Her Türk çocuğu asker doğar, asker yaşar ya şehit ya gazi olur. Bu sebeple dünyaya gözlerini açan her Türk çocuğunun kulağına ezan sesi ile manevi bağı, bağlama ve davul sesi ile kahramanlık duyguları nakış nakış işlenir, ezelden ebede.
Trakya bölgesinde Hora, Karadenizde Horon, Ege bölgesinde Zeybek, Kars bölgesinde atabarı, lezginka, İç Anadolu’da bozkır halayları ve kaşık oyunlarıyla Türk çocukları kendi kültür köklerine bağlanırlar. Eğlenirken farkında olmadan.
İstiklal Marşı, Fetih Marşı, İzmir Marşı, Bayrak Şiiri, Akıncı Şiiri, Çanakkale Destanı gibi kahramanlık şiirleriyle, İzmir’in Kavakları, Tuna Nehri Akmam Diyor, Çanakkale içinde vurdular beni, Estergon Kalesi, Mert Dayanır, Namert Kaçar, Buna Er Meydanı Derler gibi sayısız kahramanlık Türküleriyle coşar Türk çocukları.
Alper Tonga, Oğuz Kağan, Bozkurt, Türeyiş, Göç, Manas, Battal Gazi, Satuk Buğra, Köroğlu, Dede Korkut, Genç Osman Destanı, Çanakkale Destanı gibi yiğitlik, mertlik, fedakârlık, cengaverlik dolu destanlarla beslenen Türk çocukları kendilerini birer asker olarak görürler. Böyle bir misyonu yaşamlarının öznesi bilirler. Bu sebeple savaşa düğüne gider gibi giderler.1915 Çanakkale savaşında olduğu gibi hücum borusu çalınca, yağmur gibi yağan mermilere, bombalara aldırmadan hücum ederler.
Erkek çocuklarına küçük yaştan itibaren yiğitlik, kahramanlık, şiirleri, şarkıları, Türküleri, oyunları, destanları, masalları anlatmalı ki fıtratlarının gereği olan erkeklik duyguları gelişebilsin. Erkek olduklarını, Allah’ın kendilerini silahlı kuvvetler olarak yarattığını fark etsinler. Silahlarına sahip çıksınlar.
Her birisi bir Mete Han, Kürşad, Atilla, Oğuz Kaan, Alparslan, Fatih ve Mustafa Kemal gibi birer kahraman olabileceklerini düşünebilsinler.
Yine tarihimizin büyük kahramanlarının hayat hikayelerini, zaferlerini, örnek kişiliklerini anlatmalı ki çocuklarımız idol aramasınlar kendilerine alafrangadan.
Her Türk çocuğu küçük yaşta ata binmeyi, ok atmayı, kılıç, kalkan, gürz, zırh kullanmayı, savaşma becerilerini öğrenir ki yarınların bir cengaveri olacağını bilsin. Hayatın savaş, savaşı kazanmanın hayatta kalmak olduğunu unutmasın. Uyanık olsun.
Gençlerin kurşun sesine, top sesine, bomba sesine kulaklarının alışması gerekir. Yoksa bir kurşun sesini duyunca korkudan kaçarlar. Altlarına kaçıranlar olabilir. Gençlerin barut kokusuna da alışmaları gerekir. Yoksa avcının barut kokusunu hissedince fellik fellik uçup kaçan av hayvanları gibi kaçacak yer ararlar. Gençlerin kan görmeye de alışmaları gerekir. Yoksa kan görünce bayılıp düşerler. Kurban Bayramı kan görmek için fırsattır. Zira, kesme, parçalama, delme gibi savaşta karşılaşılabilecek durumlara, kurban kesimi esnasında şahit olmaktayız.
Silah atmayı öğrenen genç barut kokusuna, kurşun sesine alışır. Bunun için askerlik Türk gençlerinin hayatında önemli bir yer tutar. Kışla onlar için bir savaş okuldur. Komutan öğretmendir, liderdir.
12 Şubat Kahramanmaraş’ın Kurtuluş günü gibi Milli Bayramların kutlamalarında silah sıkma yasaklandı. Bu doğru bir karar değildir. Gençler bu ülkenin saz çalarak, davul zurna ile alınmadığını temsili olaylarla görmesi gerekir. Zira insanın aklı gözündedir.
Çakmakçı Sait ve Sütcü İmam olayında olduğu gibi temsili olayların sahnelenmesinde, silah kullanılması, mermi atılması, etrafa barut kokusu yayılması, izleyenleri geçmişe götürecek dramatik olaya canlı tanık olacaklardır.
Kuvayı milliyetçi mahalle çetelerinin yöresel giysileriyle, kama, kılıç, tabanca, mavzer, çakmaklı silah taşıması da kutlamaların gerçekliğini artıracaktır. Son birkaç yıldan beri öğrencilerin 12 Şubat Kurtuluş Bayramı kutlamalarına katılmalarının yasaklanması, bayramın bu sene de pandemi sürecine denk gelmesi kutlamaların şevkini, heyecanını kırmaktadır.
Her geçen gün milli bayramların heyecanın azalmasının psiko-sosyal, ekonomik, siyasal ve kültürel sebeplerini araştırmak lazım. Kurtuluş Bayramının vazgeçilmez unsuru silah taşıma ve gerçek olmayan mermilerle ateş etmektir. Kolluk kuvvetlerinin silahlarıyla geçit törenine aktif olarak katılması, esnaf ve sanatkarların kortejde yer alması, okulların sivil toplum kuruluşlarının, askeri ve mülki amirlerin katılımı milletçe topyekûn bir kurtuluş savaşı verdiğimizin belgesidir. Ordu millet olduğumuzun göstergesidir. Milli ayarlarla oynamamalı, göstergeleri bozmamalı.
Kurtuluş Bayramını gerçek kimliğine uygun kutlamalı. At ölür meydan kalır. Yiğit ölür şanı kalır. Yiğitlerin şanlı milli mücadele, muhteşem kutlamalarla taçlandırılmalıdır. Her Türk çocuğuna zaferin coşkusunu, başarının lezzetini, yüksek şeref ve onurunu hissettirmelidir. Kazma kürekle, mangal gibi imanlı yürekle aldığımız bu vatanı bugün tankla, tüfekle, uçakla, füzeyle vermeyeceğimizi yeni nesle bir hücre nakli gibi nakletmemiz için milli bayramlar birer fırsat eğitimidir.
Her 12 şubat Kurtuluş Bayramında Barut kokusu duymak, mermi sesleriyle kulaklarımın pasını silmek, davulun sesiyle çetelerle halay çekmek, askerlerimizin sıra dağlar yürüyüşünü izleyip gururlanmak, al bayrağı yeniden göndere çekip kendimi güvende görmek istiyorum. Unutmayalım, Uzunluk’ta Sütcü İmamın sıktığı ilk kurşun, son kurşun değildir. Erkek çocuklarını savaşçı ruhuyla yetiştirmek için milli bayramlar bir fırsattır. Yoksa ilk kurşunu sıkacak bir babayiğit ararız.