Subrosa –Gülün Altındakiler kavramını hakkıyla anlayabilmek için İnsan-ı Kâmil  nedir bilmek zorundayız. Hazret-i Peygamber (As) Efendimizin ahlakıyla tam manasıyla ahlaklanmış kişiler İnsan-ı Kâmillerdir. Hatta mutasavvıflar kâmil insanı anlatabilmek için ‘’kâmil ve Mükemmil” tabirini kullanırlar. Yani  “ Hazret-i insan” olma şerefine ermiş, İnsan Suresinin tecellilerine mazhar olmuş kişiler, Subrosa – Gülün Altındakiler diye anılırlar. Gül’ün Altındakiler artık sadece sureta İnsan değillerdir. Onlar gerçek manada İnsan olma şeref ve haysiyetini taşıdıklarının bilincinde olan ve Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretlerinin Marifetnamesinde anlattığı Maymundan – Tanrısallığa giden köprü olmuşlardır.  (Kuran-ı Kerim de Cenab-ı Mevla’nın  Esfel-i Sâfilîn – Ahsen-i Takvîm diye anlattığı, insanın hayvan hatta ondan daha aşağı olma veya yaratılış gayesini fark ederek, ruh ve bedenen  en güzel hale gelmesidir. İnsan-ı Kâmiller yaratılış gayesini fark edenleri, aşağıların aşağısından alarak en iyiye en güzele yani Bedî olana kavuştururlar.) Subrosa batıdan bir kavramdır ve Latincedir. Gülün Altındakiler demektir. Okuyucularım haklı olarak , batılı bir kavram ile neden bizim medeniyetimizde var olan İnsan-ı Kâmil’i anlatmaya çalışıyorsun diyebilirler. Bu yazının amacı zaten bu soruya genişçe cevap vermektir. Meselelere tek yönlü bakarsak geçekleri göremeyiz. Hakikat iki yönlüdür.  Dünya  Şeytani olanlar ile rahmani olanların savaş alanıdır ya da başka bir deyişle yarışma sahasıdır. Kıyamet gününe kadar da sürecektir. Batı Literatüründe de de üst insan anlayışı fark etsek te etmesek te kabullensek de kabullenmesek de vardır. Onlar bu inanışa Subrosa ya da Perfect Man  (Mükemmel İnsan)  Divine Man  (Ebedi İnsan) derler hatta Kabalada yani Yahudi Mistisizminde de bu üst insana Adam Kadmon adı verilir. Ancak asıl anlaşılması gereken mesele, Cenab-ı Hakk’ın hangi süreçten geçerek kendisine vasıl olunmasını istediğinin bilinmesidir. Zira Hazret-i Allah, sonsuz yaratma kudretine sahiptir ancak her yarattığından da razı değildir. Yarattıklarının bazılarını da sadece imtihan vesilesi olsun diye insanların önüne çıkartır. Metafizik ve Esmalar bahsi ile ilgili okumalar yapanlar bu konularda derinleşenler bilirler ki kavramları ve onların ihtiva ettiği hususları sonsuz kudretiyle insanların zihnine yerleştiren de Huuu  olandır. ( yani “O” dur) Batı da insanlar Gül- Haç, Tapınakçı , Mason olarak ya da  başka benzeri cemiyetlere katılarak Kainatın sahibine erişmeye ve sonsuz güç sahibi olmaya çalışmaktadırlar. Ve izlenen  gizli eğitim sonucunda da Tanrıya vasıl olduklarını söylemektedirler. Ancak eğitim süreçlerinde maalesef muharref Tevrat – İncil ve Kabalayı kullanmakta olduklarından dolayı ulaşabildikleri hakikat sadece şeytani olan yani Mudill Esmasının tecellileridir. Sonrasında ise ulaştıkları bilginin sarhoşluğuyla ve kibirle diğer insanlara tepeden bakarak ve aynı şeytanın söylediği gibi “ En hayırlı olan benim/ biziz” diyerek,  büyük savaşları  başlatırlar; hastalıklar icat ederler. Bunları yayarak İnsanları katlederler ya da yine şeytanın yaptığı veya ondan öğrendikleri üzere diyelim insanlar içinde fitne fesat çıkartırlar.  Batının ve Doğunun üst insan anlayışları,  eğitim süreçleri ve hatta öğretinin sonucunda kavuştukları Hakikat, farklı olduğu halde neden  üst insan anlayışına iki tarafta  Gülün Altındakiler ismini vermektedir. Bu soruya verilecek cevaplar gerçeklerin ortaya çıkması açısından çok önemlidir. Zira hiçbir şeyden anlamadıkları halde bazı sözde aydınlar, araştırmacılar  ortaya çıkıyorlar ve insanların kafalarını karıştırıyorlar. Kimi diyor ki Tasavvuf öğretisi şirktir; kimi de diyor ki Tasavvuf Hinduizm den Kabaladan ve hatta Yunan Mitolojilerinden alınmıştır. Okuyucularım bilmelidirler ki bu sözde Araştırmacıların bir kısmı benlikten veya cehaletten bir kısmı da batının paralı uşakları olduklarından dolayı bu sözleri sarf ediyorlar.  (DEVAM EDECEK)