Önce Seyrani’nin aşkı sevda üstüne söylediği bir deyişi var. Deyişe bir göz atalım. Sonrası ne olur? Hele bir yol deyişi yazalım da sonrasına bakarız: “Eski libas gibi aşığın gönlü Söküldükten sonra dikilmez imiş Güzel sever isen gerdanı benli Her güzelin kahrı çekilmez imiş Bülbül daldan dala yapıyor sekiş O sebepten gülle ediyor çekiş Askın iğnesiyle dikilen dikiş Kıyamete kadar sökülmez imiş Sevdiğim değildin sen böyle ezel Askımın bağına düşürdün gazel İbrişimden nazik sandığım güzel Meğer pulat gibi bükülmez imiş Seyrani’nin gözü ganlı yaş imiş Aşkı sevda her dertlere baş imiş Ben bağrını toprak sandım taş imiş Meğer taşa tohum ekilmez imiş” Seyrani bir derde düşmüş ki hergiz devası yok. Aşkın elinden kanlı göz yaşı dökmede. Taş bağırlı sevgilinin umurunda mı? Seyrani’miz “Meğer taşa tohum ekilmez imiş” dizesiyle noktayı koymuş. Ne yapsın? Elinden başka bir şey gelmiyor. Seyrani Baba,aşığın gönlünü eski libasa benzetmiş. Bu elbise bir söküldü mü bir daha dikilmez,dikilebilemez. Emme ve lakin aşkın iğnesiyle dikilen dikiş de kıyamete dek sökülmez. Öyle değil mi? Var mı itirazı olan?.. İtirazı olan yoksa libas dedik; sökük,dikik gibi sözcükler terziyi,terziliği çağrıştırmaz mı? Geçelim terzilik bahsine. Terzilerin piri İdris Peygamber. Güzel bir meslektir terzilik. Gerçi şimdi konfeksiyon işi var. Terzilik revaçtan düştü. Öyle mi dersiniz? Hiç de değil. Konfeksiyon işi de olsa yine son noktayı terziler koyuyor. Beğeniyorsunuz bir giysi. Uzundur,geniştir. Hemen ölçüp biçiliyor. Terzi gereken tadilatı yaptıktan sonra alıp giyiyorsunuz. Hele evdeki eski berki giysilerimiz... Zaman zaman terzilerin maharetli elleriyle yeniden hayatiyet kazanıyor, giyilebilir hale geliyorlar. Ben Mersin’de işinin uzmanı bir Terzi İmran’ı tanırdım. Rahmetli oldu. İşini ibadet bilen bir insandı İmran Usta. Bir de Boğazlıyan’da Mustafa Cansever’i tanıyorum. Geçenlerde Mustafa Usta’nın dükkanına uğradım. Kızım Hatice’nin aldığı güzel bir pantolonum var. Dar geliyor belden. Birazcık da uzun. N’olacak? Boy pos orta düzeyde. Göbek çıkmış. Boy posla kilo orantısız. Boyumuzun ölçüsünü aldı (!)Mustafa Usta. Kendisi Bağlarbaşı Mahallesi Muhtarı. Hem terzilik yapıyor hem de muhtarlık. Dükkanı aynı zamanda muhtarlık dairesi. Muhtarlık makamı. Gelip gidenler oluyor. Kimisi bazı evrakları onaylatıyor. Hem terzilik,hem de resmi işler aynı mekanda yapılıyor. Kalabalık. İşi zor Mustafa Usta’nın, muhtar Mustafa’nın. Dikkatimi çekti. Duvarda bayrağın altında çerçeveli bir yazı. Hemen görüntüledim. Mustafa Usta’ya da hak verdim doğrusu. Çerçeveli yazıyı bir de ak kağıda dökelim: ”Çok uğraştım insanların söküklerini dikmek için. Ama beceremedim. Anladım ki sökük kişilikteyse dikiş tutmuyor.” Doğru değil mi? Kişilikte sorun varsa dikiş tutmaz tabii. Bu sözün altına ben de imzamı atarım arkadaş.