Ne Demişti Neyzen Tevfik: “Geldikleri gibi gitmediler. Kimi itini, kimi bitini bıraktı. Kimi de piçini…” Fransızlar gerçekten ülkemizden gitti mi?
Şehrimizin İngiliz ve Fransız işgalinden kurtuluşunun her yıl dönümünde, Fransız avına çıkan kuvayı milliyemizin çekirdeği olan çetelerimiz, Cafcaflı bayraklar, davullu zurnalı halaylar, zılgıtlar, kahramanlık naraları ile şehrimizin sokaklarını, caddelerini yankılandırır her kurtuluş gününde.
Yaslandığımız Ahır Dağı, dumanlı başı, yaşlı gözleriyle eşlik eder bu şahlanışa. İlahi bir ayet dinler gibi eli ayağı titrer,bir metafizik gerilime,yüksek elektrik akımına kapılır gibi olur her bir Ökkeş bu kutlu günün kutlamalarından.
Savaş, bize çiçekli bir yol, şehitlik bize, cennette açılmış kızıl gül. Her kızıllık, bize kızıl elmayı hatırlatırcasına ezan sesine karışan davul sesi ile efsunlanır ruhumuz günlerce…
Milli duygularını yitirmiş insanların milli heyecanı olmaz. Milli heyecanı körelmiş milletler ise “ya istiklal ya ölüm” diyemez, bir istiklal destanı yazamaz. Ölüm sekeratı yaşar gibi ruhu ruhlara karışmış gibi hiç kıpırdamaz her türlü tecavüze, zulme karşı.
Su uyumaz, düşman uyumaz ama milli heyecanını yitirmiş milletler uyur. Uyuyan milletler ise ya esir,ya tecavüze uğramış,ya da esir olarak uyanırlar.
Şehrimizin her kurtuluş günü kutlamaları, bizlerde sönmeyen bağımsızlık ateşini sürekli harlamalı, Hartlap Ökkeş emmi bıçakları gibi bilemelidir bizleri. Maraş ateş rengi kırmızıbiberi gibi tarihi acıları hissettirirken, Maraş dondurması gibi ağzımızı tatlandırmalıdır yeni zaferlerin müjdesi gibi.
Zafer, dünyanın en lezzetli yiyeceğidir. Tadını bir kere almış bir millet, asla unutamaz. Mübtelası olur bırakmaz. Şehrimizin kurtuluş günü bize zaferin yüksek lezzetini hatırlatırken, barışta ter dökmeden savaşta kan dökeceğimiz gerçeğini de tembih eder.
Gazi minarelerimize saplanmış Fransız kurşunları hala bağrımıza sıkılmış gibi bize acı vermektedir. Dün Maraş semalarında dolaşan Fransız kurşunları gibi şimdi Maraş caddelerinde dolaşan Fransız saltanatı arabalar. Bu arabalarla konvoy yaparak Fransızların şehrimizden gidişinin garip, acayip kutlamaları hala Fransızların elinin bizim cebimizde olduğunu işaret etmiyor mu?
Fransızların ve İngilizlerin fiilen işgaline son verdik ama ekonomik sömürgesi olmaya son veremedik yüz yıldan beri. Bu elim durum, şehrimizin kurtuluş günü kutlamalarının bize verdiği keyif kadar keyfimizi kaçırmaktadır.
Mustafa Kemal’in, İzmir İktisat Kongresinde: “Zaferler, ekonomik zaferlerle taçlanmadıkça tam bağımsızlığa kavuşmuş olmayız” dediği gibi ülkemiz kendi milli tankına, topuna, İHA, SİHA’ sına, uçağına, bombasına, arabasına, cep telefonuna, bilgisayarına, teknolojik yazılımlarına vs. kavuşmadıkça emperyalizmin müstemleke ülkesi olmaktan kurtulamayız.
Her şeyi dışarıdan dolarla almaya devam ettikçe, doları ikide bir yükseltip kulağımızı kıvırmaya, enflasyonla belimizi kırmaya, boş tencere ile hükümetlerimizi devirmeye çalışmaya devam edecekler.
Bilimde ilerlemeden, teknolojide gelişme olmayacağını, bunun da ülkemizin beyin gücüne sahip çıkmakla olabileceğini akıldan çıkarmamak gerekir.
Bugün milli teknolojimizi üretme niyet ve gayretlerinin kurtuluş savaşı vermek gibi kıymetli olduğunu düşünüyorum. Şehrimizin kurtuluş heyecanından daha çok heyecan verdiğini ben şahsen hissediyorum.
Nefsi müdafaa yapamayan insanların milli müdafaa yapamayacağı gibi kendi sokağını, mahallesini, şehrini koruyamayan milletlerin de “Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır o satıh bütün vatandır. Vatanın her karış toprağı, vatandaşın kanı ile ıslanmadıkça terk olunamaz… Ya istiklal ya ölüm “ diyerek milli kurtuluş mücadelesine giremeyeceği gerçeğini hep hatırda tutmamız gerekmektedir.
Bu gerçek, milletlerin tarihi hafızasıdır. Bu milli hafıza ile önce zorunlu nefsi müdafaa şeklinde gönüllü oluşmuş çete savaşımız, bu çetelerin el ele vermeleriyle oluşmuş olan teşkilatlı kuvayı milli hareketimiz ve kuvayı milliyemizden mürekkep, muntazam ve muazzam yüce Türk ordusu, başkomutan Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde kurtuluş savaşımızı zaferle neticelendirmiştir.
Çok çalışarak, Bilimde ve teknolojide gelişip Fransız saltanatlarını bu şehirden söküp atabilirsek, bir hırsız gibi cebimizdeki Fransız elini kesip atabilirsek yani ekonomide de Fransız mandacılığından kurtulabilirsek şehrimizin kurtuluş günü kutlamaları daha büyük bir anlam kazanacaktır. Fransız arabalarının cirit atmadığı sokaklarımızı görebilirsek O zaman Fransızların gittiğinden emin olacağız. İşte o zaman;
“Maraşlım Bir Hamaset Destanı Nakşedildi Bagrina
Yurdumun Aslanları Öldü İman Uğruna
Ruhlarda Bayraklaşan Allah İçin Savastır
Bu Şehitler Diyarı İşte Bu Yer Maraştır”
Diyeceğiz can özünden. Aksi halde her kurtuluş yıl dönümünde geçmiş kahramanlık destanlarını okuyarak kendimizi sadece avutmuş oluruz. Harici müstevliler ve onların dâhili bedbahtları geldikleri gibi gitmediler. Ekonomik, siyasal, sosyal, kültürel, biyolojik, psikolojik, kimyasal, teknolojik birçok alanda bizi işgal etmek için rahat durmuyorlar. Yapacak daha çok işimiz var.