Şemsi Yastıman’ın bir destanı var tütün, yani sigara üstüne. Sekizli hece ölçüsüyle yazılmış, on altı dörtlükten oluşan bir koşuk. Bu destanın bir bölümüne bir göz atalım. Destanın tamamını merak edenler ”Kırşehir Halk Müziği” kitabına baksın efendim:   “Hem vallahi hem billahi Harap etti tütün beni Cana afat-ı İlahi Harap etti tütün beni   Yılandaki zehir gibi Afet yapan nehir gibi Bombalanmış şehir gibi Harap etti tütün beni   Doktorlar boşuna mı söyler İçmen diye telkin eyler Duyun ey hanımlar beyler Harap etti tütün beni   Sağlam idim oldum çürük Sinem oldu sanki körük Uykuda bile öksürük Harap etti tütün beni   Hastalığı seri seri Nefes darlığı kanseri Hele midede ülseri Harap etti tütün beni   Yüzbinde bir terk eden mert Tiryakilik onulmaz dert İnanın darbesi  çok sert Harap etti tütün beni”   Ben “Tiryakiname” dedim  adına. Bilindiği gibi tiryakilik keyif verici maddelere düşkünlük demek .Bu destanda tütün sözcüğüyle sigara kastediliyor. Eskilerden “name”yi alıp “tiryaki”yle tamamladım.”Tiryakiname” oldu. Bir tiryakinin çığlığı, pişmanlığı, çaresizliği bu destanda anlatılmış. Eski şiirimizde uzun şiirler ve kasideler “name” başlığıyla anılır. Bu izahattan sonra gönül huzuruyla anlatımıza başlayabiliriz: Bizim Memet enişte (Mehmet Temir) iyi tiryakiydi. Günde  bir paket sigaraya bana mısın demezdi . Paketi ikilediği günler olurdu. Dikkat edilirse geniş zamanın hikayesini kullanıyoruz. Çünkü 2005’ten önceki zamanlardan bahsediyoruz. Şimdilerde bizim enişte değil sigara içmek, sigara içilen ortamlara bile yaklaşmıyor. 2005’te bıraktı sigarayı. Bırakış, o bırakış... Bir daha ağzına koymadı. Sigarayı bırakması da başlı başına bir hikayedir. Hikayenin neresinden başlasak? Başından başlamak en doğrusu galiba. Memet enişte, Hacer’i doktora getirir Boğazlıyan’a. Bir uzman doktor, dahiliyeci. Kayseri’den gelmiş. Hacer muayene olur. Tahlil, tetkik... İğne, ilaç verir doktor. Hacer  der ki Memet’e: -Bilim (bel) ağrıyor, diyordun. Gelmişiken sen de bir gorün. Memet: -Benim bir şeyim yok, dese de Hacer haline bırakmaz. Memet, otuz lira daha verir. Çıkar huzura. Doktor iyice bir muayene eder enişteyi. Sonra geçer masasına oturur: -Beliyin ağrısı önemli değil. Üşütmüşsün ondandır. Geçer. Lakin senin çok ciddi bir rahatsızlığın var. Biliyor musun? Memet heyecanlanır: Yook!.. Bilmiyom.” Doktor: -Senin ciğerlerin çökmüş. Yaşın kırka merdiven dayamış. Fakat ciğerlerin altmış yaşındaki bir adamın ciğeri sanki. Türkiye’de yaş ortalaması altmış beş olduğuna göre beş yıl ömrün kalmış. Yanılmam da birkaç ay daha fazla olabilir. Altıyı bulmaz. Memet neye uğradığını şaşırır. Beyninden vurulmuşa döner. Hacer kendini unutur. Memet’i teselliye çalışır. Çıkarlar muayenehaneden. Dönerler köye.  Köyde duyulur Memet’in rahatsızlığı. Herkes geçmiş olsuna gelir. Şıhı emminin eşi de bir tepsi baklava yaptırır. Hasta ziyaretine gelir. Hastamız günden güne kötüleşir. On beşinci gün Memet yürüyemez haldedir. Hacer kız, bizim Osman’la alır getirirler Memet’i aynı doktora. Doktor bakar Memet eniştenin durumuna. Şaşırır. Osman durumu anlatır: -Doktor bey! Eniştemin hali hal değil. Beş yıl ömrün kaldı, demişsin. O gündür bu gündür ekmekten aştan kesildi. Doktor yaptığı gafı anlar. Telafiye çalışır: -Ben sigarayı bıraksın diye dedim. Şakaydı sözlerim. Yok öyle bir şey... Estek köstek... Böyle şaka mı olur yahu?  Şaka, olmuş kaka... Aradan bunca yıl geçti. Yusuf yeğen (Ceyhan) zaman zaman takılır enişteye: -Ne bitmez beş seneymiş. Daha ne zaman dolacak?.. Laf aramızda doktorun zılgıtı işe yaramış. Bizim enişte sigarayı bıraktı. Beş sene dolalı yıllar oldu.  Memet sigaradan uzak sağlıklı ve huzurlu yaşıyor.