KAMUN ALİ Gaziantep’teki gibi olmasa da bizim buralarda da haşlanmış nohut yeme geleneği vardır. Şimdi eski gelenek oldukça azaldı, haşlanmış nohut da mısır gibi ulusallaştı. Biz haşlanmış nohudu daha çok biraz tuz ve bol kimyonla çerez olarak yeriz. Bu işte en ünlü nohutçu ise Kamun Ali idi. Kamun alın ya da kamunlu alın, diye bağırmasına karşılık halk onun bu sözlerini Kamun Ali olarak algılardı. Belki onun konuşma zorluğu çekmesi belki de dişlerinin bir kısmının olmaması öyle algılamamıza neden olurdu. Bizde kimyona kâmun dendiğini de burada belirtelim. TÜTÜNCÜ ÖKKEŞ Tütüncü Ökkeş Çarşıbaşı’nda şerbetcilik yapardı. 1960’lı yıllara gelinceye dek Maraş’ta kola türü içecekler satılmıyordu. Gazoz olarak bir Ahırdağ Gazozu vardı. Bugünkü Gazipaşa mahallesinde Atabey apartmanının yanında gazozhane denilen yerde üretimi yapılırdı. Bunun dışında Maraşlıların mayam dediği meyan kökünden yapılma şerbetler başta olmak üzere değişik şuruplar satılırdı. Meyan kökünden yapılan meyan şerbetinin bir kısmında acımsı bir tadı olur. Ona meyan kökünün erkeği denir. Tütüncü Ökkeş başta mayam olmak üzere şerbetleri çok güzel yapardı. Ona mayamın erkeği hiç uğramazdı. Küçücük dükkanı Atatürk ve çoklukla İsmet İnönü’nün resimleriyle donatılmıştı. İsmet Paşa ile çekilmiş resimlerini herkese gösterirdi. CHP’den milletvekili adaylığına da başvuru yapmışlığı vardır. Çabuk kızardı ama kimi çocuklar ona varıp İsmet Paşayı öven sözler söylerler o da buna karşılık onlara bedavadan şerbet sunardı. Bu arada gerçek mayam şerbeti nasıl yapılır kısaca değinecek olursak, işlenmiş ve temizlenmiş meyan kökü akşamdan bir sala yatırılır, üzeri kar ile bastırılırdı. Bu kar yavaş yavaş erir, önce meyan köklerini ıslatır sonra da meyan özünü oluştururdu. Bu öz saldan usuldan damlayarak gece boyu birikirdi. Buna dem denirdi. Bu dem çok yoğun olduğundan içine kar kalıpları atılırdı. Buradan alınan dem inceltilmiş kar ile karıştırılarak tüketiciye sunulurdu. Kar ile yapılan içecekler boğaz ağrısı ya da üst solunum yolları hastalığı yapmadığından yaz aylarında serinletici olarak korkusuz bir biçimde ve bolca tüketilirdi. Buz ile yapılan içecekler ise üst solunum yollarına yoğun zarar vermektedir. 1950’li yıllarda meyan bitkisinin çevreye ve tarlalara zarar verdiği söylendi. Kumluk ırmak kıyılarında bol bol bulunan meyan bitkisi yok edildi. Duyduğumuz doğru ise kola üreticileri tekel olmak için böyle bilimsel(!) bir algı yaratmışlar. Kendileri ise Güney Kore’de meyan kökünün seri üretimini yapmışlar. LAFÇI MAMO Cumhuriyetin ilk yıllarında gelir az, geçim zordur, devlet de neredeyse yoktan yaratılmaktadır. Vergi toplamak da kolay değildir. Çoğu varsıllar yoksul ayağına yatmaktadır. İşte bizim köylerden birine vergi memuru gelir. Yerler içerler. Gece sohbet başlar. Memur bunların boş bulunduğu bir anı kollamaktadır. Ama bizim köylüler de uyanıktır. Konuşmayı çok seven bir Mehmet vardır. Onu getirir ve öğütlerler. Derler ki bize söz düşürme, hep konuş ya da onu konuştur. Böylelikle bir açığımızı yakalamasın. Mehmet sabaha değin bir söz atar memura bir kendi alır sözü. Dolaştırır dolaştırır derken sabahın ilk ışıkları görünmeye başlar. Görevli o an düştüğü tuzağı anlar. Konuşturmak istedikleri oracıkta uyumuştur. Ama Mehmet ile kendisi söz tokuşturmayı sürdürmektedir. Mehmet’e döner ve kızgın kızgın bakarak “Sen ne lafçı adammışsın be” der. Adamın adı o gün bu gün Lafçı Mamo’ya çıkar. İşte bizde söze girmeyip de çevresinde dolaşanlara Lafçı Mamo gibi adam denmesi bundandır. MUTEMET, BOMBACI VE ÇEVRESİ Mutemet, Bombacı ve yakın arkadaşları ileri derecede şaka yapmakla ünlü idiler. Kendi aralarında yaptıkları şakaların sınırları yoktu. Ancak kim onlardan biri ile bir ilişkiye girse eşek şakası ile karşı karşıya kalırdı. Bizim Kıbrıs’a gönderdiğimiz 14. Piyade alayı Maraş’ta konuşlanmıştı. Bu birliğin komutanı bir kıdemli albay bizim Bombacı’nın su malzemelerini sattığı işyerine gelir ve ona “Size bir şey soracaktım” der. Bombacı eliyle yan bölümü gösterir. Albay, yahu, diyerek ağzını açmaya çalıştığında Bombacı, sol yana uğrayın, der. Bu karşılıklı konuşmalar üç beş kez yinelenir. Sonunda albay umarsızca yandaki geniş avlulu ahşap konağa girer. Konağın girişindeki polisin ona ters ters bakmasına bir anlam veremez. Onu hemen yukarıya alırlar. İşte o an albay geneleve girmiş olduğunu anlar. Konaktaki yarı çıplak kadınlar onu bir yerlerinden yakalarlar ve öpücüklere boğmaya başlarlar. Derler ki komutan Maraş’tan gidinceye dek bir daha çarşıya uğramamıştır. Bir de kendi aralarında geçen bir olayı aktarmak istiyorum. Bombacı bir yolunu bularak Mutemet’in yağlık denen büyük mendilini çalar. Olayın unutulması için de uzun bir sürenin geçmesini bekler. Sonra bulduğu bir iki boştagezere para vererek küçük küçük kaplumbağa toplattırır. Sonra Mutemet’in evine bir çuvala doldurduğu kaplumbağaları yollar. O gün Mutemet’in evinde çamaşır yıkanmaktadır. Çamaşırların elde yıkandığı ve bugünkü temizleyicilerin hiç birinin bulunmadığı o günlerde evin hanımları alt katta çamaşırlarla boğuşmaktadırlar. Gün ışımadan başlayan çamaşır yıkama işlemi o günlerde gece yarılarına değin sürmektedir. Kaplumbağaları eve getiren adam kendisini Mutemet’in gönderdiğini, çuvalı konuk odasına koyması gerektiğini söyler. Hanımlar konuk odasını açmak istemezlerse de adam Mutemet’in yağlığını göstererek anahtarı alır ve yukarı çıkarak konuk odasına kaplumbağaları salıverir, kapıyı kilitler, anahtarı da alır gider. O kaplumbağaların o odayı nasıl kirlettiğini, ortalığı nasıl dağıttığını ve kırıp döktüğünü varın siz düşünün. Bu oyunkuşkusuz burada bitmez. Sonra bunun öcü Bombacı’nın kent kıyısında anadan doğma çırılçıplak bırakılmasına ve daha da ilerisine değin sürüp gider. Birbirlerine uzun süre kırgın kalmadan böyle şakalaşıp yaşayıp gitmişlerdir. Doğal olarak, bunların aralarına düşenlerin vay haline, demek az bile azdır. Bir gün Bombacı arkadaşları ile Ceyhan’a balık avlamaya gider. Birçok kişi ırmağın içindeyken Bombacı kendisine kaplumbağa gönderen arkadaşının iç çamaşırları ile birlikte elbisesini ve ayakkabısını toplayarak hemen kente döner ve elbisesini topladığı adamın evine varır. Ceyhan’da yitti gitti, Tanrının verdiği buraya kadarmış, yazgı, yazgı, der ve gider. Adam çırılçıplak utana, saklana güç bela evine döner. Bu ana değin kendisinin ve ailesinin çektikleri bir şakadan sayılır. Zevcihar dedikleri bir olay var. Bir adam karısını boşarsa onun başka biriyle bir gece yatması gerekirmiş. Bizim bombacı buna inandırdığı birkaç kişiyi “sen güvendik adamsın sana zevcihar için bir taze getireceğiz. Aman kimseye söyleme. Hamama, berbere git hazırlan. Burada beni bekle” diyerek nice saf kişileri tuzağına düşürür onu saatlerce çarşının ortasında ayakta bekletirmiş. Doğru yalan benim anılarımda kalan duyduklarımdan.