DEVEME Topacın adı bizde devemedir. Deveme gibi dönmek, sözü de çok söylenen sözlerdendir. Topaç hızla atılarak bir başkasının topacı yaralanmaya ya da kırılmaya çalışılırdı. Devemenin de kumar amaçlı oynanabildiğini de anımsıyorum. PORTAKAL YUVARLAMAÇ Portakal bir ara top gibi yuvarlanarak birbirinin portakalını vurmaya yönelik bir oyun için kullanılırdı. Başkasının portakalını vuran o portakalı kazanmış olurdu. Yetişkin sayılabilecek çocukların oynadığı bu oyun da kumar amaçlı da oynanmıştır. GICIRTMAÇ Tahterevallinin adı bizde gıcırtmaç idi. Yere sağlam bir kazık çakılır, bu kazığın üst ucu yuvarlak bir gülle biçimine getirilirdi. Bunun üzerine bu güllenin içine girebileceği bir oyuğu bulunan bir ağaç konurdu. Bu ağacın iki ucuna elle tutulacak birer ince sayılabilecek tahta ya da dal çakılırdı. Gülleye ve güllenin yerleşeceği yuvaya yağ sürülürdü. Yağ bulunmayan yerlerde ceviz içi ezilirdi. Bu çukura kömür tozu da katılırdı. Kömür tozu her devinimde tatlı tatlı gıcırdardı. BALIK AVI Kent merkezi dışındaki bütün derelerde ve su kaynaklarında balık avı yapılırdı. Balıklar olta, tuzak, serpme daha çok da dinamitle avlanırdı. Maraşlı balığı hep çerez gibi düşünmüştür. Maraş’ta bugün bile çoğu kişi balığı yemekten saymaz. Daha önceleri Gavur Gölü tam bir balık ambarı imiş. Bizim çocukluğumuzda da oradan pek çok balık gelirdi. Şimdi yalnızca gölün kurutma kanallarında pek az balık kalmıştır. Gölün suyunun boşaltıldığı Aksu biraz olsun atık sudan arındırılabilse Aksu da Gavur Gölü de bize balık sunmaktan çekinmeyecektir. İMİRBALLILAR Bize İmirballı diye anlatılan bir topluluk vardı. Bu topluluk çok çalışkan, çok üretken ama çok saf bir topluluktu. Gerçekte var mıydı bilemem. Bugün bile çok ama pek çok saf duruma düşenlere İmirballı gibi denilmektedir. İmirballı öykülerinden size iki küçük örnek sunmak istiyorum. Ceyhan Irmağı Maraş toprağında hep derelerden aktığı için suyu pek tarımda kullanılmazdı. Ceyhan’a gem vurulmaz ve onun suyundan yararlanılamazdı. Gerçi bugün Ceyhan diye bir ırmak kalmamış birbirine ulalı göletler oluşturulmuştur Maraş ilinde. Eskiden Ceyhan’ın bu özelliğinden ötürü “Ceyhan su vermez” derlerdi. Bizim İmirballılar hayvancılıkla geçimlerini sağladıkları için bu sözü pek değişik anlamışlar, bu işe kafa yormuşlar ve Ceyhan’dan su almak için işe koyulmuşlar. Irmağın kıyısındaki bir çınar ağacına çıkmışlar ve biri ağacın bir dalına tutunmuş ve aşağıya sallanmış. Onun ayağına tutunarak bir başkası, onun ayağına tutunarak da bir başkası. En son olarak da elinde kova ile bir başkası. Son kişi ırmaktan bir kova su alacak o yukarıdakine o da daha yukarıdakine. Böylece Ceyhan’dan nasıl su alınacağını kanıtlamış olacaklar. Son kişi satırı suya daldıracağı an en üstteki dala tutunmuş kişi “Arkadaşlar, bir soluklanın, ben çok yoruldum. Elime bir puh diyeyim de yeniden tutunayım.” demez mi! İmirballılar yaylada keçilerini otlatıp sonbaharda ovaya indiklerinde bir bakarlar ki toprak yer yer yarılmış. Daha önce söylediğim gibi onların işi hayvancılıkla. Tarımdan bir şey anlamıyorlar. Ama toprağın yarılmasının mallarının beslemesine engel olacağını biliyorlar. Bu nedenle ağlayıp sızlanıyorlar. Sonunda da yaylada biriktirdikleri tereyağı tuluklarını açarak bu yarıklara sürüyorlar. Böylelikle toprağın yarasını onarmak onun acı çekmesini engellemek ve ayrıca mallarını besledikleri doğayı korumak istediklerini ortaya koyuyorlar. GONCOLOZ Benim küçüklüğümde pek çok goncoloz öyküsü anlatılırdı. Bu goncolozlar tehlikeli yaratıklardı ve çoğunlukla hamamlarda bulunurdu. Bu görüş belki de gençlerin hamama tek gitmemelerini sağlamak için oluşturulmuştu. Goncolozla onu tanımadan konuşulur, onunla iş yapılır ama onun goncoloz olduğu hep geç anlaşılırdı. Goncolozu ancak ayaklarıyla tanıyabilirdiniz. Goncolozlar genelde kış aylarında ortaya çıkar, kişinin yakınlarının sesini taklit eder, onların donarak ölmesine bile neden olabilirdi.  Evlerin çevresinde dolanır, açıkta bırakılan kaplara tükürür, işer hastalığa neden olabilirdi. Genelde Bismillahsız işlerde ortaya çıkardı. Onların ayakları keçi ayağı gibiydi. Ben bu goncoloz öykülerine hiç inanmadım, inanmak istemedim. Ama adamın biri hamama hamamın erkeklere yeni açıldığı bir anda girmiş, terlemiş, keselenmiş, yıkanmış. Son anda bir de bakmış ki natır (tellak) da orada yıkananlar da hep keçi ayaklı. Çok korkmuş. Korktuğunu onlara çaktırmadan hemen çıkmış, kurulanmış ve galleye (kasaya) gidip parasını ödemiş. Kasada oturan hamamcıya da tam içeride goncolozlardan söz açacakken onunda keçi ayaklı olduğunu görmüş. Goncolozlardan bin türlü sıkıntıların geleceğini düşünerek arkasına bakmadan koşa koşa evine gelmiş ve kapıyı sıkı sıkı kapatmış. Bir gece hamama erken gelen kişi sabunlanırken yanında kıllı birine dokunduğunu anımsar. Ayaklarına elini götürdüğünde onun goncoloz olduğunu anlayarak tuttuğu gibi onu yere çalar. Çırılçıplak dışarı çıkar hemen evine gider, korkudan aklını oynatmıştır. Oysa hamamcı üşümesin diye keçisini içeri almıştır ve onu saklamak için hiç de evecenlik göstermemiştir. Adamın biri yorgun argın goncolozların olduğu bir sırada bir hamama girmiş, soyunmuş içeri girmiş. Bir bakmış ki goncolozlar ortaya toplanmışlar sürekli “Bugün Perşembe, yarın Çarşamba” diyerek ortalığı inletiyorlar. Kendisini goncolozların ortasında bulan adam da başlamış bugün Perşembe yarın Çarşamba demeye. Sonunda goncolozlar demişler ki sen ne iyi kişisin bir sıkıntın var mı bize söyle demişler. Adam korkusundan bir sıkıntısı olmadığını söylemiş. Ama gonclozlar adamı evirip çevirmişler ve onun kamburunun olduğunu görmüşler. Goncolozların başı “Alın bunun kamburunu yukarı kubbeye asın”  demiş. Böylece adam başına bir iş gelir diye korkarken kamburundan kurtulmuş. Aradan bir süre geçtikten sonra bir başka kambur onu görmüş ve kamburundan nasıl kurtulduğunu sormuş. O da olanları anlatmış. İkinci adam da aynı hamama aynı zamanda yıkanmaya gitmiş. Bakmış ki içeride goncolozlar “Bugün Perşembe, yarın Çarşamba” diye ortalığı inletmekte. Hemen araya girmiş. Ne diyorsunuz siz öyle olur mu, bugün Çarşamba yarın Perşembe deli misiniz siz, diye onlara karşı çıkmış. Goncolozların başı “Arkadaşlar geçen kubbeye bir kambur koymuştunuz. Onu getirin bu adamın kamburunun üstüne ekleyin” demiş.