Zamantı Çayı 1500 metre rakımlı Uzunyayla’dan doğar. Pınarbaşı, Tomarza, Develi, Yahyalı’dan geçer. Aladağ dolaylarında Göksu Çayı’yla birleşerek Seyhan Nehri’ni oluşturur. Tomarza ve havalisinde Zamantı’nın yeri bir başkadır.
Rivayet edilir ki Tomarzalı’nın biri Almanya’ya çalışmaya gider. Bir müddet çalışır. Aldığını çarçur etmez, biriktirir. İyi de eder. Hem Alaman’ın kahrını çekecek hem de aldığını har vurup harman savuracak! Olur mu yahu? Olmaz tabii…
Gurbet zordur. Tomarzalı, memleketi arzular. İzin çıkınca da tutar Tomarza’nın yolunu. Öyle özel arabayla, trenle mirenle değil, uçakla. Atlar uçağa. Ver elini Tomarza…
Uçak iner Kayseri Havaalanı’na. Herkes uçaktan iner. Bizim Tomarzalı oralı değil. İnesi yok. Kabin görevlisi gelir:
-Beyefendi, siz niçin inmiyorsunuz?
Bizimki soruya soruyla cevap verir:
-Niye ineyim ki? Ben Tomarza’ya gidecağam.
Kabin memuru güler. Şaka yaptığını sanır:
-Çok şakacısınız.
Tomarzalı gayet ciddi:
-Ne şakası hanım? Parasıynan değal mi? Her gaç guruşusa veririk. Çek Zamantı’ya…
.
Ben de geçen gün uçakla İstanbul’dan geldim. Kayseri’ye giden yolcu uçakları bizim Oğulcuk üzerinden geçer. Hem de iniş için alçalmaya başlarlar. Bizim köyün Kayseri’ye kuş uçuşu mesafesi 40 km.dir.
Uçağımız Oğulcuk üzerinden geçerken seslendim kaptana:
Müsait yerde inecek var kaptan.
Kaptan duymadı herhalde beni. Kaptanın gözleri ufukları deliyor. Kulağı bizim sesimize duyarsız. Ne bileyim belki duydu da duymazlıktan geldi. Öyle "Çek Oğulcuk'a!"demedim. Zaten gelmiş, gidiyorsun.
Safet emminin damının ardı müsait. Oraya inseydi uçağımız. Beni indirseydi. Ne güzel olurdu. Olmadı ne çare. Ben geçerken el salladım Oğulcuk’a. Kayseri’ye indik. Havaş’la Otogar’a, ordan dolmuşla Boğazlıyan’a, Boğazlıyan’dan köye… Nereden bakarsan bak, yüz küsür km. fazla yol yaptık.
Kaptan muhanetlik etti. Muhanetin gözü kör olsun. Beni Safet emminin damının arkasında indirmedi. Onca yolu boşu boşuna tepeledik.