Batılı kültür acentalarının, kültür misyonerlerinin Türk milletine ve birçok millete zorla kabul ettirmek istediği şey: Batı müziği, Batı kültürü.

Ahenk yerine gürültünün, estetik yerine bayalığın hakim olduğu; insanı tefekkürden, muhakemeden, uzaklaştıran Batı müziği; ruhsuz medeniyetin, ruhsuz müziği veba salgını gibi yayılıyor dünyaya. Hem de seleksiyona uğramadan.Asimile ediyor yerli müzikleri. Batı, “dünya benim”, güç bende; kültür, sanat, bilim bende, diyor. Bu ifadeler benim değil,bu gerçeği kültür ve müzik otoriteleri söylüyor.

Her milletin, milli kültürünü ve müziğini korumada olabildiğince kıskanç olması gerektiğine inanıyoruz. Bu kıskançlık olmadığı sürece dünyada, küresel kültürü pompalayan, milli kültürleri yok eden emperyalizmin psikolojik baskısı, ekonomik ve kültürel sömürüsü devam edecektir.

Ne garip bir ülkeyiz. Yıllarca devlet desteğiyle batı müziği, milli müziğe saldırmıştır.Bu saldırıda adeta Batı ile bizim kitle iletişim vasıtaları,eğitim kurumları sözleşme imzalamış gibi. Hâlâ bu araçların birçoğu gayri milli kültürün ve müziğin sözcüsü. Hatta yabancı ülkelerin kültür ateşesi durumunda. Ülkemiz Batı kültürünün açık pazarı olmuş. 1945 Yalta Konferansı’nda alınan kararları hatırlayalım.Değişimi,değişimi yaşayan görmez.Ancak dışardan bakan göz görebilir.Göz o ki aynadakini değil,tuğladakini göre.

Takdir edersiniz ki, bebekliğinden itibaren yabancı müziği dinleyen bir kişinin, Türk müziğini sevmesi insanın yaratılışına aykırıdır. Çünkü insan, ihtiyacına karşılık ne verilmişse onu alır.Yıllarca, kitle iletişim vasıtalarıyla batı müziği döne döne tekrar edilmiş; bir avuç insanın isteği, kitlenin isteği gibi verilmiş.. Çocuğumuz kendi müziğini tanımadan batı müziğiyle tanışmışsa, elbette batı müziği “ihtiyaç”a dönüşür.

Dikkate değer bir konu da gayri milli müziğin yapımcılarının bir çoğunun yabancı kolejlerden mezun olmasıdır. Çünkü, yabancı okullar kültür emperyalizminin ileri karakollarıdır. Bu okulların bir kısmının kapanmasını LOZAN bile sağlayamamıştır.

Berlin Yüksek Müzik Akademisi Müdürü French Schecker, Türk musikisinin devlet eliyle katledildiği 1930’lu yıllarda bakın ne diyor: “Musikide inkılap yapmak güçtür. Musikinizi terakki ettirirken mümkün mertebe Avrupa musikisinin etkisinde kalmayınız.” (Türk Edebiyatı-Sayı 245)

Yine 1935’lerde Türkiye’de müzik eğitimi ile ilgili bir rapor hazırlanması için Türkiye’ye davet edilen PAUL HİNDEMİLH,batı müziği eğitiminin bu ülkeye hiçbir şey kazandırmayacağını söylemesine rağmen PAUL’un raporu kulak ardı edilmiştir.

Aynı yıllarda İstanbul valiliğine gönderilen resmi açıklamada ise şöyle deniyor: “Resmi müesseselerde alaturka musiki ilga edildi. Artık bu musikiden tarih derslerinde bahsolunacaktır.”(Türk Edebiyatı –Sayı-245) Bu yetmiyormuş gibi, radyolarda da sadece batı musikisi çalınması emredilmiş; fakat halkın yoğun tepkisi üzerine bir yıl sonra kural değiştirilmiştir. Konservatuvarlara ise Türk musikisi dersleri ve milli çalgılarımız ancak 1976 yılında konulabilmiştir.

Şanlıurfa’daki Türk Halk Müziği Korosunun Şanlıurfa Sıra Gecesi Müzik Topluluğu ,Elazığ Devlet Klasik Türk Müziği Korosunun Elazığ Kürsübaşı Müzik Topluluğu,Diyarbakır Devlet Klasik Türk Müziği Korosunun Diyarbakır Medeniyetler Müziği Korosu…… olarak değiştirilmesine anlam veremedim.Bu değişim yerel müziğin araştırması ve geliştirmesine yönelik ise olsa kabul.(23.03.2021 sayılı Kültür ve Turizm Bakanlığı Yazısı)

Bir İngiliz, bir Fransız kendi müziğini hassasiyetle her tür sanat faaliyetlerinde, özellikle eşlik müziğinde kullanıyor. Biz de onları taklit ediyoruz. Bugün birçok kurumun, “turist” kaygısıyla, “çağdaşlık” dürtüsüyle batı eşlik musikisini çaldığını görüyoruz. Bunun, özgüvensizliğimizin, aşağılık duygumuzun, Batı kompleksimizin bir göstergesi olduğu çok açık.

Dağlar,Taşlar Duysun! Her Alanda Kendisi Olmayan Başkası Olur.

Cumhurbaşkanlığı senfoni orkestrası şefi Hikmet Şimşek, Gazi Üniversitesinde Türk Müziği bölümünü açanlara (1924), konservatuvara sazı koyanlara “Atatürk’e hakaret ediyorsunuz.” demiş.

İşte aydınımız buydu. Türk sanat müziğine, Türk halk müziğine ve folkloruna hayran olan Atatürk’e bir yakıştırma. Hâlâ gayri milli bir faaliyet yapılırken “Atatürk” diyoruz ya…

TV kuruluşlarında Türk sanat ve halk müziğini yüzde on dolayında mecburi kılan RÜTÜK kararının ardından rütük başkanı büyük eleştirilere hedef oldu. (04.04.1995 gazeteler) Buyrun cenaze namazına.

Türkülerime, şarkılarıma bu neslin ilgi duymaması; taa 1941’den beri gelen, adeta “suyun gözü”ndeki millete yabancı bir avuç insanın “batılılaşma” adına, Türk müziğini horlaması ve mekteplerden uzaklaştırması ile başlıyor.

İşte uzun süredir devam eden yabancılaşma, çocuklarımı buraya getirdi.

Prof. Oktay Sinanoğlu’nu dinleyelim:

“Bütün bu kültür erozyonunu görünce,Türklerin adeta kitle halinde benlik intiharı yarışına girmiş olmasına şaşıyor ve dehşet içinde kalıyorum.

1994’te Washington’da yapılan “Amerika’daki Türk Bilim Adamları Derneği” toplantısında Türkiye’den katılan Orta Doğu Teknik Üniversitesi, Boğaziçi Üniversitesi mensupları ve katılımcılar konuşmalarını İngilizce yaptı. Halbuki dinleyicilerin hepsi Türk’tü.

En çok zoruma giden de  bu akademisyenlerin İngilizce konuşurken…..ne kadar “kıvanç” duydukları oldu.” (Bayrak Dergisi-Say.1133-Prof. Oktay Sinanoğlu-Söyleşi)

“Tüm dünya milletleri kültür emperyalizmin tehdidi altında. (Prof. Schiller-Bayrak Dergisi 7-13 Ocak 1986)

Batı düşüncesinin özünde emperyalizm olduğu için Batı; diğer milletlerin kültürünün ve müzik kültürünün, kabiliyetinin olmadığına inanıyor; milletleri de buna inandırıyor. Meselâ, Türk müziğini Bizans, Yunan ve İran müziğinin bir sentezi kabul ediyor.(5) Ama az da olsa bu konuda namuslu, tarafsız araştırmacıların gerçeği teslim ettiğini görüyoruz. İşte onlardan biri: Amerikan devlet eski başkanı George Bush’un, Reagan’ın,Clinton’un müzik danışmanlığını yapmış Meksika asıllı ,Türk musikisi hayranı Prof. Dr. Robert Garfias. Türk müziği üzerinde 1972’den beri çalışıyor. Garfias’ın açıklamalarını olduğu gibi veriyoruz:

Türk musikisi büyüleyici, makamlarınızdan sadece birkaçını tanıyabilsem, ormanda bir dost bulmuş gibi olacağım.

“Bana göre, Türk musikisindeki her makamın niteliğine aşina olabilmek için bir ömrün geçmesi gerekiyor. Bu makamların sadece bir kaçını tanıyabilsem, sanki ormanda bir dost bulmuşum gibi olacağım. 1977’de Romanya’dayken, buradaki müzikte Türk makamlarının kuvvetli etkisini gördüm ve araştırmalar yaptım. Türk müziğinin büyüleyici etkisinde kalmaya devam ettim.

Türk müziği, güç melodik formüllerin kullanıldığı daha geniş bir müzik dünyasına aittir. Ülkelerin çoğunda ve Türkiye’de “Batılılaşma” o kadar çok yaygınlaşıyor ki bu güzel melodik sistemler gerçek önemini kaybediyor. Türk musikisi, insanlık tarihi adına eşsiz eserlerden oluşuyor.

Türk müziği, birbirlerinden hafif farklı yüzlerce makamdan oluşan, zengin bir melodik sistemden geliştirilmiştir. Müzik eğitimi, an’anevi Türk müziğinin en güzel eserleri dışarıda bırakılarak, bütünüyle Batı Avrupa tarzında verilmelidir, demek son derece yersizdir.

Yüksek sanat değeri, sadece Batı Avrupa geleneklerinin tekelindedir, demek ne kadar yanlış. Batı’dan öğrenilecek birçok şeye rağmen, müzikte bir Türk istikameti de olmalıdır.

Osmanlı dönemi Türk müziğinde, incelik ve zarafet bakımından, Batı müzik geleneğinin hiçbir aşamasında görülmeyen bir incelik vardır. Daha çok sayıda Türk’ün, bu müziği en iyi formlarıyla duyabilmekten mahrum bırakılması beni üzmektedir. Türkiye’deki bazı uygulamalar galiba Türk müziğine karşı duyulan derin güvensizliğin sonucudur. Bu güvensizlik, Türk müziğinin üzerine bir Batı elbisesi giydirildiği takdirde ancak güven duyulabileceğini sananların işidir. Bir insanın, kendi kültüründen doğan müziğin en gelişmiş biçiminden mahrum bırakılması; adeta kendi öz dilinde yazılmış olan bir şiirin; sadece tercümesinden okunmaya mahkum edilip,şiirin güzellik,asalet,akıcılık ve ritminden mahrum bırakılması gibidir.(10.06.1987 Tercüman-Söyleşi)

Şimdi kendimize dönüp“Ol mahiler ki derya içredirler, deryayı bilmezler.”demeyelim mi?

Müzik araştırmacısı Doç. Dr. Ayhan Altınkuşlar, “Batı musikisinde üç tane basit usul varken, Türk musikisinde yetmiş iki çeşit usul (ritim) tespit edilmiştir. Bir müzikteki makam çokluğu o müziğin zenginliğini gösterir. Türk müziğinde 400 makam olmasına rağmen ancak 60 makam kullanılıyor.” diyor.(Türk Edebiyatı –Sayı-245)

Batı müziği çok gelişmiş olduğu için değil, mecbur olduğu için çok seslidir. Batı müziğinde bir gam dizisinde 12 sesi kullanırlar. Bizde bir gamda 24 ses var. Böyle bir ses sistemi dünyanın hiçbir müziğinde yok. (Hacettepe Üniv. Prof. Yaşar Bedük.)

Şimdi de Saadettin Arel’i dinleyelim: “Eski Yunan musikisinde her dizinin ihtiva ettiği sekiz sesten dördü, titreme hastalığına tutulmuş ayyaşlar gibi zıngırdar durur. Ele avuca sığmayan oynak seslerden oluşur.”(Türk Musikisi Kimindir?Sadettin Arel-Kültür Bakanlığı Sayı:202)

ABD’de yaşayan kalp cerrahı Mehmet Öz “Kalp ameliyatlarını Türk tasavvuf musikisi eşliğinde yapıyoruz. Bu müzik hastalara rahatlık veriyor.” diyor.

Cat Stevens (Yusuf İslam): “Klasik Türk Müziğini ezberledim. Ve dünyanın en güzel müziklerinden biri olduğunu gördüm. Günümüz müzikleri birer ticari tıngırtı.”

“Çalgıya, müziğe göre; ruh halinizle, bedeninizle, hazlarınızla ya Doğu’ya ya Batı’ya gidersiniz. Her kültür ürünü arkasından doğduğu coğrafyayı sürükler.”

İlginç bulacağınız bir hatıramı da naklederek yazıyı bitirmek istiyorum. 1984 yılında yurt dışından gelen çocuklarımız için Türkiye’de yatılı okullarda ülkeye ve milli kültüre uyum kursları açılmıştı. Programda folklor, müzik, tarih vs. vardı. Kurs yöneticileri olarak sürekli öğrencilerle ilgileniyorduk. Gayrı milli kültüre özentinin arttığı ülkemde yurt dışından gelen bu kayıp nesli millileştirmeye çalışıyorduk. Bir gece öğrenci kantinine uğradığımızda çocuklarımızı şiddetli münakaşa ederken gördük. Münakaşanın nedeni ise kantinde bulunan kültür dersi öğretmenimizin ısrarla çocukların yabancı müzik eşliğinde break dansı oynamalarını istemesi. Bazıları bu isteğe karşı çıkarken, bazıları da kendisinden geçmiş oynuyor, sayın öğretmen de “keyifle” seyrediyordu

SONUÇ

1-Müziğimiz batı müziğinin etkisinden kurtarılıp, mazisinden koparılmadan ıslah edilmeli ve ülkemizdeki müzik anarşisine son verilmelidir.

2-Son halkaları da kopup giden müziğimizin temsilcileri ,yaşarken iyi değerlendirilmeli,temsilcilerin sesli ve görüntülü arşiv çalışması yapılmalıdır.

3-Tiyatro, radyo, TV, otel, AVM, lokanta vb. yerlerde;özellikle de çocuklara yönelik programlarda kullanılan “eşlik musikisine”  dikkat edilmeli, kesinlikle milli müzikten seçim yapılmalıdır. Çünkü, “ses” verilen mesajı tamamlayan en önemli unsurdur.

4-Dünyadaki Türklerin ve Anadolu insanının ortak paydası olan müzikten, kaynaşmayı ve milli birliği temin açısından yeterince faydalanılmalıdır.

5-Yabancıların dahi hayranlığını kazanan Türk Sanat Müziği ve Anadolu Halk Türkülerinin, Batı orkestrasyonu ile gülünç duruma düşürülmesine fırsat verilmemelidir.

6-Bizi tefekküre götüren; bizi ulu duygularla, milli heyecanla besleyen; ahlak, edep, terbiye ve hayat disiplinine maya olan; bize bizi anlatan musikimiz özel kanunla korunmalıdır.

7-Kitleye yönelik müzik yapımında kesinlikle kâr amacı güdülmemelidir. Beste ve güftelerin, Türk sanat müziğinde, türkü ve ilahilerde beste ve güftelerim orijinal hali asla değiştirilmemeli. Tınılara, ses geçişlerine dokunulmamalı. Üzülerek söyleyelim bunlar “değişim” adına yapılıyor.Beste ve güftelerin tabiliği bozuluyor.

8-“Milli sanata, kültüre ve bilime yönelmeyen sermaye haindir.” diyoruz. Bundan hareketle milli sermaye sahiplerinden, kültürümüzün mesajını veren film, tiyatro, ses kayıt ve bu alanda araştırma-geliştirme şirketleri kurmalarını millet adına istiyoruz.Bu bir minnet değil,mecburiyettir.

9-Sultan Ahmet’i, Süleymaniye’yi ve toprağımızı nasıl koruyorsak, kültürel mirasımızı, musiki kültürümüzü de aynı hassasiyetle korumalıyız.

KAYNAKLAR

  1. Henry Ford – Beynelminel Yahudi, Otağ Yayınları
  2. A.g.e
  3. Türk Edebiyatı – Sayı 245
  4. Türk Edebiyatı – Sayı:245
  5. Türk Musikisi Kimindir? Sadettin Arel-Kültür Bakanlığı
  6. 10.06.1987 Tercüman – Söyleşi
  7. Türk Edebiyatı –Sayı- 245

(8) Türk Musikisi Kimindir? Sadettin Arel-Kültür Bakanlığı Sayı: 202