Son iki asırdır Müslümanların içinde bulunduğu durumun sebepleri hep sorgulanmış. Bana da benzer bir soru geldi. Onlara, dinimizin mükemmelliğinden bahsettim; “Öyleyse geri kalmış ülkelerin otuz tanesinin neden Müslüman olduğunu sordular? Demek ki bir yenilenme hareketi gerekiyor diye düşündüm. Bunu tecdit diyorlar.

Tecdid sözlükte, yenilenme, tazelenme anlamında kullanılan bir kelime ve bu konuda Aliya İzzetbegoviç’e de bir soru da yöneltilmiş, dikkatimi çekti.  Soru şu; “Müslümanlar olarak bizim kendimizi tazelememiz veya yenilememiz gerekiyor mu? İsterseniz önce bu sorunun cevabını arayalım, sonra da İzzetbegoviç’in bu konudaki düşüncelerini sizlere aktarıp, ardından da değerlendirmemizi yapalım inşallah!

Ama yazımın başında bir bilgi daha aktarayım, bu yenilenme dinin esaslarında değil, bizim tazelenmemiz anlamında bir yazı olacaktır, bilinsin isterim.

Nitekim Hayrettin Karaman hocamız: “Dinin tecdidi, “dinde değişiklik yapılarak bazı unsurların çıkarılıp yeni bazı unsurların eklenmesi şeklinde dinin yeniden tanımlanması” (reform) anlamında olmayıp “zaman içerisinde zayıflayan dinle irtibatın yeniden güçlendirilmesi” demektir (Karaman, s. 584; Ertürk, X/1-3 [1997], s. 129-130).

Abdest, nikâh ve imanın tecdidi ifadesi de bunlara yeni bir tanım getirmeyip sıhhatleri konusunda şüphe uyandıran bir durumun ortadan kaldırılması şeklinde anlaşılmış ve uygulanmıştır. Buna göre yenileme dinin kendisinde değil insanların dinle irtibatı noktasında kavranmış, zaman içerisinde dinle dindarlar arasında ortaya çıkan gevşemenin aşılarak dinle irtibatın yeniden güçlendirilmesi için kullanılmıştır. (Kay. Sorularla İslamiyet)

İZZETBEGOVİÇE TECDİD SORUSUNU YÖNETMİŞLER

Rahmetli İzzetbegoviç’in kitabında: “İslami düzenin ön şartı olarak dini tecdid ne demektir? Sorusunu şöyle cevaplandırmış: “Her şeyden evvel yeni anlayış (vicdan) ve yeni irade demektir… Bu durumda dini tecdid pratikte, kendirlerine Müslüman diyen veya genelde başkalarının onları isimlendirdikleri insanların “İslamlaşması” demektir. Bu İslamlaşmanın hareket noktası Allah’a güçlü iman ve Müslümanlar tarafından İslam’in dini ve ahlaki normlarının kesin ve samimi olarak uygulanmasıdır…

Son olarak şu cümlesini de yazıp, değerlendirmemize geçeyim; “Dini tecdid içinde günlük imkan ölçülerinin kıymetinin kalmadığı, birey ve bütün toplulukların kendi iddiaları uğruna beklenmedik derecesine yükseldikleri, dinin yeni kalitesidir(niteliğidir) “(Kay: İslam Deklarasyonu s. 70)

Yazdığımız bu konu aslında günümüzün değil, tüm zamanların sorunu olarak görülmüş.  Bakınız: “Türkiye’de tecdid meselesini sistematik biçimde ele alan âlimlerin başında Elmalılı Muhammed Hamdi gelmektedir. Elmalılı tecdidi zaruri görürken bunun içtimaî ve dinî cihetini birbirinden ayırmakla birlikte içtimaî bir zarureti dinî yönden de zaruret olarak kavramaktadır. Buna göre toplumsal varoluş seviyesinde zorunlu biçimde ortaya çıkan her şeyin dinen dikkate alınması, bunun dinî ıstılah ve prensiplerle irtibatının kurulması Müslümanlar için ahlâkî ve ilmî bir görevdir (Elmalılı, s. 34 vd.)”

Konu zannederim anlaşılmıştır, bu özellikle biz Müslümanlar için elzemdir, çünkü Kuran’ın her çağa her değişime vereceği cevabı vardır.

Ayette de biliyorsunuz, “Ey iman edenler, iman edin!” buyurur.

Konu basit değil ama basitçe anlaşılması için söylüyorum, silkelenmemiz, yeniden kendi değerlerimize sarılmamız gerekiyor. Aksi takdirde yaşadığımız sıkıntılar çok daha fazlalaşacaktır.

Yani huzuru arayan Müslümanlar, iyiler, sağ duyulu insanlar, vicdan sahipleri aynı yöne bakarak, istişare ederek, Kur’an okuyarak, tefekkür ederek, en önemlisi de yaşayarak bir yere varabiliriz. Begovic son söz olarak şunu söyler: “Ruhun bu yeni hali ve duygusu olmaksızın bugünkü Müslüman dünyasında gerçek bir değişimin gerçekleşmesi mümkün değildir!”

Tabi ki kişi önce kendi kendini değiştirmekle başlamalı işe, zira insanın düzelmediği bir toplum asla düzelmez.  

Kalın sağlıcakla.