Eğitimci Berrin Bilginer ve Mehmet Karabekiroğlu’nun birlikte organizesini ve planlamasını yaptıkları Doğu Karadeniz şehirlerini gezmeye gittim.Allahım cennette vaat ettiği bir çok güzel şeyi sanki oraya yansıtmış.Tabiat harika. Yeşil ve mavi o kadar kaynaşmıştı ki ,sanki yerlerde hiç toprak yokmuş gibiydi. Yeşilin canlılığı ve sıklığı ,iklim şartlarına uyan her tohumun hiç ziyan olmadan kısa sürede gelişmesi , dağların gri kahverengi değil de alabildiğine yeşil dağlar görünümünde olması, hele birde son gün hariç ,gezi boyunca havanın güneşli ve sakinliği beni Karadeniz bölgesine hayran bıraktı. Güzellikleri kaçırmamak için gezi boyunca hemen hemen her gün dört saat uyudum ve gözlerimi sanki tüm güzellikleri zihnime yerleştirmek ister gibi çevrede gezdirdim. Gittiğimiz birçok şehirde yolların kıvrımına arkadaşlık eder gibi ,taşlara çarpa çarpa köpükler çıkartarak küçük çağlayanlar şeklinde akan akarsular, güzelliklere biraz daha güzellik katıyordu. Resimler çektik ama onların oradaki canlı güzellikleri anlatması mümkün değil. Bizzat içinde olmalı ve hissederek görmeli,o hazzı duyarak yaşamalı.
Tarihi ve turistik yerlerin güzelliği anlatılamaz, mutlaka görmek lazım. Trabzon da bir Sümela manastırını ,Atatürk’ün evini ,Rize deki Ayder yaylasını, Ordu da teleferikle Boz tepeye çıkarak şehri yüksekten seyretmeyi , Tokat ‘ta Ballıca mağaralarını, Uzun gölün çevresinde ki restoranlarda balık yemeyi ve yürüyüş yapmayı, o güzel manzaraları ve atmosferleri mutlaka yaşamak lazım. Amasya çok renkli bir şehir .Müzesi, Minyatür müzesi, Çifte camisi, Şehzadeler müzesi, müzik ve su sesi ile tedavi eden Bimarhane görülmeye değer. Bir gece kaldığımız Apil otel, yeni evlenenler için çok güzel bir balayı yeri.Büyük, yarı olimpik açık havuzun etrafında görsel bir şölenle düzenlenen düğüne de şahit olduk. Otel , Amasya kalesi ,Kaya mezarları ve panoramik Amasya manzarasına hakim konumu ile muhteşem bir yer. Otelde her türlü konfor sağlanmış. Ayder yaylası kışı ve yazı aynı günde yaşayabileceğiniz ,deniz seviyesinden 1200 metre yükseklikte ,yemyeşil bir örtünün üzerinde ,kollarını doğanın güzelliğine açmış muhteşem bir yer. Tokat’ ta ki Ballıca mağarasında ucu bucağı hala bilinmeyen , içeriye girildiğinde her köşesinde ayrı bir mucizenin görüldüğü , sarkıklar ve dikiklerin yer aldığı muhteşem bir manzara hakim. Sarkığın birinin adının Maraş dondurması olduğunu öğrendik. 2 2,50 metre uzunluğunda ,çangala asılmış dondurmayı andırıyordu. Kesme şeker büyüklüğündeki kireç taşı ,ucundan damlayan sudan 70 yılda oluşuyormuş. Bazı oluşumlara da ışık tutulduğu zaman içi aydınlanıyor.Bunların şekli yuvarlak olduğu için üzerinde ki çizgilerden dolayı bal kabağını andırıyor. Bu sebeple mağaraya Ballıca mağarası denmiş. Buradan ayrıldıktan sonra ,başka yere uğramadan Kahramanmaraş’a dönmek için yola çıktık.
Devlet Karadeniz bölgesinin karayollarına çok özenmiş.Hemen hemen ilçeleri de dahil ,bütün yollar en iyi şekilde asfaltlanmış . Keşke siyasi iktidarı yüzde 65,70 oylarıyla destekleyen Kahramanmaraş’ı , Kayseri’ye bağlanan karayolları da ,oradaki gibi tüneller açılıp virajları azaltılarak otoyol gibi yapılarak bir an önce bitirilse. Yıllardır yolun tamamlanması bekleniyor. Otobüsümüz oraların yollarında yolcuları hiç sarsmadan giderken,Kayseri ayrımından Maraş’a dönünce tümsek ve çukurlardan dolayı hoplata zıplata getirdi. Verilen vergilerin bir kısmı keşke biraz da Kahramanmaraş’a harcansa.
Yazdıklarım tamamen benim gözlemlerim. Oraları görmeyenler bu güzellikleri gidip görebilirler.