MİZAH MUTLAKA BİR DÜĞÜMÜ ÇÖZMELİ, BİR KAVGAYI ÖNLEMELİ,
YOKSA BOŞ BİR LAKIRTI OLUR
 
SANAT VE EDEBİYAT İNSANA ALLAH VERGİSİDİR.
 
SORU: 23 Mayıs 2024 de Mehmet Akif Kültür Merkezinde 50. Sanat ve Edebiyat Yılınızın programını yaptınız. Sanat ve edebiyatla ne zaman ve nasıl hemhal oldunuz?
CEVAP: Sanat ve edebiyat insana Allah vergisidir. İnsana düşen, bu vergiyi kendinde keşfetmek ve çok iyi değerlendirmek. Bu Allah vergisini, kul kendi gayret ve azmiyle beslemeli.
 
SORU: Peki nasıl keşfettiniz bu güzel duyguyu? İlk olarak sanat ve edebiyatın hangi türüyle başladınız?
CEVAP: Resim yaparak başladım. İlkokulda çok güzel resimler yapardım, şarkı, türkü söylerdim. Ortaokulda resim yerini tamamen şiire ve edebiyata bıraktı. Ta ki öğretmen oluncaya kadar.
ŞİİR VEFASIZLIĞA TAHAMMÜL GÖSTERMEZ
 
SORU: Öğretmen oluncaya kadar derken, yani öğretmen olunca şiiri bıraktınız mı?
CEVAP: Şiir bırakılmaz, şiire gerekli ilgiyi göstermezseniz şiir sizi bırakır. Şiir vefasızlığa tahammül göstermez. Her an yeni duygularla şiiri beslemek lazım. Ben bütün ilgimi öğrencilerime verince şiir kıskançlık gösterdi.
SORU: Daha sonra hiç şiir yazdınız mı?
CEVAP: Çok az olmakla beraber yazdım.
SORU: Şiirlerinizi nerelerde yayınladınız?
CEVAP: Hisar, Türk Edebiyatı, Töre, Alkış, Açıkkara vs. İlk aklıma gelen isimler.
SORU: Mizah sizin için nedir?
CEVAP: Benim için mizah, izahtır. Mizah mutlaka bir düğümü çözmeli, bir kavgayı önlemeli. Yoksa boş lakırdı olur.
BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİNE TİYATRO KURDUM VE ON YIL TİYATRO KURSU VERİP YÜZLERCE ÖĞRENCİ YETİŞTİRDİM
 
SORU: Tam da sorunun zamanı şimdi. Peki tiyatro ve stand-up’a nasıl başladınız? Stand-up zor bir sanat. Ülkemizde icracıları pek az. Siz nasıl başladınız?
CEVAP: Tiyatroyu ortaokuldan beri yazıyor oynuyorduk. O şartlarda ne ölçüde olursa tabi. Yıllar sonra bir hayalimi gerçekleştirerek BİR TATLI TEBESSÜM TİYATROSU’nu kurdum. Birçok ilde de sahneledik. Kahramanmaraş Büyükşehir Belediyesine tiyatro kurdum ve on yıl tiyatro kursu verip yüzlerce öğrenci yetiştirdim.
STANDUP SAHNE SANATLARININ KRİSTALLEŞMİŞ HALİDİR
SORU: Stand-up’tan bahsetmek isterseniz?
CEVAP: Evet stand-up benim sanatta en son durağım oldu galiba. Stand-up derya deniz. Konusu zerreden küreye, içinde edebiyatı, şiiri, musikiyi barındıran güçlü bir sanat. Tiyatro sanatının, nüktenin ve mizahın kristalleşmiş hali. Nasıl ki vecize ve atasözü yüzlerce cümlenin anlattığın bir cümlede özetleri; stand-up sahne sanatlarının kristalleşmiş halidir. Kostümü yok, dekoru yok, ne söylersen, kime söylersen de kesene kalıyor.
SORU: Sunuculuğunuzu da biliyoruz, bir zamanlar emekli olmadan yani, şehrin hemen hemen bütün programları sunardınız. Stand-up’la ilgisi var mı sunuculuğunuzun?
 
CEVAP:  Stand-up, sunuculuğumla tamamen iç içe yetmiş iki yetmiş üçten beri sunuculuk yaparım. Üniversite yıllarında da TRT sanatçılarıyla Türkiye turnelerine çıkardık. O zaman Türkiye’sinde bazen kasıtlı çok sık elektrikler kesilirdi. Böyle kesintilerde beni sahneye atarlar, “seyirciyi oyala”, derlerdi. Elektrikler gelinceye kadar seyirciyi güldürerek, eğlendirerek sahnede kalırdım. Stand-up yapıyormuşum da kimsenin haberi yokmuş tabi, stand-up sanatı bize çok sonra geldi.
GELENEKSEL TİYATROMUZUN MEDDAH SANATI, AVRUPA’DAN STANDUP OLARAK BİZE GELDİ
 
SORU: Geldi derken?
CEVAP: Oğuz kağan destanında, cansızı canlıya yüklettiler, kangrı, kangrı diye ses çıkardı, adına kağnı, dediler. Bugün o kağnı Avrupa’yı dolaşarak, bize Mercedes olarak geldi. Yani stand-up da geleneksel tiyatromuzun meddah sanatı, Avrupa’dan stand-up olarak bize geldi. Birçok milli ürünümüz gibi.
BEN GÖSTERİLERİMDE KENDİ İNSANIMI ANLATIYORUM
 
SORU: Stand-up yani bu tek kişilik gösteriye ilgi büyük olsa gerek? Bu konuyu biraz açar mısınız?
CEVAP: Tek kişilik gösteri çok ilgi gördü Türkiye’de. Ünlülerde hep belden aşağı olunca muhafazakâr çevrelerde tutmadı. Ben gösterilerimde kendi insanımı anlatıyorum; onun için de ben çok ilgi gördüm.
SORU: Mizahi anlatım bilhassa öğrenci ve gençlerin ilgisini çekiyor değil mi?
 
CEVAP: Elbette gençler mizahi anlatımı çok seviyorlar. Kahramanmaraş Büyükşehir Belediyesi ve İl Milli Eğitim Müdürlüğü işbirliğiyle organize oldu KADEP Kahramanmaraş Değerler Eğitimi Projesi ile yüzü aşkın orta dereceli okullarda gösteriler yaptım. Çok büyük ilgi gördü. Öğrenciler adeta nefes almadan ilgi ile dinlediler.
SORU: Öğrenci, okul deyince; sizin yazmış olduğunuz beş kitabınız var. Okullarda yazar-okur buluşmalarıyla okullarda imza gününe gidiyorsunuz. Bu vesileyle son kitabınız “OKULDA ŞENLİK VAR” kitabınızdan ve imza günlerinizden bahseder misiniz?
CEVAP: Evet okullarda öğrencilerle buluşmak bambaşka bir duygu. Hele de benim gibi emekli bir öğretmen için. Son kitabım, mizahi hikâyelerden oluşuyor. Hatıra hikâyelerim, iki bölümden oluşuyor. Öğrencilik ve öğretmenlik hatıralarım, birebir yaşadığım kısa kısa hikâyeler olunca okuma alışkanlığı veriyor, çocuklar sıkılmadan okuyorlar. Kaç öğrenciden, “iki kere okudum, bir günde bitirdim” gibi ifadeler duydum. Hepsi de güldürürken düşündüren ve fikir veren hikâyeler. Öğretmen ve velilerin de kesinlikle okumalarını tavsiye ederim.
DEVLET TİYATROLARI EDEBİ KURULU TARAFINDAN OYNAMAYA HAK KAZANIP ESERİM VAR
 
SORU: Diğer kitaplarınız tiyatro bildiğim kadar. Tiyatrolarınızdan bahseder misiniz?
CEVAP: Tiyatroda gözlem çok önemli. Bazen küçücük bir olaydan büyük bir tiyatro oyunu ortaya çıkıyor. Bizim insanımızın günlük yaşantısını yazıyorum. Karakterlerini kendi kültürlerine göre konuşturuyorum. Çoğunda da “Maraş Ağzı” ile konuşturuyorum. Oldukça da ilgi gördü. Birçok kaybolduğunu sandığımız mahalli kelimeleri oyunlarda görmek mümkün. “Bir Tatlı Tebessüm Tiyatro Topluluğu”nda hep kendi yazdığım oyunları sahneledim. Bir oyunum da Devlet Tiyatroları Edebi Kurul tarafından oynanmaya hak kazanıp Devlet Tiyatroları arşivinde yerini aldı. Oynatılma sırasını bekliyor.
SORU: Hangi oyununuz arşive girdi?
CEVAP: “Akılsız Başın Cezası” adlı ortaoyunu. Biz Maraş’ta değişik zamanlarda sahneleyip seyirci ile buluşturduk.
OKUMAYI İNSAN, YAZMAYI DA KALEM ZORLAR
 
SORU: Evet bu sohbetin sonunda gençlere ve okurlarınıza ne diyeceksiniz?
CEVAP: Bilhassa okullara gittiğimizde öğrenciler; “nasıl yazar oluruz?”,diye soruyorlar. “Doktor, avukat, mühendis olacağım” der gibi yazar olacağım denmez. İnsan önce çok okuyacak. Okumayı insan; yazmayı da kalem zorlar, ilham zorlar. Gecenin bir yarısında, günün herhangi bir saatinde kalem insanın kalbine kalbine batar. Yazmadan edemezsiniz. Siz yazdıkça da size yazar, derler sevgili öğrenciler.
Kıymetli okurlarım, esprinin kazası olmadığı gibi okumanın da kazası olmaz. Küçük yaşlarda okumadığınız bir kitabı büyüyünce okuyamazsınız. Her dönemde okunacak eserleri, kendi döneminde okumak lazım. Mehmet Akif’in dediği gibi “Dünya koşuyorken yolun üstünde yatılmaz.” Ali Bey, size ve başkanlığını yürüttüğünüz derneğinizin bir yayını olan SALKIM SÖĞÜT ve dernek yönetimine ve üyelerine çok teşekkür ederim.
Bu güzel sohbet için biz size teşekkür eder, sanat dolu nice 50 yıllar dileriz.
           ÜÇ YÜZ KADINI GÜLDÜRMEK
            Halk Eğitim Müdürü:
-          Salman Bey! Haftaya merkezimizde üç yüz usta öğretici bayanı toplayacağım onlara kısa bir konuşma yapacağım. Şehrimizin bazı ilçelerinden gelecekler. “Bu kısa konuşma için mi beni buraya çağırdınız Müdür Bey?” diyebilirler. Onlara bir saatlik bir gösteri yapabilir misiniz? dedi. Kabul ettim.
      Gösteri günü, biraz geciktiğim için koşar adımlarla giderken bir ihtiyar:
-          Böyle nereye koşuyorsun oğlum, nefes nefese kalmışsın, dedi.
-          Konuşma yapacağım, dedim
-          Kime konuşacaksın ki oğlum?
-          Üç yüz usta hanıma, dedim.
-          Ocaa batsın, avrattan usta mı olurmuş?
-          Amca, bunlar senin bildiğin gibi, tornacı, bakırcı ustası değil. Nakış, dikiş ve sim sırma gibi ince işlerin ustaları.
      Yaşlı amca sorularına devam etti:
-          Ne konuşacaksın ki? dedi.
Stand-up diyecek olsam anlamayacaktı.
-          Onları güldüreceğim, dedim.
Hayretler içinde:
-          Abovvv, işin zor oğlum! Ben elli yıldır evde birinin yüzünü güldüremezken, sen üç yüz avradın yüzünü nasıl güldüreceksin!?
 
(Salman Kapanoğlu - Bir Tatlı Tebessüm kitabından)
 SAYGI
 
             İmam Hatip Lisesi ikinci sınıftayım...Edebiyat dersimize ünlü şair Erdem Bayazıt giriyordu. Bir dersimizde, dilekçe konusunu işliyorduk. Arkadaşlarımızdan birine:
-          Kalk bakalım tahtaya evladım! Örnek bir dilekçe yaz, dedi.
Öğrenci, dilekçeyi tamamladı sonuna da “saygılarımla arz ederim” ifadesini yazdı.
Erdem Bayazıt:
-          Dilekçeden saygılarımla, ifadesi kalktı evladım, dedi.
Arka sıralarda oturuyordum, bir iç çektim ve yüksek sesle:
-          Eyvaaaaah hocam!
Hocamız şaşırdı:
-          Ne oldu evladım?
-          Saygıyı, oradan da mı kaldırdılar Hocam? dedim.
 
(Salman Kapanoğlu - Bir Tatlı Tebessüm kitabından)