Kelimelerin tükendiği zamanları hatırlar mısınız? Her şeyin anlamını yitirdiği , koca bir ömrün yıllar sonra hiç olduğunu anladığınız zamanki zihnin şokunu ve keşke yapmasaydım dediğiniz şeyin kalbinizi bir yumru misali daraltmasını yaşadığınız oldu mu?
Zamansız zaman diliminde, avucunuzdaki hiçbir şeyi elinizde tutamayacağınız bir an’ı deneyimlediniz mi?
Kimler deneyimlemedi ki? Mutlaka iki kişiden birimiz böyle yaşantılardan geçmiştir. İnsan olmak zordur. Hep gelişen ve dönüşen bir dünyada zihnimiz ve kalbimiz duramaz. Bazen kalbin saat yönüne mi yoksa tersi yönüne mi işlediğini ancak acılarımız belirler.
Tüm bu karışıklığın içinde çoğul yalnızlığa adayızdır. Herkes gibi, mış gibi yaşamlarda, hedefiniz özgün olmaktır. Kendin olmak ve bunun üzerine yoluna devam etmekte bir değerdir.
Eylemimiz ve niyetimiz uyuşmadığında yapayalnız kalıyoruz. Bazen , insanlar içinde yer edinmeye çalışırken de yalnız olabiliyoruz; ait olmadığımız bir toplumda yaşayarak bedel ödüyoruz .
Galiba , yalnızlık seçilmiş bir eylemse kalitelidir. Yalnızlık ,mahkum olduğum bir çaresizlikse kalitesizdir.
Kelimelerin gücü ne kadar önemli değil mi? Kelimeyi yorumlama şeklimize göre yalnızlık kavramı değişti.
Şu dönem de hepimiz bir tutam yalnızlık yaşıyoruz. Zaman akıp giderken kendimizden gidiyor. Başkasına verilecek yalnızlığımız yok ve zaman bir hayli daraldı. Birbirimize yakınlık ve bağ kurmaktan başka ne verebiliriz ki?
Bağlarımız pamuk ipliğine bağlıysa ve aşkın değerini ve saygısını yitirmişsek ne yapacağız? Çaresiz bir yalnızlıkta kaybolacağız.
Ya da samimi değerlerimizi yaşamaya devam ediyorsak ve bağ kurmanın hakkını verebiliyorsak o zaman özgün olmayı yani kaliteli yalnızlığı seçiyor olacağız.
Çoğul yalnız hayat , kalabalıklar içinde buruk bir kalp ve sürekli konuşan zavallı zihin ve tabiki bitmiş bir beden... Bu portre neye sığabilir?