Tekstil atölyelerininkapı önüne attığı kumaş yığınlarını topluyor, kesip biçip sanat yapıyor. GüneşTerkol?un sergisi 14 Haziran?a kadar açık...
Apartman Projesi’nde ilkkişisel sergisini açan Güneş Terkol, İstanbul’un tekstil üretiminin can damarıOsmanbey’den çevre semtlere yayılan diğer atölyeleri keşfinin ardından,kumaşların dünyasında bulmuş kendini. Akşam saatlerinde oluşan kumaş dağlarınıniçinden çıkan, minicik bir kumaş parçasının verdiği hazzın, ilhamın aşılamazmacerası peşinde. Topladığı kumaşları hayatının dinamikleriyle bezeyen sanatçı,‘Geçiş Töreni Yok’ diyor.
Feminist, antimilitaristdüşünür Cynthia Cockburn’ün ‘Mesafe Aşmak: Barış Mücadelesinde Kadınlar’kitabındaki bir cümle bu aynı zamanda. Açık bir cümle olduğunu, kadınlarınhayatının akışına, törensiz kabullerinin hissiyatına bir gönderme yaptığını dasöylüyor. Resimden kumaşa giden malzeme arayışı, Ha Za Vu Zu müzik grubundaklavye başında müzik üretimi, videolar, desenlerle sanatın farklı dallarındanefes alıyor Güneş Terkol. Sergi 14 Haziran’a kadar sürecek...
‘Geçiş Töreni Yok’ cümlesi nedüşünmemizi istiyor?
Açık bir cümle. Aslında çıkış noktam, kadınların hayatlarını belirleyenfiziksel gelişmelerin, türlü anların törensizliğine bir gönderme. Akışında birdurumdan bahsediyorum. Eleştirmek için de söylemiyorum, törensizliği hoşuma dagidiyor. Her şeyin törensiz olmasını da tercih ederim.
Aslında kadınların regl olmasındanmenopoza giden süreç onları hayata karşı kapatıyor, gizlenmesi gereken gerçeklikler...Erkekler için yapılan törenleri düşününce...
Evet, kadının kendi kendine hallettiği meseleler. Bir yandan büyümek, değişim,bir şey ortaya koymak, kritik olan geçiş sözcüğü. İnsanların geçtiği yeri değilde, anları imliyor.
Bu cümle etrafında sanatsal bir üretimyapmanıza neden olan ne?
Aslında bu cümle bana geldi. Cynthia Cockburn’ün ‘Mesafeyi Aşmak: BarışMücadelesinde Kadınlar’ kitabında geçiyor. Bu kadın Filistin’de, İsrail’de,Balkanlar’da süren savaşların mağduru kadınların bir araya geldiği sığınmaevlerindeki hayatlara bakıyor. Bu kadınların bir araya gelmeleri o kadargüçken, bir arada bir şey yapmayı tercih ediyorlar. Kitapta vardı: Bir kadınSırplar’dan kaçıp sığınma evine gidiyor, öyle bir kaçıyor ki sadeceüstündekiler var. Oraya girdiği an ağlamaya başlıyor ve fark ediyor ki mendilibile yok. Gözyaşlarını silmek için entarisinden bir parça kesiyor. İşte bukitaptan feyz alıp konuları biriktirmeye başladım. Kadının kitaptaki cümlesinide bir işe yazdım: Gözyaşımı silmek için eteğimi kestim.
İfade aracınızın kumaş olması nesağladı size?
Kumaş kaçınılmazdı. İstanbul tekstil üretiminin merkezi, inanılmaz bir sektör.Dokunuyor, kesiliyor, dikiliyor, çok fazla miktarda var. Özellikle Osmanbey’de,akşam saatlerinde kumaş artıklarını atıyorlar, sokakta, atölye önlerinde dağlaroluşuyor. Dört yıldır bu kumaşları biriktiriyorum.
Bu artıkları keşfetmeniz nasıl oldu?
Harbiye’de oturduğum sokakta bir tekstil fabrikası var. Evde yığınlarca kumaşvar şimdi. Onları kesip biçiyorum. Boyayı kullandığım gibi, resim yapar gibikumaşları dikiş makinesinde dikiyorum. Hepsinin ötesinde desenler var;ansiklopediler, kitaplardan topladığım her şeyi desen haline getiriyorum. Kumaşher şeyden önce bozmayı öğretti, bozduklarımı tekrar bir araya getirmeyisonra... Aslında sadece kumaşla da uğraşmıyorum, pek çok malzemeyi bir arayagetiriyorum; video, müzik... Ha Za Vu Zu diye bir grubumuz var ki, o benim içinçok önemli.
Neden resim yapmak istediniz?
Evimizde bir büfemiz vardı, durmadan onu çiziyordum. Beş yaşındayken resimkursuna gitmeye başladım. Çok zevk alıyorum. Desenlerim, defterim cebimde dururhep, aklıma, gözüme ne düşerse aktarıyorum. Bütün fikirlerimi bir arayagetirdiğim o çizimler. Güzel sanatlar lisesinde okumak, Mimar Sinan’da devametmek harikaydı. Okulun dayattığı sistemden memnun değildim ama olduğum yerdebir şeyler üretmeye çalışmak şahaneydi. Tekstil ya da başka bir alanda okumayıhiç istemezdim. Kumaşa da uzağım aslında, ceket falan dikemem. Kumaşayaklaştığım nokta biraz daha kıyıda. Kumaş alıp dikmiyorum, artıklarla neyapabilirim diye düşünüyorum.
Ha Za Vu Zu ne âlemde?
Doğaçlama yapıyoruz. Klavye çalıyorum grupta. Ama yaptığımız daha ziyade soyutişler; performanslar, videolar... Dergi de yapıyoruz, ben de işin bütünsüreçlerinde yer alıyorum. Ha Za Vu Zu’yla yaşıyoruz aslında.
Bu kadar çok alanda üretmek nasıl birihtiyacı gideriyor?
Ritim katıyor kesinlikle. Sabah uyanıp çalışmaya başlıyorum, gün içinde başkaalanlardayım; gidip müzik yapıyorum mesela. Bu da bana nefes aldırıyor.Gündelik hayatın içinde nasıl bir yerde durabileceğimi, ilerleyebileceğimi,neler toplayıp koyabileceğimi gösteriyor. Eğer bunlarla uğraşmıyor olsaydım,başka şeylerle de kesin bu şekilde uğraşıyor olurdum.
Kıyamadığınız kumaşlar var mı?
Olmaz mı! Bazıları büyülüyor beni, kullanamıyorum. Hatta ilk bulduğum kumaşahâlâ bakıp bakıp, ‘Ne yapacağım ben bunu’ diye duruyorum. Kesmeyekıyamadıklarım da var.
Bu vaziyet sizi korkutuyor mu?
Tabii ki. Kullandığım malzemeyi es geçmem, onu parçalamam lazım kiüretebileyim...
Alınan kaynak:http://www.tamsanat.net/yayinlar/roportaj.php?post=209