Babam imamdı. Ellili, altmışlı yıllarda özellikle köy imamları kadrolu memur değildi. Köy imamının ücretini köylü karşılardı. Buğday hesabı belirlenirdi ücret. Harman zamanı herkes hocanın hakkını verirdi. Zaten bu ücrete “hak” denirdi. Babam harman zamanı eşeğin sırtına bir torba atar, eline alır şiniği, hak toplamaya çıkardı. Oğulcuk’ta imamlık yapmadı. Gençliğinde deli doluymuş babam. Hele molla iken, ilim tahsil ederken... Vaaz edermiş bizim köyün camisinde. Sözü uzattıkça uzatırmış. Hem de sert konuşurmuş. Cemaat dinlemekten yorulurmuş. Ama genç molla yorulmazmış. Bir gün Şavgı emmi (Şevki Şahin) demiş ki adını aldığım dedem Hacı Mısdafendi (Mustafa Efendi)’ye: -Hocam... Muhsin ne çok gonuşuyor. Lafı ne gader uzatıyor... Dedem gülümsemiş: -Gonuşur... Gonuşur. Utanmadık yüz, tükenmedik söz olduktan sonra... Kalabalıktık. Büyük aileydik. Babamın topladığı hak, ancak kışlık yiygimize yeterdi. Babam eve depoladığı buğdayı güzün kuyulardı. Avluda açılan kuyuya doldururdu buğdayı. Üstüne saman sererdi. Daha sonra toprakla kapatırdı. Baharın kuyuyu açar, buğdayı dağıtırdı. Sözüm ona ödünç verirdi. Kimisinden alır, kimisinden alamazdı. Biz yarı aç, yarı tok hayata tutunmaya çalışırdık. Anam çekerdi sıkıntıyı. Her cefaya katlandı anam. Evin umuru anamın üstündeydi. Çünkü babam köyde değildi. Arada bir gelirdi. Birkaç gün kalırdı köyde. Vedalaşırken anama dermiş ki sözüm ona: -Hacca (Hatice), aslanım! Mercimek gızart, çorba bişir. Mercimek gızart, pilav bişir. Çişitli (çeşitli) ossun. Aman çocukları sifil itme. Topal Ahmet(Ünal),anamı kızdırırdı: -Hacca,aslanım... deyince anam Topal Ahmet’in sözünü keserdi: -Git yanından git... Beniminen ağlenme. Ben de sordum bir gün anama: -Ana! Babam böyle bir şey söyledi mi sana? Anamın gözleri buğulandı: -Yok yavrım, aslı nağzer (ne gezer)?.. Keşke deseydi be ana... Bizi düşündüğünü, gurbette çalışırken aklının bizde kaldığını anlardık böylelikle.