Metin Acıpayam: Çocuklara yönelik yürüttüğünüz faaliyetler hakkında bilgi  verebilir misiniz?

Biz bir topluluk, dernek, vakıf vb hiçbir yere bağlı olmaksızın çalışmalar yürüten bir ekibiz.  Okul idarecileri aracılığıyla maddi yetersizliği olan çocuklarımızın acil ihtiyaçlarını, dostlarımızın da desteğiyle tamamlamaya çalışıyoruz. Destek olan dostlarımız her organizasyonda aynı kişiler olmuyor, bütçesi imkan veren kimler varsa o çalışmada yanımızda oluyor. Bizim tek bir derdimiz var, hayata karşı sorumluluklarımız var. Ve bir adımız yok sadece bir sloganımız var; “İyi İnsanlar İyi Ki Var”

Fatma Güzelbulut: Her okul programından sonra “neden buradayız” sorusunu cevaplayan bir konuşma gerçekleştirdik. Çocuklarımızın ve dostlarımızın isimleri gizli kalarak, son derslerinde hediyelerini takdim edip kimse görmeden evlerine gitmelerini sağladık.

Elif Betül Karaciğer: Burada önemli bir detay var aslında, diğer kurumlardan ayrıldığımız noktadır. Biz talep almadık hiç, okulu kendimiz bulduk. Ve Rabbime şükürler olsun ki her okulda bir derdi olan öğretmende bizi buldu. Teslim edilen bir ayakkabı bile yanlış kişiye gitmedi.

Metin Acıpayam: Sesli çocuk tiyatrosu faaliyetinizin fikri nasıl doğdu? Nasıl bir araya geldiniz?

Elif Betül Karaciğer: Bu çalışma diğer çalışmalarımızdan çok farklıydı. Tamamı Gönüllülerden oluşan bir ekiple gerçekleştirilecek devasa bir sosyal sorumluluk ve farkındalık projesi. Sesli Çocuk Tiyatrosu projesi; her detayı ile oluşup, hayalimde sahne günü bile oynandı.  Oyun içerisinde bir anlatıcı ve detaylı ses efektleri mevcut. Bu sayede tüm çocuklarımız eşit şartlarda oyunu izleyebilecekti.  Ve büyük detay; herkes göz bandı ile gözlerinin kapatacaktı. Aslında burada bir sosyal sorumluluk ve farkındalık çalışması dışında bir sosyal deneyde söz konusu. Misafirlerimiz kaç dakika gözleri kapalı durabilecek? Sonra, bir senaryo arayışına başladım. Konumuz belliydi; sevgi, saygı, hoşgörü, birlikte uyum içerisinde yaşamanın önemini çocuklarımıza anlatmamız gerekiyordu. Daha önce oynanmış birkaç senaryo buldum lakin yazarlarına ulaşıp müsaade alamadım. Sonra sosyal medya hesabımdan arkadaşlarıma seslendim. “Var mısınız Sesli Tiyatromuzun senaryosunu biz yazalım?”

Sonra yıllardır tanıdığım arkadaşım Kübra Zorkun mesaj yazarak bize ulaştı.

Kübra Zorkun: Ben o senaryoyu yazarken iyileştim. Arkadaşımı bir şeyler için çabalarken gördüğümde ona destek olurken içinde bulunduğum girdaptan çıkar ve herkese faydalı olduğumu hissettiğimde kendime ve kızıma da faydalı olurum dedim. Bazen iyileşmenin en iyi yolu; başkalarını iyileştireceğini ve  bu gücün kendinde olduğunu bilmektir.

Elif Betül Karaciğer:  Senaryo ekibi tamamlanınca bir toplantı düzenleyerek; bu oyunun yaş grubuna ve mesajlarımızın nasıl anlatacağımızı karar verip olayları kurguladık. Sonrasında Kübra hanım işyerinde ve evinde çalışmalarına devam etti. Bizde proje dosyasını tamamladık. Senaryo tamamlandıktan sonra Zişan Ergün oyunumuzun pedagojik açıdan uygunluğunu değerlendirdi.

Zişan Ergün: Bir çocuk bir nesil demektir. Eğer bir çocuğun kalbine dokunabilirsek bir nesile dokunabiliriz. Bir çocuğa güzel şeyler öğretebilirsek bir nesil ondan örnek alır. Değerlerimizi, hayatımızdaki güzellikleri anlamak ve yardımlaşmayı çoğaltmak aynı zamanda da ön yargılarımızı kırmak için bende elimden geleni yapmak istedim. Bu yüzden aranıza katıldım.

Elif Betül Karaciğer: Aldığımız kararla gönüllü oyuncularımızın, lise öğrencileri olmasının çok daha verimli olacağına karar verdik. Böylece iyilik bayrağını onlara da devredebilirdik. Daha önceden çalışmalarımızda gönüllü olmak istediklerini belirten TOBB Fen Lisesi öğrencisi Nurefşan Binici ve Dilşad Yıldırım aklıma geldi. Nurefşan’ı arayıp, projeyi anlattım ve fikirlerini sordum  ve arkadaşlarıyla paylaşıp bize dönüş yapmasını rica ettim. Sonrasında Fatma Hanım ile birlikte oyuncu seçmeleri için okula gittiğimizde, gözleri pırıl pırıl parlayan 15 Gönüllü oyuncumuz  karşımızdaydı. Nurefşan Binici, Enes Dönmez, Aleyna Bölükbaşı, Serhat Gürel, Hacer Orçan, Talha Koyuncu, Dİlşad Yıldırım, Yusuf Ali Şerbetçi, İrem Taze, Fatih Kaplan, Ece Yasım ve Sema Ibrık. Hepsi birbirinden kıymetli oyuncularımız. Çünkü bizi onlar buldu, bu projede olmaları gerekiyordu ve Rabbim denk getirdi. Arkadaşlarımıza projeyi anlattık, hiçbir destekleyen kurumun olmadığını ama bu çalışmanın bir gönül işi olduğunu belirttik. Sonrasında Fatma Hanımın aylar süren çalışmaları başladı.

Metin Acıpayam: Bu çalışmayı yaparken hiç zorluklarla karşılaştınız mı?

Fatma  Güzelbulut.:  Dışarıdan bakılınca, çok emek gerektirmeyen bir işmiş gibi görünüyor olabilir ama karşınızda iki aylık koskaca bir emek var. Haftada 1-2 gün olmak üzere provalarımızı gerçekleştirdik. Şehrimizde ilk olduğundan eminiz, muhtemelen ülke genelinde de emsali görülmemiş  bir proje için çok çalıştık. Rehberimiz olmadığı için deneme yanılma yöntemleriyle oyunu güzelleştirmeye çalıştık. İşin zor kısmı bu kadar mükemmeliyetçi insanın bir arada uyum içerisinde çalışmasıydı. Onlar için ilk başta ödev gibi olan senaryomuzu, eğlenceli hale getirmek için çok zorlandım. Ses efektleri ile oyunu birleştirmek çok zordu., çünkü biz canlı performans üzerine ses efektleri ve anlatıcı ile oynuyoruz.  Bütün zorlukları geçersek,  gerisi mutluluk.

Bu çalışma için maddi zorluklar da mevcuttu. Lakin ısrarla sponsor ile çalışmak istemedik. Bir gönüllü sosyal sorumluluk projesinde ön plana çıkan sey sadece duygu olmalıydı. Amacımızı niyetimizi sizlere en iyi ifade edebilmek için, maddi imkanlara ihtiyacımız vardı. Ve net kararımız oyunumuzun ücretsiz olmasıydı. Bu yüzden aşırı titiz davranınca oyun takviminin son iki ayına kadar yanımızda hiç kimse yoktu.

Elif Betül Karaciğer :  Amacına, güzelliğine ve faydalı olduğuna inandığın bir projen var. Sadece o ve dostların var ama. Birçok kuruma başvururken bir yandan B-C planları yapıp, en kötü ihtimalleri düşünmek, gönüllü oyuncularımızı hayal kırıklığına uğratacağımızı düşünmek çok yorucuydu. Bu çalışma artık benim hayalim olmaktan çıkmış, yaklaşık 25 kişinin inandığı bir proje olmuştu. Ve ortada ekibimizden başka kimse yoktu. Yarıyıl tatili geldiğinde prova yapacak yer bulamadık. Gençlik Merkezimizi biliyorduk ve bir ziyaret edelim dedik Fatma hanım ile. Gittiğimizde bizi çok sıcak karşıladılar ve provalarımızı gerçekleştirmemiz için mekan sağladılar. Sonrası ise tamamen projenin başarısıdır. Gençlik Merkezi İdaresinin ekibimizden haberi olması ve bizimle irtibata geçmeleri  ile başlayan maceramız; Gençlik Merkezimizin tam desteğiyle sonuçlandı. En başta planladığımız gibi Mart ayı ilk haftası için tamamen hazırdık.

Metin Acıpayam: Sizce çocuk nedir?

Elif Betül Karaciğer: Rabbimin bize emanetidir, Çocuk.

Fatma Güzelbulut :  Çocuk gelecektir, çocuk umuttur.

Kübra Zorkun.: Çocuk bizden olan ama bizim gibi olamayandır. Yeşermesi gereken bir fidan.. Umut. Biz bu fidanlara umut bağladık.

Metin Acıpayam: Tiyatronun çocuklarımıza olumlu etkileri nelerdir?

Tiyatronun çocuklarımıza etkilerinden kısaca bahsedecek olursak; özgüven duygusu kazandırır, birlikte gülüp birlikte eğlenir, kendine güven ve uyum sağlama duygusu ile çevreyle daha güçlü bağ kurarlar. Korkularla başa çıkabilmeyi öğretir. Mevcut fobilerini sahnede görerek farklı bir bakış açısı geliştirebilir. Gözlem yoluyla öğrenmeyi sağlar. Oyun esnasında kendini oyunun akışına bırakan çocuklar sahnedeki oyuncuları model alır ve empati kurar. Bunun sonucu oyunun çocuklara vermek istediği mesaj gözlem yoluyla öğrenilir ve hayata aktarılır. Gözlem yoluyla öğrenme ile de dikkat, algılama, konuşma, dinleme gibi becerilerde gelişir. Çocuklara yaşadığı toplumun bir üyesi olma bilincini aşılar. İşbirliği ve dayanışmayı öğretir.Tiyatroda seyredilen her oyun çocuklara hayata dair farklı konularda yeni şeyler öğretmekte, onların kişisel gelişimlerine doğrudan katkı sağlamaktadır.

Topluma sağlıklı ve faydalı bireyler kazandırır kısacası .

Tiyatro ile çocuklar arasındaki bu pozitif ilişki zamanla topluma da yansır ve bu kazanımların hepsini davranış haline getiren bireylerin sayısı toplumda artış gösterir.

Metin Acıpayam: Son olarak çocuk gelişiminde ailelere düşen görevler nelerdir?

Elif Betül karaciğer: Çocugumuzun bir ayna olduğunu unutmamamız gerekiyor. Bizden ne görürse büyüdüğünde aynısı olacaktır. İnsnların “özür dilerim” dememesinden şikayetçiyseniz eğer, ebeveyn olarak hata yaptığımızda çocugumuzdan özür dilemeliyiz. Teşekkür edebilmeliyiz.ve dinleyebilmeliyiz. Küçük bir insan olduğunu unutmadan saygı gösterebilmeliyiz.  Bu örnekleri çoğaltılabiliriz. Ve emin olmalıyız ki, analayacaklardır o zaman bizi.  Evet , zaman eski zaman değil, çalışan ebeveynler olarak çok yoruluyoruz ama bir durup nefes almalıyız. Yavaşlamalıyız. Çocuklarımız bizim tempomuza uyamaz. Onlarla oturup bulutların neye benzediğini konuşmalıyız, karınca yuvalarını izlemeli, tomurcuk açan ağaçları anlatmalıyız. Ve beklide dondurma yiyebileceğimiz için yaz mevsiminin geldiğine sevinmeliyiz.