Kurtuluş Savaşı sonrası ülkemizden ayrılan birçok Hıristiyan’ın aslında Türk olduğuna inananlardanım. Bunların çoğunluğu Türkçeden başka dil bilmezlerdi. Bugün bile kentimize konuk olarak gelen Ermenilerin büyük çoğunluğu Maraş ağzı ile Türkçe konuşmaktadır. Maraş’tan ayrılanların aradan yüz yıl geçmesine karşın torunları özgün bir biçimde Türkçe konuşabiliyorsa biraz düşünmemiz gerekecektir. Ayrıca Maraş savunmasında Ermenilerin büyük bir bölümünün savaşa katılmamış olması üstelik savaş sonrasında da iki yıl burada yaşamış olmaları düşüncemizi doğrulamaktadır. Batılılar bugün bile olayları salt çıkar açısından düşünmektedirler. Bunun için kitleleri birbirlerine kırdırmakta bir sakınca görmemektedirler. Kurtuluş Savaşımızdaki başarımızın özünde bu toprakların aşıladığı kardeşlik duygusu bize o büyük utkuyu getirmiştir. Bugün Güneydoğu Anadolu’dan göç etmek zorunda kalanlar Irak’ta, İran’da ya da Suriye’de akrabaları olduğu halde oralara gitmemişlerdir. Onların tercihi terörün, anarşinin olmadığı ya da görece olarak daha az olduğu Anadolu içleri olmuştur. Demek ki gerçek bir güveni bağlı olduğumuz bu yurt köşelerinde bulmuşlardır. Maraş’ta Yahudiler Ekmekçi ve Kurtuluş Mahallelerinde otururlardı. Eski bir sayımda toplam sayılarının 368 olduğu yazılıdır. 1957-1960 yılları arasındaki sayıları 100’ü bulmayacak denli azdı. İki kişinin boynuna asılı tabla ile gezici satıcılık yaptığını anımsıyorum. Onun dışındakiler ortalama Maraşlılardan daha varlıklı idiler. Aralarında kavga ettiklerini görmedim. Türklerle yaptıkları kavgalarda da kavgayı onların başlattığını hiç anımsamıyorum. Benim tanıdıklarım 1963’e değin İsrail’e taşındı. Daha önce de 30 dolayında ailenin İsrail’e göç ettiğini duymuştum. Burada bıraktıkları malları değerinde satarak komşularla helalleşerek gittiler. Maraş’tan İsrail’e son gidenin haham olduğunu anımsıyorum. Bugün bile İsrail’e göç eden Yahudilerden her yıl on beş yirmi kişi gelir ve burada konaklar. Bunlar benim yaşlarda olan komşularımızdır. Giderek bu gelmelerin azalacağını belki de sona ereceğini düşünmekteyim. Kent merkezi ve bölgemizin çoğunluğu Oğuzların Bayat boyu Türkmenlerindendir. Maraşlılar eski yaşamlarını burada da sürdürmüşlerdir. Konargöçerliği bir yaşam biçimi olarak olabildiğince sürdürmüşlerdir. Bizim çoğunu Aydınlı diye tanımladığımız hep göçer olarak yaşayanlar artık kalmamıştır. Bizdeki Aydınlıların büyük bir çoğunluğunun İzmir Ödemiş’ten geldiği söylenir. Bunlar Saçıkara oymağına bağlı Mulla Ali ve Kelebekli obasına bağlı Yörüklerdir. Osmanlıda Aydın ilinin geniş bir alanı kapsadığı ve merkezinin de İzmir olduğu düşünülürse onlara Aydınlı demek de yanlış değildir. Eskiden, kışın güneyde köylerde yaşayan birçok vatandaşımız baharla birlikte yaylara göçer kışa değin orada kalırdı. Az bir kısmı ise yaz kış yaylada kalırdı. Ahırdağı, Engizek çadırlarla dolardı. Buralara Kilis’ten ve Gaziantep’ten bile gelen sağmalcılar olurdu. Onlara yöre halkı Antepelli derdi. Bugün bile bu dağlar, bu dağların koyakları yazları besicilerle doludur. Ama sayıca azalmışlardır. Üstelik uzak yerlerden gelenler pek yoktur. Bu yaylaları artık yakın köylerin besicileri doldurmaktadır. Kentlilerin çoğunluğu kışın kentte yaşar, yazın yaylaya göçerdi. Bugün bile durum böyledir. Eskiden kentlinin yaylaya çıkışı yazın kavurucu sıcağından kaçmaktan daha çok üretim için yapılırdı. Bugün kentlinin yaylaya çıkışı daha çok yazın sıcağından kaçmak içindir. Üretim ikinci, üçüncü sıraya gerilemiştir. Maraşaltı, Türkoğlu ve Pazarcık ovaları işlenir, sulanır olduktan sonra ova köylüleri yaylacılıktan yavaş yavaş soğumuştur. Ovada daha kolay varsıllaşmışlar, küçükbaş hayvancılığı bırakmışlardır. Bunu terör korkusu da körüklemiştir. Kahramanmaraş’a çok değişik bölgelerden gelen olduğu gibi yöreden çok değişik yerlere giden, öylelikle değişik yerlerin kültürünü bu bölgeye taşıyanlar da az değildir. Kore savaşı gibi değişik bölgelerde savaşan ya da başta Almanya gibi Avrupa ülkelerinde ya da hiç umulmadık yerler olan Uzakdoğu, Afrika, Amerika Japonya ya da Türkistan gibi pek değişik ülkelerde çalışanlar. Çok değişik iklim ve bitki örtüsünün bulunduğu bir bölgede çok çeşitli bir insan yapısıyla iç içe yaşadıktan sonra geri dönenler. Dönerken bir kısmının değişik soydan kişilerle yaptığı evlilikler Kahramanmaraş’ın kültürüne çok etki etmiştir. Bütün bunlara karşın Kahramanmaraş büyüklüğünde az karışmış bir kent ya da bir il bulmakta zorlanırsınız. Son yapılan istatistiklere göre Türkiye’de doğduğu ilde ikamet etme oranı yüzde doksanın üstündedir. Buna göre de bu ölçüte göre iller arasında birinci sırada yer almaktadır. Maraş Kent merkezi kendi göçünün büyük bir kısmını kendi köylerinden almıştır. Onun için özgün bir kültür arayanların Kahramanmaraş örneğini iyi değerlendirmesi gerekir. Hemen her kültürden etkilenmiş ama çoğunlukla kendi kültürünü yaşatmış bir kenttir, bir ildir Kahramanmaraş. Burada neler olmaz neler bulunmaz. Kurtuluş Savaşına değin ilimizde Ermeniler ve Yahudiler de bizimle birlikte yaşarlarmış. Ama ülkemiz işgal edilmek istendiğinde Ermenilerin bir bölümü işgalcilere işbirlikçi olmuşlar. Onların askeri olarak eski komşularına saldırmışlar. İşgalciler yenilip yurdumuzdan çekildiğinde Ermeni çeteleri de buraları bırakıp gitmiş. Geride kalanlar da iki yıl sonra akrabalarının yaptıklarından utanarak göçüp gitmişler yaban ellere. Yahudiler ise Kurtuluş Savaşında yan tutmamışlar, bu savaş bizim savaşımız değil, diyerek kabuklarına çekilmişler. Sonraları İsrail Devleti kurulunca bir kısmı İsrail’e gitmiş. Benim ilkokulu okuduğum sıralarda elli dolayında Yahudi evi vardı Maraş’ta. Dahası ilkokulda Hayim ve Suzan adında iki tane Yahudi sınıf arkadaşım vardı. Bizim gibi yerler, bizim gibi içerler, bizim gibi davranırlardı. İlkokul dördüncü sınıfa geldiğimde onların din derslerine girmediğini görünce anladım Yahudi olduklarını. Yahudilerin çoğunluğu bezirgandı. İçlerinden iki tane kuyumcu, bir tane de aktar tanıyorum. Yahudiler Turan Mahallesi ile Kurtuluş Mahallesinin kesiştiği yerde otururlardı. Bunların oturduğu semte Yahudi Mahallesi derdik. Ağırlıklı olarak oturdukları sokağın o zamanki adı Anılır Sokak idi. Bir evin alt katında Havraları vardı. O Havraların varlığını cenaze törenleri yapmalarından anımsıyorum. Alışık olmadığımız bir dilden söyledikleri ilahileri beni çocukken hep ürkütmüştür. Analarımız oralarda iğneli beşik olduğunu söyleyerek bizi korkuturlardı. Biz de o ilahi seslerini iğneli beşiğe konmuş çocukların ağlaması sanırdık. Bir Hahamı vardı Yahudilerin. Yahudilerin çoğu inançlarına sıkı sıkıya bağlıydı. Bu nedenle Haham daha da önemli bir adam olup çıkıyordu. Onların da bizim gibi sünnet olduklarını çok sonra öğrendim. Onlar da bizim gibi hayvanlarını boğazlayarak ete dönüştürüyorlardı. Şimdi İsrail’de öyle midir bilmiyorum ama burada Yahudilerde hayvan boğazlama işini hep Haham yapardı. Bunun karşılığında da para alırdı. Büyükbaş ve küçükbaş hayvanların kesim bedeli ne idi bilmiyorum ama Haham tavuk kesimi için yirmi beş kuruş alırdı. Ördek, kaz ve hindi kesimi için elli kuruş. Hahamın Çarşıbaşı’nda bakkal dükkanına benzer bir dükkanı vardı. Dükkanda ayrıca ayakkabı, şapka gibi değişik eşyalar da satardı. Yahudi çocukları boğazlatmak istedikleri kümes hayvanını Hahama getirir, o da orada çalardı bıçağı. Sonuçta Yahudi çocukları bu hayvanın kanını yola damlata damlata eve götürürlerdi. Haham iyi bir din adamı olmalı ki Çarşıbaşı esnafı ivedi durumlarda ondan İslami olarak danışmanlık isterdi. Haham Efendi bu durumda İslami olarak ne yapmamız gerekir, gibi sorular sorarlar o da, İslami hüküm şöyledir, derdi. Hafız Ali Hocanın varlığında onun böyle fetva verebilmesi çok ilginçtir. Haham Maraş’tan en son ayrılan Yahudi’dir. Çarşıbaşı esnafı Hahamı çok severdi. Ona İsrail’e gitmemesi için çok dil döktüler. Kendisi hiç evlenmemişti, pek kimsesi yoktu. En son o ayrıldığına göre Maraş’ta kalmayı da epey düşünmüş olabilir.