Merhaba kıymetli Dostlarım.
Birkaç ay önce oğlumla kaplıcaya gitmiştik. Kaplıca dedimse bizim Zeytin Ilıcasına. Bir an havuzdaki insanlara baktım, tamamına yakınının kilolu hatta aşırı kilolu, yani göbekli olduğunu gördüm. Kendi kendime “Erkeklerimiz bu haldeyse kadınlarımız ne haldedir” diye geçirdim içimden.
Ülkemizin bugün karşı karşıya olduğu en önemli sorunların başında gelmekte, adına obezite denilen kilolu olma, ya da aşırı besili olma hali.
Devletin en önemli harcama kalemleri eğitim, savunma ve sağlık diye sıralanıyor. Sosyal devlet olmanın getirdiği sorumlulukla devletin sağlık giderleri her geçen gün artıyor. İşte bu sağlık giderlerinin çok hızlı bir şekilde artmasının en önemli nedenlerinden en önde geleni ise Avrupa’nın zirvesinde bulunduğumuz aslında utanç duymamız gereken obez bir toplum olmamızdır.
1940’ları yaşayan insanlar olsak bir nebze anlarım. Duymuşsunuzdur, sofrada çok yiyen birisini gördüğümüzde” Kıtlıktan mı çıktın deriz”. Evet o yıllar insanların yiyecek bulma konusunda büyük sıkıntılar yaşadığı bir dönem olarak hatırlanır. Ancak bugün öyle mi? Cenabı Mevla kullarını bazen nimetlerini kısarak, bazen de, nimetlerini şimdiki gibi sınırsızca vererek imtihan edermiş. İşte bu sınırsızca nimetlerin kolayca elde edildiği bu zaman diliminde bir Müslüman’ın olmaması gereken aşırı kilolu insanlar olarak hem kendimize hem devlete en çokta sevdiklerimize inanılmaz sıkıntı vermekte, hayatımızın son döneminde yaşamımız boyunca gördüğümüz güzellikleri unutturacak acı ve ızdırap dolu bir dönemi en yakınımızdaki evlatlarımızla birlikte maalesef yaşamaktayız, yaşatmaktayız.
Daha önce bahsetmiştim, bundan yaklaşık bir bucuk ay önce Gaziantep’te ki ablamı kaybetmiştim. Aşırı kilolu olmanın getirdiği sıkıntıyı daha kırklı yaşların başında yaşamış, kalp damarlarının tıkanması sonucu ameliyat olmak zorunda kalmıştı. Erken sayılabilecek bir yaşta yaşadığı bu durum bile onun kendine çeki düzen vermesine yetmemiş, yüksek tansiyon ve şeker gibi hastalıklarda akabinde gelmişti. Dikkatinize sunmak istediğim, aslında bir çoğumuzun başına gelen ancak dillendirmediği bir hususu zikretmek istiyorum. Galiba en zoru da kilolu bir insanın hem tedavi sürecindeki bakımı, hem öldüğünde cenazesinin taşınması ve hem de cenazenin mezara konulması.
Gelelim bugüne. Rahmetli ablamın büyüğü aynı zamanda ailemizin de en büyüğü olan ablam şu an hastane ve yaşam mücadelesi veriyor. Ben onu hatırladığımdan bu yana hep kilolu idi. Uzun yıllar önce bu kilolar yol arkadaşını yani şeker hastalığı ablama yoldaş olmuştu. Yaklaşık on gün önce rahatsızlanmış, rahatsızlığının kalp damarlarında tıkanma nedeniyle olduğundan tıp fakültesi kardiyoloji bölümünde anjiyo yapılarak damarlar açılmış, bir gün sonra da taburcu edilmişti. Oğlunun” Annemin böbreklerinde sorun var, ayrıca bacağında yataktan düşme nedeniyle kırık oluşmuş, ortopedinin haberi var, buradaki tedavinin bitmesini bekliyorlar şeklindeki” ısrarlarına rağmen bacakta kemik kırığı, böbreklerin neredeyse işlevini yitirmiş olması, akciğerdeki sorun nedeniyle nefes almakta zorluk çekmesine rağmen bu durumdaki bir hastayı taburcu etmekte tıp fakültesi kardiyoloji doktorları besi görmemişler. Hastanın kilolu olması nedeniyle çok katlı binalara hem indirilmesi hem de çıkartılması apayrı bir sorun. Bu sorunu yakinen en iyi bilenler de bu durumla çok sık karşı karşıya kalan 112 ambülans görevlileridir.
Taburcu edilen ablam çok zor şartlarda geldiği evinden evde bakım ekibinin hastaneye sevki gerekir kararı sonrası altı gün sonra tekrar hastaneye kaldırılmış ve şu anda Necip Fazıl Hastanesi yoğun bakım servisinde yaşam mücadelesi vermekte. Rabbim tez zamanda şifa verir inşallah.
Bu vesile ile bir konunun altını önemle çizmek istiyorum. Bu yazdıklarım bir çok kişinin yaşadığı ve çaresiz kaldığı sorunlar. Devletimiz sağlık alanında çok önemli yatırımlar yaptı ve yapmaya devam ediyor. En son teknoloji cihazlar yüksek bedeller ödenerek alınıp halkımızın hizmetine sunuluyor. Ancak her şeyde ve her yerde olduğu gibi insanın olduğu yerde olmasını istemediğimiz olumsuzluklar olabiliyor. İnsanların en hassas olduğu zaman diliminde yani hastanede anne ya da babası ya da eşi veya evladı söz konusu olduğunda muhatap olduğu sağlık personelinden özellikle de doktorlardan daha duyarlı ve sorumluluk sahibi olmasını beklemekte en doğal hakkı değil mi?
En basitinden evinize beyaz eşya arızası için gelen servis işini yaptıktan sonra telefonla aranıyor ve servis hizmetinden memnuniyetinizi ölçmek için 1 ile 10 arası bir puanla aldığınız hizmeti değerlendirmeniz istenmektedir. Hastanelerimizde de taburcu edilen hasta ya da yakınlarının bir süre sonra aranıp hastanede aldıkları hizmetten memnun olup olmadıkları, varsa memnuniyetsizliklerini belirtmeleri hastanelerimizde verilen hizmetin insan kaynaklı eksikliklerin giderilerek en üst kalitede hizmet verilmesine katkı sunar diye düşünüyorum, umarım ilgililer, özellikle de tıp fakültesi yetkilileri sesimi duyarlar.
Yazımı başka bir önemli çağrı ile sonlandırmak istiyorum.
Devletimize çağrımdır. İlgili tüm kurum ve kuruluşları bu yönde organize edip, başta milli eğitim, sağlık, gençlik ve spor bakanlıkları öncülüğünde devletin tüm birimlerinin katkısı ile insanımızı yakalandığı bu obezite hastalığından kurtarmak için uzun soluklu bir kampanya başlatılmalıdır. Özellikle çocuklardan başlamak üzere okullardaki sportif etkinliklerinin hem nicelik hem de nitelik olarak artırılması, belli yaş üzeri yani artık yaşlılık sürecine giren insanlarımızın genel sağlık sorunları ile tam olarak yüzleşmeden, kalça kırığı gibi sorunları yaşamadan bir şekilde insanların normal kilolu hale getirilmesi milli bir görevdir. Yoksa çok yakında obezite’nin devletin sağlık giderlerine olan yükü altından kalkılamaz hale gelebilir.
İleriki haftalarda bu konuda tekrar yazmak gerekiyor.
Ablam için dualarınızı bekliyorum,
Kalın sağlıcakla