Gönül ve ruh dünyamızı aydınlatan büyüklerimizi unutmamak adına O zatların, miladi ya da hicri vefat yıldönümleri geldiğinde, hayatlarına dair kısa bilgileri derleyerek her Cumartesi bu köşede yazmaktayım. Bu hafta ki gönül dünyamızı aydınlatan mümtaz şahsiyetlerden bazıları:
MUHYİDDİN İBN ARABÎ
(d.28 Temmuz 1165 –ö.16 Kasım 1240)
İslam âlimi, mutasavvıf, filozof, astrolog, 28 Temmuz 1165 da İspanya’nın Murcia şehrinde doğmuş. Şeyhü'l Ekber unvanı ile anılır. Ailesi, köklü ve soylu Arap Tayy kabilesine mensup. 1200 yılında hac için Mekke'ye gitti. Medine, Musul, Bağdad'da bulundu. Musul'dan sonra Konya'ya geldi. Selçuk Meliki tarafından büyük hürmet gördü. Burada Sadreddin Konevi'nin dul olan annesi ile evlendi. Mısır'a geçti. Orada Futuhat-ı Mekkiye'deki sözlerinden dolayı hakkında idam fetvası verildi. Ancak oradan hicret ederek Mekke'ye geldi, ardından Şam’a yerleşti.
Dönemin sultanlarına nasihatlerde bulunan ve çıkmaza düştüklerinde onlara yol gösteren mânevî sultanlardandı. Eserlerinde mârifetullahı ilimler dairesinin merkezine alır. Tasavvuf, tefsir, hadis, fıkıh, tarih, ilm-i havâs gibi çok geniş bir alanda yazmış olduğu yüzlerce eserinin hareket noktası hep “mârifetullah”tır. “Hikmet müminin malıdır, onu gördüğü yerde alır” hükmünce eski bilgelerin fikirlerinden de istifade eder. Hatta bazı filozofların dinsiz olduğu yolundaki iddialara karşı, “Bir kimsenin dininin olmaması onun her söylediğinin yanlış olmasını gerektirmez” cevabını verir. 16 Kasım 1240 da Şam’da vefat eder. Mezarı zamanla harap bir hâle gelmiş iken, Yavuz Sultan Selim Hân tarafından bölgenin fethini müteakip kabristanı yeniden ortaya çıkarır. Yanına cami ile tekke inşa ederek kabrinin üzerine türbe yaptırdı. Vefatının 779. Yılında rahmetle anıyoruz.
FARUK NAFİZ ÇAMLIBEL
(d.8 Mayıs 1898 – ö. 8 Kasım 1973)
8 Mayıs 1898'de İstanbul'da doğdu. Tıb eğitimini yarım bıraktı. Kayseri İstanbul ve Ankara’da liselerde ve öğretmen okullarında edebiyat dersleri verdi. 1946 da Demokrat Parti’den İstanbul Milletvekili seçildi. 27 Mayıs 1960 ihtilalında tutuklandı. Yassıada ve Kayseri’de 16 ay hapis yattı. Hecenin 5 şairi diye bilinen şairlerdendir. İlk şiirlerini aruz vezniyle yazmış, sonra hece veznine dönmüştür. Dili, tekniği ve romantik İstanbullu kişiliğiyle eserleriyle Türkçenin gelişmesine büyük katkı sağlamıştır. Milli edebiyat akımına verdiği güçle kendisinden sonra gelen kuşaktaki birçok şairi etkiledi.
Eserlerinde çoğunlukla Anadolu insanının duygularını işledi. “Şarkın Sultanları”, “Dinle Neyden”, “Bir Ömür Böyle Geçti” gibi çok sayıda yayınlanmış eseri yanında; “Han Duvarları”’nın yeri çok ayrıdır. Kitaba ismini verdiği bu şiirinin unutulmaz mısralarında üstat, Maraşlı Şeyhoğlu Satılmış’ı anlatır: “Garibim namıma kerem diyorlar/Aslı’mı el almış harem diyorlar/Hastayım derdime verem diyorlar/Maraşlı Şeyhoğlu Satılmış’ım ben” Yassıada’da tutuklu iken yaşadığı baskıyı ise “Zindan Duvarları” adlı bir şiirinde anlatır. Eşinin ani ölümü ardından 8 Kasım 1973 günü çıktığı Akdeniz gezisinde gemide hayatını kaybetti. Vefatının 46. Yılında rahmetle anıyoruz.
MEHMET ZAHİD KOTKU
(d.30 Eylül 1897 – ö. 13 Kasım 1980)
Türk İslam âlimi, yazar, din adamı, Nakşibendî Şeyhi, Mehmed Zahid Kotku; 126 yıl önce Miladi 1897'de 30 Eylül de ( Hicri 30 Muharrem 1315) Bursa'da doğdu. Ailesi, Kafkasya'dan Osmanlı-Rus Harbi sonrasında Anadolu'ya 1897`de göç eden Müslümanlarla geldi. Bursa'ya geldiğinde henüz 16 yaşındaydı. Suriye cephesinde uzun yıllar askerlik yaptı. Asker dönüşünde, İstanbul'da Gümüşhanevi Dergahında Ömer Ziyaüddin ed-Dağıstanî'nin öğrencisi oldu. Çeşitli yerlerde imamlık ve hatiplik yaptı. Tekke, zaviye ve türbelerin kapatılmasından sonra Bursa'ya döndü ve 1952 yılına kadar orada kaldı. İstanbul'a döndükten sonra çeşitli camilerde ve son olarak İskenderpaşa Camii'nde imamlık ve hatiplik yapmaya başladı.
Çevresince çok sevilen ve vaazları ilgiyle izlenen, ilim ve irfan sahibi bir din adamı olarak geniş bir seven kitlesi vardı. Allah’ın rızasını kazanmayı kendine düstur kabul etmişti. Nasihatlerinde “Ne dervişlikte, ne şeyhlikte, ne imamlıkta iş yok; iş Allah’ın rızasını kazanabilmekte, Aş Allah’a kul olabilmekte!” derdi. 1979 yılında kalmak için gittiği Hicaz'dan 1980 yılında ağır hastalıkları sebebiyle geri döndü, 13 Kasım 1980'de Hakka yürüdü. Cenazesi çok sayıda seveninin iştirakiyle Süleymaniye Camii haziresine defnedildi. Tasavvufî Ahlâk, Ehl-i Sünnet Akaidi Ana Baba Hakları Hadislerle Nasihatler Nefsin Terbiyesi, yayınlanmış eserlerinden bazılarıdır. Vefatının 39. Senesinde rahmetle anıyoruz.