Gazete yazılarının özelliği, yaşanılan günü en yalın en doğrudan yansıtmasıdır. Gazete sütunlarında bir günlük ömrü olan düşünceler ve gözlemler, o günün belgesidir bir bakıma. Çoğu kısacık sürelerde kaleme alınmış bu yazıların tek ayrıcalığı belgesel nitelikleridir.
Uzun süreli haftada bir veya iki günlük yazının küçük bölümünde böyle bir belgeselliği sezmek ve onların kalıcı bir değer taşıdığını varsaymak, yazanın maruz görülebilecek iddiasıdır.
Bilindiği gibi Kahramanmaraş birinci derecede deprem kuşağında yer almaktadır.
1999 yılında gölcük depremi oldu 18 binin üzerinde can kaybı çok sayıda yaralı. Bölge büyük hasar görmüştü! O deprem bize ders niteliğinde kayda girdi. 2001 yılında yapı denetleme şirketleri kuruldu. O yıldan bu yana çimentonun kalitesi yükseltildi inşaatlar baştan bitimine kadar yapı denetleme şirketlerinin kontrolünde. O yıldan sonra yapılan inşaatların tamamına yakını deprem riskine karşı dayanma gücü olan binalar. Tabi bununla bitmiyor. İlimizde çok eski binalar halen mevcut. Bu eski binaların cadde üstünde olanlar, müteahide cazip gelenler, altına işyeri yapılarak yenileri yapıldı. Ancak bu cadde üstende olanlardı… Mahallelerde ve ara sokaklardaki olan binalar maalesef kentsel dönüşümden nasibini alamadı.
Şimdi esas konuyu geliyorum; 6 Şubat depreminden sonra ve günümüze kadar işi bilen bilmeyen durmadan basın sosyal medyada boy göstermeye başladı. Şimdide İstanbul’da muhtemelen olacak depremden bahsediliyor? Eğer bir deprem olmuşsa yapacak hiç bir şey yok. Kaderine razı olacaksın. Şuna yapacaksın buna yapacaksın demelerinin pratikte hiçbir geçerliliği yok.
Depremden korunmanın yolu sağlam binaları inşa etmektir. 2021 yılında İzmir’de yaşanan depremde görüldüğü gibi yan yana iki bina var biri yerle bir olmuş diğer sapasağlam ayakta.
İşte biz bunları örnek almalıyız. Eğer sağlam binayı yaparsan o derece korunmak mümkündür.
Japonya’da depremin en ağır bir şekilde yaşanan bir ülke. Durmadan büyük şiddetinde deprem oluyor. Ancak aynı şiddette depremi bizde yaşadık ama onlarda depremden ölenlerin sayısı sadece 30 kadar. Ama alınan tedbirler sayesinde kimse zarar görmüyor.
Ülkenin büyük bir bölümü deprem riski olan yerlerdir. Peki, o zaman sağlam yapıldığında depremden hasar görme riskin yok veya az.
Ülkeye bakıldığında depreme dayanıklı binaların sayısı oldukça kısıtlı. Bunların hepsini yıkıp yeniden sağlamını yapmakta hem zaman hem de kaynak gerektirir. Sonuç olarak tabii ki işin bir tarafından başlamalıyız.
Kahramanmaraş depremden en çok zarar gören Hatay’dan sonra gelmektedir. Şuanda yıkılacak binaların tamamı yıkılmadı. Orta hasarlı binalarda halen çözüme kavuşmuş değil. İlimizde yaklaşık 6 bin orta hasarlı bina bulunmaktadır. Ancak günümüze kadar durmadan Çevre, şehircilik ve iklim değişikliği Bakanlığından yönetmelik değiştirilip gönderilmekte. Bu konuda binlerce hak sahibinin eli kolu bağlı olarak sonuç gelmesini bekliyor.
Orta hasarlı binalar için yetki, önce Büyükşehir belediyesinden ilçe belediyelerine aktarıldı.
Top durmandan alan değiştiriyor. Şimdi top orta sahada. Sonuç olarak ne çıkacak bekleyip göreceğiz.
Orta hasarlı binalar ilçe belediyelerden ruhsat beklerken, yeni inşa edilecek binalar içinde ruhsat almak için en az altı ay beklemesi gerekiyor. İnşaat malzemesinin her gün artığı bir ortamda ruhsatların gecikmesi inşaat maliyetini yükseltirken vatandaşların da mağdur olduğu da ayrı bir konu.
Belediye başkanlığı aynı zamanda risk alma makamıdır. Vatandaşın işini kolaylaştırmakta başkanın görevidir. Deprem bizlere sabretmeyi öğretti. Âmâ sonuç olarak 31 Martta yapılan yerel seçimlerde seçmenin nasıl bir tercih yaptığını da hep birlikte gördük.