“Analı guzu, gınalı guzu” denilmiştir. Ana-kız ilişkisi bir başkadır. Anadır, üstüne kol kanat gerer kızının. Kem gözlerden sakınır. Demez... Keşke dese: ”Öte git, gözüne tütün gider.” diye. Ayıktırsa... Ev ocak kurduğunda apışıp kalmaması için kendi ayakları üstünde durabilmeyi öğretse... Yapmaz bunu bazı analar. Kızından hiç ayrılmayacağını sanır. Halbuki vakti saati gelince gelin binecek deveye, gör ki kısmet nereye?.. Bazı analar da kızını gerektiği gibi yetiştirir. Kızına hayat yolunda rehber olur. Yaşama toz pembe gözlüklerin ardından bakmanın yanlışlığını algılatır. Hayat yolunun engebelerini, her baharın bir güzü, her yazın bir kışı olduğunu belletir. Ona sebep ana günü gören kızlar şanslıdır. Tahtını yapar ana kızının. Çoğu kez bahtını yapamaz. Bir hal bilmeze düşerse kızı, yanar yüreğinin başı ananın. Girer ağlar, çıkar ağlar. Kızının kem talihine yanar. Kızı da öyle: “Ben babamın evinde balam Gezerdim kibari Geldim elin evine balam Oldum divar hibarı” türküsünü çağırır. Halbuki vakti zamanında kibar kibar gezmeseydi, eli iş tutsaydı gelin olunca apışıp kalmazdı. Yine eskilerin ana-kız üstüne bir sözü var. Derler ki: “Analar besler hurmaynan, iller düver örmeynen.” Bu sözdeki hurmaynan, iller, düver,örmeynen kelimelerinin “Hurma ile, eller,döver, örme ile” olduğunu belirtelim. Sözdeki doğallığın kaybolmaması için bu sözü olduğu gibi aktardım. Dedemgil’de ev temizliği yapılıyor. Bahar geldi. Kırmızı gül ile bezendi bağlar. Kışın bungunluğu, ağırlığı kalktı. Doğada bir canlanma. Börtü böcek kıpır kıpır... Evlerde bahar temizliği. Hasırlar, minder, çul çabut dışarı atılmış. O kunduradan örme hasırlar... Dürülmüş avlunun bir kenarına bırakılmış. Ayşe ebemin bir tek kızı var: Fetiye ame. Fetiye amem kınalı kuzu. Ayşe ebemin gözünden ırmadığı biricik kızı. Ayşe ebem sarışınmış. Oğulcuk’taki lakabı Sarıkız. Sarıkız ebem işi gelinlere gördürüyor. İş bölümü yapmış. Gelinleri kurulu saat gibi ayarlamış. Fetiye ame kınalı kuzu ya... İşten muaf. Ortalıkta gözükmüyor. Neden sonra Sarıkız ebem Fetiye amenin yokluğunu fark etti: -Fetiye! Fetiye!.. diye ünledi. Ses seda yok. Telaşlandı. Anama, Bakiye ablaya Fetiye ameyi aramaları buyruğunu verdi. Lakin Fediye ame yer yarılmış, içine girmiş sanki. Aramalar sonuç vermedi. Sarıkız ebemin güzel sesi var. Başladı ağıda: “Fetiye’m gınalı guzum, biricik gızım...” Bir söyleyip iki döküyor Sarıkız ebem. Babam geldi tam o sırada. Anlattılar. Babam dedi ki anama: “Gız vir dabancamı. Buluyum şu gızı...” Tabanca sandıkta. Anam geldi sandığı açtı. Tabancayı alırken babam da geldi. Anam sandığa buğday kavurgası saklamış. O telaşede babam bir avuç kavurga aldı. Bir yandan kavurga yiyor, bir yandan söyleniyor: -Niriye gitti ola bu gız? Biri mi gacırdı yoksa? Anam kızdı: -Gavırgayı bırak da gıza bak. Sonra yi gavırgayı... Babam taktı beline tabancayı. Köyün içine çıkacak. Tam o sırada Fetiye ame gözlerini ovalayarak çıkıp geldi. Meğer iş başlamadan önce Fetiye ame avluda dürülü hasırların içine girip yatmış. Uyuyakalmış. Sarıkız ebem gülsün mü, ağlasın mı? İki sumsa vurdu yalandan: -Gız sintir!.. Zabattan beri seni arıyok. Nirdeydin?.. dedi.