Bir zamanlar bir çalgıcı varmış, alem onun yüzünden neşeyle dolarmış. Dinleyenler sesinden garip garip hayallere dalarlar, şaşılacak hallere düşerlermiş.
Gönül kuşu onun nağmesiyle uçar; bütün insanlar sesine hayran kalırmış. Fakat zaman geçip ihtiyarlayınca, evvelce gördüğü ilgiyi görmez olmuş, iş bulamamış, sizin anlayacağınız perişan olmuş.
Doğal olarak yaşlandıkça sırtı kamburlaşmış, evvelce doğan kuşu gibi olan canı dermansız, saçlar beyaz, yüzler kırışmış, çoğu insan onu tanınmaz olmuş.
Mesnevi hikayelerinde anlatıldığına göre: “Zühre’nin bile hasat ettiği o güzel sesi, kart eşeğin sesine benzemeye başlamış. Hayat bu ya her hoş olan, bir gün nahoş olur örneğine paralel olarak çalgıcı için zor günler başlamış. Öyle ki bir dilim ekmeğe muhtaç hale gelmiştir.
GENÇLİĞİN KIYMETİNİ BİLMEK
Ama çalgıcı kendisine gençliğinde verilen nimetleri de unutmamış olacak ki bir gün: “Allah’ım bana çok ömür ve mühlet verdin, hakir bir kişiye karşı lütuflarda bulundun. Ömrümün kıymetini bilmedim. Tam yetmiş yıldır isyan edip durdum, benden bir gün bile ihsanını kesmedin. Bugün kazanç yok, senin konuğunum. Çalgıyı senin için çalacağım, bundan sonra da seninim demiş.
Çalgıyı omzuna alıp yollara düşmüş, Allah’ı aramaya başlamış, yola Medine mezarlığına düşmüş. Allah’tan kiriş parası istemiş. Çünkü o kendisine karşı halis olan kalplere kerem ve ihsanıyla yardımcı olur diye düşünmüş!
Mezar taşını yastık yapmış ve Cenab-ı Allah’a şöyle yakarmış: “Yarabbi, beni benden daha iyi biliyorsun. Ömrümün kıymetini bilmedim, zevk ve eğlence ile geçti ömrüm ama şu anda durumumu biliyorsun. Sen ki affedicisin, kerem sahibisin, cömertsin bana yardım et…”
RÜYASINDA HZ. ÖMER’İ GÖRMÜŞ
Çalgıcı kalbi ve içten duasından sonra oracıkta uyumuş. O gece Cenab-ı Allah, Hz. Ömer’e rüya aleminde bu kişinin kendisinin dostu olduğunu, ihtiyacı olan 700 altın vermesini istemiş.
Ömer(ra) mezarlığa gelmiş oracıkta bir ihtiyar uyuyor görmüş ama onun aradığı insan olmadığını düşünmüş, devam etmiş üç defa mezarlığın etrafında dolaşmış. Sonunda başka kimse olmayınca, yanına varmış, tabi ki adam çok korkmuş. Ömer, parayı eline tutuşturmuş, kendisinden korkmamasını istemiş ve Cenab-ı Allah’ın kendisini sevdiğini, dostu olduğunu ve başka ihtiyacı olduğu zamanda kendisini bulması söylemiş.
Çalgıcı, Cenab-ı Allah’ın kendisini dost olduğu cümlesinden çok etkilenmiş, gözyaşlarını tutamamış ve bu manevi zevk içinde oracıkta can vermiş.
Bu hikâye, Mesneviden esinlenerek yazdım, çünkü günümüz insanlarının birçoğu çalgıcıdan farklı değil.
Gençliğimizi gaflet içinde geçiriyoruz. Kimi zaman geçim derdi, kimi zaman seçim derdi derken, günler gelip geçiyor. Sonra o hakiki gerçek ile karşı karşıya kalıyoruz. Ölüm.
Risaley-i Nurda’da Üstad Kastamonu’da geçen hayatından bir kesitte, benzer bir hikâye anlatır. O hikâyede, lisede okuyan genç kızların 50 yıl sonrası yaşlılıklarını hayal eder ve gençliğin kıymetinin bilinmesi gerektiğini söyler.
Hani şair demiş ya: “Geçti sevdalarla ömrüm, ihtiyar oldum bugün!”
Tıpkı bu şiirde ifade edildiği gibi hepimizin ömrü geçiyor, o sona yaklaşıyoruz ama yine ölmeyecekmiş gibi yaşamaya devam ediyoruz.
Biliyorum soğuk bir kelime ölüm, ancak aşıklar için ölüm son görülmez, ölüm denir ölümsüz hayata açılan kapıdır.
Bu gerçeği görüyoruz, biliyoruz ama nefsimiz körleştiriyor gerçekleri. Derler ki “Ölümü özüne sevdir, nasıl olsa gelecek.
Namık Kemal de der ki; “Herkes kimsenin sağ kalmadığını bilir de kendisinin öleceğine inanmak istemez.”
Bizde deriz ki acizane, Cenab-ı Allah affediciler, affetmeyi de sever, samimi bir tövbe ile hadi hayata kaldığımız yerden devam edelim.
Kalın sağlıcakla.