İlk önce bu başlıkta anlaşalım. İlimiz insanının önceden gelen bazı alışkanlıkları vardır. Bunun başında gidenin arkasından konuşmak, gelenin yanından ayrılmamak. Buna bir şekilde günün adamı olmak denir. Ama gideni kötülemek, gelenin yanından ayrılmamak bir şekilde “yalakalık”  yapmak, belki kendisini mutlu edebilir ama üçüncü kişiyi mutlu etmez.

Şimdi gelgelelim esas konuya: Büyükşehir Belediye Başkanı Hayrettin Güngör, şu anda bizim belediye başkanımız ve 5 yıl ilimizin başkanlığını yapacaktır. Güngör belediyeciliğin merkezinden gelen bir kişi.  Masa başında yıllarını vermiş, şimdi icraat makamında. Kendi yakınında olan bazı isimler “Güngör enkaz aldı“ gibi cümleleri basında ve sosyal medyada dolaştırıyor. Daha sonra Kuzey Çevre yolunun zamansız bir yatırım olduğu söyleniyor…

Ak Parti iktidarından önce sık sık azınlık hükümeti ve koalisyonlarla yönetiliyordu ülkemiz. Her gelen başbakanın ilk ağzına çıkan söz “Enkaz devraldık” olurdu. Bu terimler  konuşulmuyordu. Ama bu sözler tarihe karışmış olsa bile günümüzde enkaz devralmak konuşuluyor. Aslında Güngör enkaz devralmadı. Evet, 1 milyar 400 milyon TL bir borç devraldı. Gaziantep 18 milyar, Malatya belediyesi 1 milyar 800 milyon lira ile belediyeler borçlu yeni dönemde. Eğer yatırımlar yapılıyorsa borç almak zorundasınız. Bu özel sektörde de geçerli. KMTSO meclis başkanı bir konuşmasında; burada en borçlu olan benim. 500 milyon dolar borcumuz var. Bu borcu da hep dışardan temin ediyoruz. Çünkü dışarıdan alınan krediler daha ucuza geliyor demişti. İşte ilimizin en zengin insanı Hanifi Öksüz, “En çok benim borcum var” dedi. Niye mi? Yatırım yapmak için mutlaka kredi almak zorunda. Çünkü ülke olarak özel sektör olarak aile olarak tasarruf eden bir millet değiliz. Onun için Türk insanı, küçüğü de büyüğü de hep borçludur. Eğer borç yapmayayım kendi yağımla kavrulayım derseniz, o zaman yerinizde sayıp geriye doğru yol alırsınız.

Diğer taraftan:

İnsan toplumsal bir varlıktır. Bağlı olduğu topluma ters düşmek istemez, onun geliştirdiği değerleri göz önüne alır. İnsan doğasında var olan beğenilme ve takdir edilme güdüsü başka nasıl doyum kazanır. Yaşadığımız topluma ters düşmek ve dışlanıp yalnızlığa itilmek istemiyorsak, toplum kurallarına istesek de istemesek te uymak zorundayız. Kendimizle, çevremizle barışık yaşamanın başka yolu var mı?

Kuşkusuz beğenide mutlak bir sınırlama ve ölçü olamaz. Her bireyin farklılıkları olması doğaldır. Bu farklılıklar göreceli alanlar oluşturur. Beğenilerimizi,  takdirlerimizi bazen sözle birlikte alkışa da dökerek. Beğeniyi gerçekten hak edenlerin olgun başaklar gibi başı öne eğilir. Alkışı en sessiz şekilde karşılayan alkışı hak etmiş demektir. Bu beğeni ve takdir meselesi her birey için geçerlidir. İşin başında ve sonunda eleştiriden başlarsak karşımızdaki Belediye başkanı da olsa veya başka biriside olsa fayda sağlamaz ve üstelik üreteni üzer üretmek isteyenin önünü keser.

Sonuç olarak kısır döngüler bizi hiçbir yere götürmez üstelik bizleri gerilere götürür. İşte bunu en ağır bir şekilde yaşamakta olduğumuz malum. TÜİK yaptığı araştırmada ilimizde yaşayan nüfusun   %92 burada doğmuş burada büyümüş insanlardan oluşuyor. Bu belki bir şekilde iyi ama bunun dezavantaj yanı da olduğu malum.  Eleştiri kültürümüzü bir yana bırakıp daha işin başında, önünü kesmek bize fayda sağlamaz daha 5 yıla yakın çok uzun bir süre var.

Sonsöz: Üzümü de yiyelim, bağcıyı da dövmeyelim.