Zaman akıp gidiyor dur demek olmaz. 21.yy’da , 24 saat yaşanan bir gün 16 saat olarak yaşanıyor.
Zamanın ne kadar hızlı geçtiğini anlamadan ömür bitiyor. Herkesin dilinde yoğunum kelimesi şu sıralar çok manidardır. Gerçekten herkes bu denli yoğun mu? Ya da yoğunum demek bir işe yaradığını gösteren önemli bir araç mıdır? Birisine nasılsın dediğimizde aldığımız tek cevap yaptığımız eylemler oluyor. Bu kadar hızlı zaman diliminde kendimizle kalıp kendimizi anlamaya fırsatımız kalmıyor. Bundan şikayetçi miyiz? Öyle bir şey ki kendi içimize dönmemek, beni ne mutlu eder bilmemek, bugün iyi miyim değil miyim diye soramamak belki de bir şeylerden kaçıştır.
Görevini yerine getiren, sorumluluk sahibi birçok insan var. Hatta bazıları sorumluluklarını abartır ve içinde kaybolur. Uzaktan bakıldığında gayet güzel görünüyor. Fakat planlı yaşamın sizin kendi keyfinizden birçok şey götürdüğünü fark etmiyorsanız ne olacak? İnsan, kendini eylemlerine adadığında çok yorulduğunu fark etmiyor. Ancak durduğu zaman ne kadar tükenmiş olduğunu anlıyor .
Galiba hayatta keyifli olmaya ve bazen plansız yaşamaya da hakkımız var. Yaptığımız işe sadece plan ve sorumluluk bilinci ile bakmamak yani çok yönlü bir bakış açısıyla baktığımızda belki de planlı işimizi severek yapmak bize iyi gelebilir. Yani yaptığımız işe anlam katan bir duyguya ihtiyacımız var. Planlı bir görevden sonra kendimizi takdir etmeye ihtiyacımız var. Bir süre durup hiçbir şey yapmadan keyiflice yaşamaya ihtiyacımız var.
Bu dönemin aşıladığı en önemli şeylerden bir tanesi ; durmayacaksın, keyfe bile hakkın yok. Diye bir zihniyet belki de... Hepimiz birbirimizden etkileniyoruz. Bu yarışın içerisinde durursak belki de kaybolacağız. Bazen, saatlerce video izlediğinizde suçluluk hissetmek ne kadar acı vericidir. Ya da evde akşama kadar uyumak ne kadar huzursuz edicidir . Hiçbir işe yaramayan boş bir insanmışım gibi...
Artık başarı anlayışımız toplumun bizi öğrettiği öğretilerle şekillenmiş durumdadır. Toplumun zihin yapısından ayrı düşünebilmeye çoğu zaman hakkımız vardır. Bu çağda bir şeylerin gerisinde kalmak neden bu kadar bizi zorluyor. Belki de durmayı tercih etmeye ihtiyacımız vardır. Diğer türlü herkes gibi olduğumuzda, yani bir yarışın içinde durmadan koştuğumuzda o zaman ayağımızın takılıp düşmesi muhtemeldir.
Plansız yaşayanlar ve yavaş gidenler de yol olabilir. Sürekli koştuğumuzda bizlere bahşedilen güzellikleri göremeyiz. Keyfe keder bir yaşamın içinde kalmış durumdayız. Ne keyiften keyif alıyoruz ne de çok çalışmanın zevkine varabiliyoruz. Bizi mutlu eden ne tam manasıyla bilmiyoruz.
Sanırım, insanın yavaş ya da hızlı gittiğinden çok nereye gittiğini bilmesi, bu çağda geri kaldım psikolojisini durdurur. Yolda olmak ne kadar anlamlıdır . Ne uğruna yoldasınız? Geçenlerde bir arkadaşımın cümlesi bana bunu anlatıyor sanki; planlı yaşam sürprizli bir hayata tercih edilmemeli.
Yolda olmak , sürprizlere de açık olmayı bize söylüyor belki de. Sürprizlere açık olan bir parçamız kaldı mı bilmiyorum. Daha çok sürprizleri unutmuş bir yanımız var gibi. Ya da bir sürpriz nedir? Kimini gün içerisinde yediği bir pasta mutlu ederken, kimini yıllardır görmediği bir arkadaşını yeniden görmek mutlu edebilir. Kimininse bu hayatta sürprizleri kabul edecek kadar heyecanı kalmamıştır. Kimininse yıllardır beklediği kimseye anlatamadığı umutları vardır. Kimine göre çok planlı çalışırken sürprizler onu rahatsız edebilir.
Galiba neye nasıl anlam yüklediğimiz bunun cevabını verecek. Gerçek ya da irrasyonel her ne olursa olsun galiba yaşam dediğimiz anlam yoldayken planlı ve plansız karşımıza çıkan hiçbir şeye şaşırmamaktır.
Zira hiçbir şeye şaşırmadığımızda büyümüşüz demektir. Tabii ki büyümek demek sürprizlerin heyecanını yitirmemektir. Bunu yanında heyecanlanan kalbimizi unutmamaktır.
İnsan ancak yüreğiyle gördüğü zaman gerçekleri yaşayabilir. Yorgun yüreğimiz sürprizli bir yaşamı kaldırmaya ne kadar hazır bilmiyorum. Ne çok öldüren ne de çok dirilten bir heyecana ihtiyacımız vardır . Bize dengeli ve anlamlı bir heyecan ve yaşam arzusu gerek.
Dengeli bir yaşam sürmeniz dileğiyle.