi. Bizterlik diye başımıza geçirdiğimiz takkeye derdik. Gerçekte de genelde terleyenkesim ayak değil baştır. Evden dışarı çıkan kadın ayağına hep kundura giyerdi.Bir kadın evden dışarı çıkarken ayağına kundura yerine başka bir ayakkabıgeçirmişse bu onun çok yoksul olduğunu ya da çok evecen bir işi olduğunugösterirdi. Pek çok kişinin giysisi yamalı olurdu. Bu gerek kumaşların katıksızolması nedeniyle dayanıksız oluşu gerekse de halkın yoksulluğundan ilerigelirdi. Çoraplarda ise yama kaçınılmazdı. Çorapların topuk ve parmak kıyılarıen çok üç gün dayanırdı. 1950’li yıllarda ev hanımların birinci görevi çorapyamalamaktı dersek abartmış olmayız. Kadınlar evde bile başı açık gezmezdi.Evde erkek olursa kısa kollu giysiler de giyilmezdi. Genelde entari, altta datopuklara dek uzanan şalvar (tuman) giyerlerdi. Dışarı çıkarken bugünkaraçarşaf denen bizim “ızar” dediğimiz üstlük takılırdı. Izarın yüz kısmına dagörüşü engellemeyen tülbent (peçe) geçirilirdi. Elde de hep bir şemsiyebulundurulurdu. Şemsiye kelime anlamıyla güneşlik demektir. Ama yağmur vekardan korunmak için de kullanılır. Maraşlı kadınlar ise onu mahremden sakınmakiçin kullanırlardı. Varlıklı ya da soylu kesim ızar giymezdi. Onlarmantolarıyla dışarı çıkarlardı. Kadınlarımız önce şemsiyeyi sonra da ızarıyavaş yavaş yaşamlarından çıkarıp attılar. 1970’lere gelindiğinde her ikisi degörünmez oldu. Maraşlı hanımlar “şeş” dediğimiz başörtüsüne çok güzel oyalar,nakışlar işlerlerdi. Her yerde olduğu gibi bizim kadınlarımız da güzelliklerinive takılarını göstererek birbirleriyle yarışırlardı. O zamanki el işlerininşimdikinden daha üstün olduğunu söyleyebilirim. Düğünlerde, bayramlarda simli,sırmalı özel giysilerle de boy gösterilirdi. Erkekler altta şalvar giyerlerdi.Bölgemizde her yörenin kendine özgü bir şalvar biçimi vardır. Maraş şalvarındaön ya da arka diye bir ayırım yoktur. Büzgüsünü değiştirerek her iki yanı dakullanırlardı. Paçası da orta karardır. Rengi genelde siyahtır. Mavi renklileride olur. Eski deyimle Frenk ipi kumaştan yapılanları daha değerli idi. Ogünlerde oldukça pantolon giyen yetişkinler de vardı. Bugün de oldukça şalvargiyen yetişkinimiz bulunmaktadır. Şalvar daha bir erkeksi hava verirdi giyene.Erkeklerin çoğu gömlek üstüne iç yelek giyerdi. “İşlik” derlerdi ona. Onunüstüne de ceket. Aba giyenler o zaman da sayıca çok az idi. Aba daha çokKurtuluş Bayramı şenliklerinde giyilirdi. Bugün de öyledir ama aba giyenlersayıca çok azalmıştır. Şimdiki abaların çoğunluğu yalnız uzaktan bakıldığındagerçek Maraş abasına benzemektedir. Bin dokuz yüz ellili altmışlı yıllardaSuriye üzerinden kaçak mallar gelirdi. Daha eskiden daha çok kaçak mal gelirmişya. Kaçakçılık daha çok Kilis sınırından yapılır ve daha çok Gaziantepüzerinden pazarlanırdı. Bu yörenin erkeklerinin en az yarısı Suriye üzerindengelen kaçak ceketleri giyerdi. Biraz enlice olanlar ister istemez bu ceketlerinkolunu bükerek giymek zorunda kalırdı. Maraş’ta yeni yetme kabadayılarşalvarının cebine biraz bozuk para koyar, ceketin kollarını kollarına geçirmez(kartalkanat) omzuna koyar, şapkasını biraz eğrileştirir, kollarını sallarkenşalvarının ceplerine çarptırarak şıngırdatır, yalpa yapa yapa yürürdü. Kuşkusuzayakta da yumurta topuklu kundura bulunurdu. Genelde erkekler başlarına kasket giyerdi ama fötr giyenlerbugünkülerden çok fazlaydı. Şapkaların turnası genelde sekiz köşeli idi.Çevreden gelenler için değişik sayıda köşeleri bulunan kasketler de satılırdı.Bizim terlik dediğimiz takkeleri giyinenlerin sayısı çok azdı. Bugün ise kentteolsun kırsalda olsun takke giyen çoğunluktadır.