İstiklal ve istikbal marşımız “Çatma kurban olayım” diye başlar. İstiklal Marşını, Bayrak Şiirini, Atatürk’ün Gençliğe Hitabesini, Fetih Marşını ve Türkiye’m Türküsünü ezbere can özünden söyleyemeyen bir gençlik, siyasi rüzgarların önünde bir yaprak gibi savrulur. Gündelik politik oyunların kısır çekişmelerin, taht kavgalarının mezesi, malzemesi olmaya düçar kalır.

Arıcılar iyi bilir. Yeni bir bey arıyı, kraliçe arıyı kovana koyarken çok dikkatli olurlar. Hemen kovandaki elli bin arının içine atmazlar. Bu bir intihar olabilir. Bir kafes içerisinde kovana bırakırlar ki bir süre diğer arılarla koklaşsın, tanışıp, alışsın diye. Aksi halde kovandaki erkek arılar, işçi, bekçi, kapıcı, muhafız arılar kovanı tehlikede görüp itlaf ederler kraliçe arıyı.

Buna benzer bir olay İstanbul Boğaziçi Üniversitesinde yaşanmaktadır. Öğrenciler yeni rektörü beğenmediler. Tepkileri, bir süredir Türkiye gündemini meşgul ediyor. Atama ile gelen Melih BULU’nun rektör olmasını istemeyen öğrenciler ve öğretim üyeleri ortalığı velveleye verdi. En son rektörlük binasını kuşatmaları üzerine kampüse polis davet edildi. Bir kısım öğrenceler ya da öğrenci kılığına girmiş kışkırtıcı ve karıştırıcılar tevkif edildiler. Yeni bir gezi olayları olmaması için azami gayret gösterdi kolluk kuvvetlerimiz. Ancak olaylar yer yer devam etme eğiliminde. Olaylara müdahale ederken mukavemet uygulanması tabiidir. Ancak yere düşen gençleri yerde tekmelemek orantısız güç kullanmak olur. Gençlere müdahale ederken daha hassas davranmak gerek. Zira polisle ilk defa karşılaşan ve cop yiyen bir genç devlet düşmanı olabilir. Bu da terör örgütlerinin istediği en önemli şeydir. Bu gençler bizim, onların yaptıklarını beğenmesek de. Unutmayalım tarihi. Zabtiyeler Beyoğlu’nda Mustafa Kemal’i 24 yaşında, vatan Grubunun başkanı olarak, Abdulhamithana  suikast şüphelisi olarak,  kelepçeleyip götürürken, annesi Zübeyde Hanım O’nun arkasından ağlayarak yürüdü. Ve O genç, gün geldi, ülkenin kaderini belirlemede başrol oynadı.

Türkiye’nin geleceğini inşa ve imar edecek olan üniversite gençliği üzerinden siyasi hesaplaşmaları ve paslaşmaları izlemek hepimizi üzüyor. Bu olayların üzüleni gençler, ağlayanı Türk milleti olacaktır. Türkiye geçmişten beri hatta tarihinden beri böyle kazan kaldırmalara, “istemezük” naralarına alışkın, bunlara karşı da yeterince bağışıklık sistemi gelişmiş bir ülkedir. Fazla kaygıya korkuya gerek yok. Türkiye Cumhuriyeti her tehlikeyi bertaraf edecek güçte ve kabiliyettedir.

 Böyle eylemlerde zenginlere ve güçlülere bir şey olmaz. Okumak isteyen gariban Anadolu çocuklarının telef olmasıyla sonuçlanır çoğu zaman. Biz de üniversite okurken bir kısım fikri hareketlerin içinde olduk. Yürüyüşler, nümayişler, protestolar, boykotlar vet el’inler kırla giderdi zaman zaman, gençliğin verdiği yüksek heyecanla. Bir de gördük ki zengin çocukları yok meydanda. Polisten meydan dayağı yemek yoksul Anadolu çocuklarına kalırdı.

Üniversite gençliğinin enerjisi boş, gereksiz işlerde tüketilirse, gençler politik arenaya çekilir zamanları, emekleri çalınırsa hatta kullanılıp bir kenara atılırsa, üniversiteler ilim irfan yeri olmaktan, Türkiye’nin istikbaline yön vermekten uzaklaşır, asli misyonları sarsılır. Bu duruma da ancak Türkiye’nin düşmanları sevinir.

Üniversiteler ülkelerin beynidir. Aklıdır. Bilim kuruludur. İktidarların akıl hocalarıdır. Ülkenin beynini karıştırmak, gençlerin zihnini bulandırmak, iç karışıklık çıkarıp bulanık suda balık avcılığı yapmak, sisli havada kurt avı planlamak iyi niyetli yaklaşımlar değildir.

Hak aramak, yanlışa karşı çıkmak, kötü gidişe dur demek şerefli, yüksek karakterli, omurgalı insanların işidir. Ancak bunu yaparken haklı mücadeleyi gölgeleyecek tutum ve davranışlardan uzak durmak gerekir. Terör mihraklarının tahriklerine kapılmadan, medenice, demokratik tavır konabilir. Bu her vatandaşın anayasal hakkıdır. Hak arayışı, yine haklı yollardan, meşru bir zeminde aranmazsa haksız duruma düşülebilir zaman bizi kimse korumaz. Ancak kanun korur. Gençlere tavsiyem: Allah’ın yasağından, devletin yasağından uzak durmalarıdır. İki cihanda berhudar olurlar.

 Kavga kaybettirir.. Kazananı olmaz. Kavga, yıkım ve çöküş getirir. Parçalanma ve dağılmayı getirir. Barış ise birlik beraberliği, dayanışmayı getirir. Bu da gelişme ve kalkınmaya sebep olur. İki Mercedes çarpışsa ne olur? ikisinin de piyasa değeri düşer. Bu sebeple Üniversitelerin amacı iyi kavga eden gençler değil, iyi yetişmiş gençleri üretmektir. Bir ülkeyi batırmanın en kısa yolu ise eğitimini batırmaktan geçer. Buna çok dikkat etmeli.

Mücadeleci gençlikten de korkmamalıdır. Onların içlerindeki Kuvayı milliye ruhu farklı zamanlarda olmadık işler verilesilesiyle çılgınca zuhur edebilir. Roma’ya kadar yürüyerek giden bir milletin ahfadıdır onlar. Surlara tırmanıp, burçlara bayrak diken Ulubatlı Hasan ruhunu taşırlar. Fatih gibi gemileri karadan yürütmek isteyebilirler. Tarık bin Ziyad gibi gemileri yakabilirler. Atatürk gibi “ya istiklal ya ölüm” diyebilirler. Bunlar güzel şeylerdir. Gençlerin mücadele azmi kırılırsa yarın savaştırılacak er bulamayabiliriz. Gençler enerjilerini yanlış yöne kanalize etmiş/ettirilmiş olabilir. Onlar biraz da yanlış yapa yapa doğru çizgiye geliyorlar. Büyükler, toy/toynak gençlere doğru bir istikamet vermeye çalışmalılar. Onları kırbaçlama yerine. Ceza yerine ödül.

“Yiğitler dövüşür itler boğuşur. Gençler yeter ki dövüşme ile boğuşmanın farkını fark edebilsinler. Yumrukları değil fikirleri çarpışsın. Bu çarpışmadan hakikat parıltıları bizi aydınlatsın.

Boğaziçi Üniversitesi kavgasında gençler esastan haklı olabilir. Ama olayların gidişatı onların davayı usulden kaybedeceğini gösteriyor.

Amaç üzüm yemekse üniversite zaten öğrencilerin ve hocalarındır. Gelen ağam giden paşam. Yok bağcıyı dövmekse iş başka alana kayar. Bağcının da sahibi var. Siyasi erk kendi atadığı rektörü yedirmez. Veli ve öğrencinin   hatta öğretmenlerin istemediği bir okul müdürünü de görevde tutmak ne kadar rasyonel? Bunun için de işi zamana bırakmalı, zemini görmeli…Jakoben yaklaşımların bilim camiasında geçerli olmadığını fark etmeli. Tabiat kendine uyumlu olmayan insanları zaten sel,yel, depremle ve dahi tsunami ile etkisiz hale getirir.

Önemli olan üniversiteyi değiştirmek, dünyada hatırı sayılır bir yere getirebilmektir. Fabrikanı değiştiremiyorsan patronunu değiştir” demiş büyüklerimiz. Bugüne kadar gelmediyse bırakalım gemide kaptan değişikliği olsun. “Üniversiteler kurşunların değil, fikirlerin konuşulduğu yerlerdir. Boğaz harbi yapmayın ne olur. Çatma kurban olayım!

FAHRİ KURT

UFUK ÇİZGİSİ