Kıblem Kâbe diyenlerin, çağın Nemrutlarına söyleyecek çok sözü olmalı! Yoksa söyledik mi, söylemiş sek biz mi duyamıyoruz? Gördüğüm şu ki suskunuz veya bağırıyoruz da sesimiz mi çıkmıyor?
Şimdi yeni bir dünya düzeni kuruluyor, bundan yüz yıl önce de Nemrutlar ordusu Osmanlıyı yıkarak bir dünya düzeni kurmuştu. O zamanda sustuk! Hatta, tek çıkış yolu batı medeniyeti diye haykırdı sözde aydınlar. Aradan yüz yıl geçti, şimdi de aydınlarımız yine suskun!
Yüz yıl öncesine dönelim o zaman Celal Nuri diyor ki; Bugünü beğenenlerin de dünü özleyenlerin de hakkı var. Fakat şurasını unutmamalıyız ki, insanlık her asırda, her senede, her dakikada fikren olsun, maddeten olsun ilerlemektedir. İnsanın rüşdü her an artıyor. Her asrın ve asrımızın noksanları varsa insaniyet onları birer birer yok etmektedir. İnsanlığın genel ilerleyişine ortak olmak her milletin vazifesidir, tarihin de övüneceği bir konudur. Türk milleti ise, en uygun en mükemmel medeniyete katılarak bu görevini yerine getirmiş oluyor, (batılılaşmaktan bahsediyor).” (Cemil Meriç Kültürden İrfana s. 174-5)
ŞİMDİ NEREYE YÖNELECEĞİZ?
Geçtiğimiz yüz yılda önümüze batı medeniyeti konulmuştu, iyi kötü buralara kadar geldik. Şimdi global elitlerin kuracağı ‘hükümranlık’ da biz yönümüzü nereye döneceğiz. Doğuya mı, batı ya mı? Yani Dijital Dünya Düzenine karı Müslümanlar nasıl bir rol alacak? Bu iş hepimizi etkiliyor. Bakınız geçen hafta Abdurrahman Dilipak şöyle bir yazı kaleme aldı: “Yeni normal dünyaya ne kadar hazırsınız?” Başlıklı yazısında yapay zekanın hayatımıza tam girdiği dönemde, fazla insana gerek kalmayacağını, okulların ortadan kalkacağını, şoförlük ve hakimlik gibi mesleklerin biteceğini vurgulayarak: “Bu kadar işçiye de gerek yok, memura da. Bilim kurullarına, müşavirlere de gerek yok. Bir humanoid bir yapay zekaya sahip süper bilgisayara bağlı ise, bütün bilgiler elinizin altında demek. Adamlar da bu kadar insanı öldürmek trajik olur, önce “kısırlaştıralım” diyorlar. Gıda ve ilaç yeter bu iş için. Zaten Mediası, sineması, kültürü ile sadece genimizle değil, hayat tarzımızla da ilgileniyorlar. Kim niye evlensin ki bu şartlarda. Artık bizler “Gender” diye tanımlanıyoruz…
SANAL YARGIÇLAR OLACAK
Devam ediyor: “Yargıya gelince, ne o yıllar süren davalar. Sanal yargıçlar 30 saniye de bütün dosyaları incelerler, ifadeleri alırlar, tanıkları dinlerler, müdahillerin taleplerini incelerler ve kararlarını verirler. Nasıl olacak bu iş diye sormaya gerek yok, Neuralinklerle “Nesnelerarası iletişim” sayesinde siz söylemeden, düşünmeden onlar beyninizdekileri de okuyacaklar. Ne İstinaf, ne Yargıtay, ne AYM, ne AİHM!...Yanlış yapacakmışsınız da yargılanacakmışsınız, yanlış yapmanıza fırsat vermeyecekler. Anında engellenirsiniz, resetlenebilirsiniz. Zaten 3 adım sonrasında, eğer “Uyum Performansınız” sorunlu ise tek tıklık canınız var. Onların planları gerçek olacaksa, biz son biyolojik insan nesli olacağız. Bizden sonrakiler “Siborg” diye anılacak. Onlar “biyonik robot” olacak. İcabında beynimizi silip yeni bir kimlik, hayali bir kişilik hatta farklı bir cinsiyet yükleyebilecekler.”
HAKSIZLIK KARŞISINDA SUSMAMALIYIZ
Yani bunu yazan kişiye şu ana kadar mantıklı cevap veren olmadı. Safsata dediler, oysa bilimsel verilerle, belgelerle çürütülmesi gerekirdi. Bence Dilipak doğru şeyler söylüyor.
Görülen o ki bu işleri planlayan, Çağdaş Nemrut’un çocukları bizi birbirimize düşürürken, kendileri para imparatorluğu kurmuş, parayı da ilme ve araştırmaya yatırmışlar. Şimdi de: “Güç Bende Her şeyi Yaparım” diye haykırıyorlar.” Hatta YENİ İMPARATORLUKLARINI ilan etmeye hazırlanıyorlar. Galiba Davos’ta bunu yapacaklar. Anlayacağınız, Dünya fokur fokur, çivisini çıkartmak üzereler. Bu arada kıblem Kâbe diyenlerin sesi çıkmıyor, çıksa da cılız. O isminin önünde koca koca sıfatlar olan ilahiyatçılarımız nerede sahi? Hani kabir azabı yok diyenler, neredesiniz? Sivil toplum örgütlerimiz, yazarlarımız nerede siziniz? Dijital para sahi caiz mi? Çıkıp fetva versenize…
Mevlana’nın ifadesi ile: “Başkalarının korktuğu, sapsarı kesildiği hadiselerden biz şahsımız adına endişe etmeyiz, biliriz ki hüküm Allah’ındır. Derdimiz mazlumlar, çünkü son yüzyılda hep onların gözyaşı döküldü. Artık haksızlık karşısında susmayalım, demokratik tepkilerimizi ve düşüncelerimizi ortaya koyalım...