TAVUKÇU REŞO Eskiden kentteki tavuk gereksinimini köylüler karşılardı. Tavuklar kışa pek çıkamadığı için bu tavuk satışı baharda ve yazda olurdu. Kış günü ise tavuk gereksinimini herkes kendi evinden karşılamaya çalışırdı. Bunlar o günlerde olağan işlerdi. Olağan olmayan ise Reşat Dayının kış yaz hemen her gün kucağına aldığı tavuklarla satış yapmasıydı. Gömleğinin eteğine on beş dolayında tavuğu alır ve onların körpe olduğunu belirtmek için de “celfiin” diye bağırırdı. İnce ve gülümseten bir sesi vardı. O günlerde böyle hemen her gün bu denli tavuk bulması ve bunu çarşı, sokak satışı ilginçti. Kuşkusuz tavukların alıcılarının başında büyük lokantalar gelirdi. Tavukları nereden bulduğunu ise bilen olmamıştır. KÖR MEHMET Türkçe gibi küfürü bol bir dil var mıdır bilemem. Ama özellikle erkekler özellikle de kırsalda küfürsüz bir tümce bile kuramazlar. Böyle olmasına karşın bir gözü engelli Mehmet Ağanın küfürünü kimse geçemez gibi gelir bana. Onun bu özelliğini bilenler olur olmaz yerlerde ona sataşırlar ve onun sövmesini büyük bir zevkle dinlerlerdi. Onu tanıyanların ondan küfür yemeyeni yoktu. Ona bu işi yaptıranların başında da Kömeç gelirdi. DELİDAYI Delidayı mahallemizin en sevilen kişilerinden biri idi. Ben onun deli olduğuna hiç inanmadım. Belki aklı çok çapraşık işlere ermezdi, bilemiyorum. Ama onda gerçekten az biraz eksiklik olsa idi herkes onunla dalga geçer dururdu. O günlerde ufak bir eksikliği olanı iki günde çıldırtırlardı. Ben böyle birkaç örnek görmüştüm. Oysa Delidayı çok karmaşık sorunlara çoğu kez kestirmeden çözüm üretebilirlerdi. Kimi çözümlerini beğenmeseler de sonunda o hep haklı çıkardı. Kimileyin boş konuştuğu, uzaydan, yıldızlardan bilgi getirdiği de olurdu. Hiç evlenmemişti. Arkadaşları ile oturmaya gitmemişse hava kararmadan evinde olurdu. Akşam kapısını çalanlarla kapıyı açmadan uzaktan konuşurdu. Dahası onlara bir sonraki gün uğrayacağını söyleyerek başından savardı. Çocukluğumda gizemini çözemediğim üç beş adamdan biri olarak kalmıştır Delidayı. TALAŞ BEA Dondurma bugün Maraş ekonomisinde önemli bir yer tutmaktadır. Ulusal boyutta on on iki, uluslararası boyutta ise üç dört firma mevcuttur. Maraş dondurmasının ulusal boyuta ulaşması 1960’lı yıllarda başlamıştır. Daha önceleri şimdinin ünlülerinden başka dondurmacılar vardı belleğimde. Bunlardan en çok tanıdığım Talaş Bea de denen Mehmet ustadır. Aynı mahalleden bir de Kel Ali usta vardı. Bunlar dondurmalarını ya bir el arabasıyla ya da yardımcıları ile taşıdıkları küleklerle gezginci olarak satarlardı. Kıyak Pastaneleri Ali ustanın çocuklarınca işletilmektedir. Onlara göre Halep’ten kaçıp gelen Hacı Mehmet Usta Maraş’ta dondurmacılık yapmış Ali usta da ondan öğrendiği dondurma işini Maraş’ta yaygınlaştırmıştır. Dondurmanın karsanbaçtan türediği bir varsayımdır. Bu varsayıma göre kar önceleri pekmezle karıştırılarak karsanbaç yapılmış daha sonra buna süt eklenmiş ve bu karışım dıştan buz tuz kar karışımı ile soğutulmuştur. Bir başka varsayım ise dondurmanın telemeden türemesidir. Süte incir özünden birkaç damla eklenir karıştırılırsa süt pıhtılaşır lora benzer bir yiyecek olur. İşte bu telemenin şeker ya da pekmez eklenerek yapılması sonra da soğutulması ile dondurmaya geçilmiş olabilir. Öyle ya da böyle bugün Maraş dondurmasının özünde Maraş’ın salebi ve sütü ile çağlar boyu kendini geliştirmiş ustalarının emekleri yatmaktadır. Sözünü ettiğim Talaş Bea Yaşar Pastanesinin işletmecileri ile akrabadır. Talaş Bea gezginci olarak dondurma satarken Yaşar Usta büyük bir işletmeci idi. Oğulları ondan aldıkları işletmeyi dünyanın her yerine taşımayı başardılar. Maraş’ın tanıtılmasında büyük katkıları olmuştur. Ama benim çocukluğumun bana göre en güzel dondurmasını Talaş Bea yapardı. Sütü akşamdan alır içinde serbest su kalmasın diye uzun süre karıştıra karıştıra kaynatırdı. Kıvamına gelen süt, salep, şeker karışımını Dede Mehmet camisinin havuzundaki suyla soğuturdu. Sabahleyin de küleğinin başına geçer küleğini kar tuz karışımının ortasındaki dondurma yapmaya hazır karışımını uzun süre eliyle çevirir, sonra özel kaşığı ile karıştırır sonra da karışım olgunlaşınca dövme işine geçerdi. Bundan sonra yine küleği çevirir tam kıvamı yakaladığını anlayınca da satışa başlardı. Talaş Beanin süt, salep, şeker karışımından dondurmayı hazırlaması ortalama iki saat sürerdi. Ben o dondurmayı özlüyorum. Hele donma işi yeni başlamışken küleğin çeperlerinde oluşan ilk ürünlerden -ona firik derlerdi- yemek en büyük zevkimdi. Dondurma işini o ilk başlatanları da bugün bölge ve ülke kalkınmasında büyük yol almış işletmecileri de sevgiyle selamlıyorum. CAMBAZ TUĞRUL Bizde canlı mal alıp satanlara da cambaz denir. Şimdilerde araba alıp satanlara da ara sıra cambaz deniyor.  Ayrıca yetenekli genç sporcuları bulup amatör takımlara katan aracılara da bizde cambaz denmektedir. Son söylediklerim yeni adlandırmadır. Eskiden cambazlık iyi bir sanat olmalı ki at cambazı ayrı, inek cambazı ayrı, eşek cambazı vb. ayrı idi. Bunlardan at cambazı Tuğrul pek ünlü idi. Alacağı malı iyi bilir hayvanın kusurlu sayılabilecek yönlerini bir bir sayar ve malı ucuza kapatırdı. Doğal olarak satarken de hayvanın iyi yanlarını sayar dururdu. Gerçekten aksayan bir atın ayağına eğri bir nal çivisi yerleştirir böylelikle atın gerçekte sakat olmayıp çivi nedeniyle aksadığını ama kendisinin bunun farkında olmadığını karşısındakine anlatmış olurdu. Bu hayvan topal onun için ederi de düşük, der satardı. Hayvanı alan sözde uyanıklar çiviyi çıkarttıktan sonra olayı anlarlar ama işi işten geçerdi. Gücünü iyice yitirmiş atlara rakı, şarap içirerek sattığı bile söylenirdi. Babamın askerlik arkadaşı imiş ama onca dostluğa karşın babam ondan bir hayvan alırsa ederini on beş gün sonra öder, işi sağlama alırdı.