“Allah kimseyi gördüğü günden geri koymasın!” Diye güzel bir dua vardır. Bu duayı çoğumuz maddi anlamda değerlendiririz ama esas manevi açıdan ele almak gerek. Önceki gün vatandaşlarla Ramazan ayı ile ilgili röportajlar yapılıyor, konu safura kalkıp-kalkmamakla ilgili. Adamın çevresinde nasıl bir Ramazan yaşanıyorsa daha doğrusu yaşanmıyorsa, “ Ben eski Ramazanları hiç görmüyorum, safura da kalkmıyorum, bir bardak su içip yatıyor…” dedi. Oysa bu ayın bereketini, mafiretini, affını, cömertliğini, yardımlaşma lezzetini doya doya yaşamak gerek. Bunu niçin yazıyorum? Kahramanmaraş Ramazan ayını yaşayan illerden bir tanesi, bu benim gözlemim. Gece safura kalktığımda apartmanlarda yanan ışıklara bakıyorum, elhamdürillah çoğunluğu yanıyor. Namaz saatinde, otomobiller hareket halinde. Yardım kuruluşlara, belediyemiz bu ayın güzelliklerini yaşatma adına koşuşturuyorlar.  İlk iki teravilh namazımızı Tanrıverdi Cami İmam Hatibinin arkasında kıldık. Caminin içi de dışı da cemaatle dolu, hele bayanların bu manadaki isteği ve koşuşturması, hacdaki telaşı hatırlatıyor bizlere. Hocamızın sesi, Mekke İmamı gibi güzel, inanın namaz bitmesin istiyorum, daha uzun sureler okusa diyorum ama o işinin şuurunda, ihtiyarları düşünüyor, kısa sureler seçerek, acele etmeden okuyor Kuran’ımızı, Allah ailesine bağışlasın, keza müezzin efendi de bir o kadar güzel sesli, bu nedenle teravih namazını bir kişi bile terk etmiyor. Hele hele camiyi gençlerin doldurması ayrı bir makale konusu, gördüğüm şu ki, bu millet asil ve takvalı. Günahlarımız mı, elbette var ama işte Ramazan geldi, affolacağız inşallah!   ÖYLE BİR ZAMAN OLUR Kİ Evet, zamanlar vardır bir anı bir ömre bedeldir. Örnek mi isterseniz, yıllardır görmediğiniz annenizi birden karşınızda görürsünüz. Hayalinizden hiç geçmezken birden kendinizi KABE’de bulursunuz, bakarsınız bakarsınız doyamazsınız, ağlarsınız durmaz gözyaşlarınız, inanamazsınız gözlerinize, ovalarsınız karşımdaki gerçekten Kabe’mi diye… İşte o an ömre bedeldir. Af beklemediğiniz bir anda hakim sizi affeder. Sevdiğinizle kavuşmak istersiniz, evlilik teklifinize hayır denileceğini beklerken, evet cevabı alırsınız, işsiz kaldığınızı zannedersiniz, telefondaki ses atamanız yapıldığını söyler v.s Rabbimizde kullarını affetmek için, özel zamanlar seçmiştir, özel anlar ve günler-geçeler v.s. Ramazan ayı da böyle zamanlardan biridir. Ramazan ayının başı rahmet işte o Rahmet günlerini yaşıyoruz, bakın gönüllerimiz ne kadar da huzurlu, evlerimiz ne kadar da neşeli, her yerde huzur… Bu hadisle ilgili” (İbn-i Huzeyme, Sahîh, III, 191)Rivayet olunur ki, Cenâb-ı Hak, nefsi yaratınca O’na sorar: “-Sen kimsin, ben kimim?” Nefis cevap verir: “-Sen sensin, ben de benim!” Cenâb-ı Hak, kendisini var eden Rabbini tanımak istemeyen nefsi, ceza olarak bin yıl ateşte yakar. Bin yıl sonra tekrar sorar: “-Sen kimsin, ben kimim?” Nefis tekrar azgınca cevap verir: “-Sen sensin, ben benim!” Allah Teâlâ, bin yıl daha nefsi ceza olarak yakar, tekrar sorduğunda yine aynı cevabı alır. Bu defa ceza olarak onu üç gün aç bırakır. Üç gün sonra nefse: “-Sen kimsin, ben kimim?” sorusunu sorunca nefis bitkin bir şekilde cevap verir: “-Sen Âlemlerin Rabbi Allahsın, ben ise âciz bir nefsim!..” Bu rivâyette de görüldüğü üzere, oruç, nefsi terbiye etmenin en kolay yoludur. -Oruç, nefsi terbiye etmeyi kolaylaştırdığı için bizden önceki bütün ümmetlere de farz olmuştur. -Aç kalan nefis, kalbi ve rûhu istekleri ile istilâ etme gücünü kaybetmeye başlamıştır. Bu yüzden kalp, tefekküre (Allâh’a götüren düşüncelere) dalarak Cenâb-ı Hakk’ın bize verdiği nimetleri tek tek hatırlar. Bir lokmanın kadrini bilir, bir yudum suyun aslında ne kadar büyük nimet olduğunu hatırlar. Bu hâl de kulu, şükre götürür. -Vicdanımızın üzerindeki sis perdesi, aç kaldıkça temizlenir. Hasta olup oruç tutamayan kardeşlerimize de buradan acil şifalar diliyoruz. Hadi kalın sağlıcakla.