.

Mehmet Eroğlu’nun kitabı “Bir Arkeolog’un Anıları”.Mehmet Eroğlu. Arkeolog, müzeci, kültür adamı. Bir arkeolog olarak çeşitlimüzelerde uzman ve müze müdürü olarak çalışmış. Aydın İl Kültür Müdürlüğüyapmış. Daha sonra Erzurum İl Kültür Müdürlüğü görevinde bulunmuş.

.

Mehmet Eroğlu, hayat yolunda verdiği mücadeleyi kalemegetirmiş kitabında. Bir anı roman veya otobiyografik uzun öykü diyebiliriz BirArkeolog’un Anıları’na.

Mehmet Eroğlu çektiği sıkıntıları, haksızlıkları ve ikiyüzlülüğünen çirkin yanlarını yazmış. Bu çirkinlik ve çirkefliklere karşı verdiğimücadeleyi anlatmış. Diyor ki Mehmet Eroğlu: “Bu hayatta çektiğim sıkıntılıyaşamımı kulağımı yüreğime dayayarak yazmaya çalıştım.” Geçmişin zulmünü,baskılarını ve ihanetini başkalarının çekmemesi dileğiyle sunmuş kitabını bizokuyuculara.

.

Kitap “Kayseri’nin bir dağ köyünde acılar içindeki anamınkaç yılını alarak doğmuşum. Dünyaya geldiğimde ailem pek sevinememiş. Çünkü ogün öğle namazında dedem ölüyor. İkindi vaktinde ben dünyaya geliyorum.”cümleleriyle başlıyor. Ölen dedesinin adı Molla Mehmet.Haliyle dedesinin adını koyuyorlar ona: “Ve öldü Molla Mehmet, yaşasın MollaMehmet!..”

Mehmet Eroğlu, köyünün adını yazmamış da ben yazayım:Mehmet Eroğlu’nun köyü Kepiç. Kepiç, Felahiye’ye bağlı küçük bir yerleşim.Köyün adını neden açıkça yazmadığını bilmiyorum.

.

Uzun kış gecelerinde köy odaları pek şenlikli olurdueskiden. Şimdi oda moda kalmadı. O köy odalarındaki yarenlik bir başkaydı.Mehmet Eroğlu bazı akşamlar köy odasına gider. Oda sohbetleri bir okul gibi.Güncel olaylar konuşulur, tartışılır ve yorumlanır bu odalarda. Böyle birsohbet esnasında köylülerden biri:

-Öyle bir alet çıkacakmış ki İstanbul’da konuştuğun burdaduyulacakmış, der. Bir başkası:

-Öyle bir alet çıkacakmış ki dünyanın öbür başında olanbir olay anında burada görülecekmiş.

Olurdu olmazdı. Adamı cezalandırırlar desteksiz atıyordiye. Cezası da “arabaşı.” Mehmet Eroğlu “arapaşı” demiş. Bunun Arap’la birilgisi yok. Bu bizim “ara aşı” veya “ara başı” dediğimiz yöresel bir yemek.

.

Bölüm başlıkları konulmuş ne güzel. Topal Gazi ilk bölümbaşlığı. Söz uzayacak ama bu Topal Gazi’ye bir paragraf ayırmalıyım:

Topal Gazi, Konya’ya çalışmaya gider birkaç köylüsüylebirlikte. Çalışır, çabalar. Kârini koyar cebine. Köyüne dönecek. Biner trene.Uyur trende. Cebindeki parasını çaldırır. Eli boş dönmek istemez. Konya’ya gerigider. Ağasından borç ister. Ağa borç veremeyeceğini, isterse iş vereceğinisöyler. Köyde karısı Döndü’nün ve çocuklarının gözü yollardadır. Nitekim Döndühastalanıp ölür. Geride iki oğlu ögsüz kalır. Bunları da dayılarının yanınaverirler. Karısının ölümünden iki ay sonra Topal Gazi gelir. Perli perişandır.Hali içler acısıdır.

Gençliğinde güreşirken pehlivan olan lakabı güreşirkenayağı kırılıp topal kaldığı için adı Topal Gazi’ye çıkmış. Çocuklarını evlatlıkverirler. Bir süre sonra da Topal Gazi evlenir. Yeniden çocuk dizer.

.

Tam on sekiz bölüm başlığı var Topal Gazi gibi. Bunlardanbiri de “İlkokul Öğretmenim”. Bu bölüme de ayrı bir paragraf, hatta birkaçparagraf açmalıyım:

Kepiç Köyü İlkokulu 1946’da açılır. Köye bir öğretmengelir. Eğitim öğretim başlar. Zil çalarak ders başlıyor. Zil çalıyor, dinlenme,paydos… Yadırgıyor bunu köylüler:

-Tamam bizim köye okul değil, kilise yapmışlar. Bu ne?Kilisede çan çalar gibi zil çalıyorlar. Biz bunlara dur demeyecek miyiz?

Bazıları böyle düşünenleri sakinleştiriyor:

-Yok, bu her okulda var.

Bir gün düven sürerken kaçar küçük Mehmet. Okula gelir.Palas pandıras sınıfa girer. Öğretmen çıkışır:

-Ne ulan böyle ahıra girer gibi sınıfa girilir mi? Seninbaban muhtar mı?

Öğrenciler gülüşür:

-Evet öğretmenim! Onun babası muhtar…derler. Çünkü köymuhtarının oğludur Mehmet. Sonrasını şöyle anlatır kendisi: “Öğretmen banadönerek ‘Git şu arka sıraya otur’dedi. Ben arka sıraya giderken anam entariminarkasına koyunların boğazına takılan zillerden bir tane de zil dikmiş. Benyürüyünce zil ‘Din!.. Din!..’edince öğretmen beni yanına çağırarak: ‘Bu neulan! Sen davar mısın? Bu zil ne?’ diyerek zili kesti”

Okulda gazete çıkarırlar. Gazetenin adı “Yapı”. Yapı daRoma döneminden kalma bir anıt mezar. Yapı,Kepiç’in “güneybatısında”. MehmetEroğlu “ Köyümüzün kuzeybatısında” diyor. Yanlış hatırlıyor.

Bu öğretmen şikayet edilir. Alıp götürürler öğretmeni.Köye müddeiumum (savcı) gelir. Soruşturur. Mehmet Eroğlu'nun da ifadesi alınır.Sorgulamayı şöyle anlatır:

“-Söyle bakalım Mehmet… Öğretmeniniz Allah’tan bir kalemisteyin. Veriyor mu? Vermiyor. O zaman Allah yok dermiş. Doğru mu?

-Yok öyle bir şey. Bize böyle bir şey söylemedi.

-Peki size kominist diye bir şeyden bahsetti mi?

-Etmedi.

-Peki, Suriye’nin başşehri neresi?

-Şam

-Fransa’nın neresi?

-Paris.

-Rusya’nın başşehri neresi?

Soruyu bildiğim halde öğretmenime zarar gelir diyecevaplamadım.”

.

O öğretmen Nabi Çınar'dır. Çınar Öğretmen bir daha gelmezKepiç’e. Yıllar sonra Mehmet Eroğlu'nun Ankara’da Dil Tarih CoğrafyaFakültesinde öğrenciyken ilkokul öğretmeni Nabi Çınar’la karşılaşması veağlaşarak birbirlerine sarılmaları öğretmen-öğrenci ilişkisindeki bir güzel tablodur.

.

Bir Arkeolog’un Anıları’na devam edeceğiz.