Ahmet Kolutek, içinde yaşadığımız toplumun derdiyle dertlenen, kaygılı, babacan ve nezâket sahibi bir değerli büyüğümüz.

Zaman çerçevesi içerisinde, insan; “Bir damla kan, bin defa kaygı” içinde yaşayan sancılı varlığın ismi.

İnsan; akıl, kalp, zevk ve ruhtan mürekkep bir varlık… Kitapla aklını, hikmetle kalbini, sanat ve kültürle zevkini terbiye eder, sonra ruha ulaşır, bu ulaşma, hudutsuz bir bilgi evreninin içine girdirir… Artık epistemolojik olarak insan; ‘bilge insandır…’

Şairin “Son gün olmasın dostum, çelengim, top arabam! / Alıp beni götürsün, tam dört inanmış adam…/” mısraında olduğu gibi ‘inanmak…’ ‘inananla yola çıkmak…’ ‘tabutunu dahi inanana’ emanet etmek…’

İnanabilmek mühimdir dostlar! “İnan da isterse bir oduna inan...” diyen büyük insan, inanabilme keyfiyetini hayatın merkezine alarak insan için bir varoluş dairesi çizmektedir. Ahmet Kolutek ağabeyde de gördüğüm gerçek tam da bu: “İnanan, inandığı için sahada olan, kimi zaman haykıran, gerçek budur…’ diyebilen…

Vicdanın sesiyle konuşmayan her aydın karanlığa çağırır insanlığı…

Bütün acılığın içinde gerçekleri kucaklamaya davranmadıkça, özlediğimiz hakikat iklimine kavuşmanın yolu bulunamaz. Bu bakımdan hiçbir arabuluculuğa ve hatır için fazilet uyduruculuğuna yanaşmaksızın ortaya atacağımız düşünceler kimseye girân gelmemelidir. Herşeyde olduğu gibi, tüm şahıs değerlendirmelerimizde de hak ve hakikat payından en büyük hisseyi almak, her şeyi ve onu en çok takdir etmeye yarar.

Doğu cemiyetleri yaklaşık 1,5 asırdır hakikat merkezinden uzaklaşmıştır.

Ampirizm denilen ‘Laboratuvar gerçekliğinden’ habersiz, hatta ve hatta kimi zaman bu gerçekliği yok saymaya kadar giden keyfi durum bizi birçok belânın içine çekmektedir. Sosyolojik, Ekonomik, Psikolojik gel-gitlerimizin tamamının altında yatan gerçeklik burada: Laboratuvar gerçekliğine ulaşamamak…

Hatır-Gönül ilişkisiyle birbirimizi pohpohlamak, gerçeklerle hesaplaşamamak, ütopik minik dünya içinde gerçeklerden bağımsız birer hayal gibi yaşamak… Hayal kavramı gerçekten kopmadığı takdirde güzeldir, gerçekten kopan hayal insanı hikâyeleştirir. Tam burada Ahmet Kolutek’te gördüğüm bir özelliği paylaşayım: O diyor ki: “Gerçekleri merkezimize alalım Metin Bey, realite ne ise onu görelim, yaşayalım ve ona göre sistem kuralım…’

Yerel ve gelişememiş toplumlara bir bela gibi bulaşan hastalık var: “Grupçuluk, Benden’cilik, Benim Takımcılık…’ ‘Ya bendensin, ya onlardan…’ ‘Ben’den değilsen hiçbir değerin yoktur, benim takımdansan niteliğe kaliteye gerek yok…’ Bu ve buna benzer taşra düşünceler… Böylesi yaklaşımları ‘Tevrat’ın Öğretileri’ kabul edebiliriz. Çünkü Tevrat; kendi kavminden başkasını ‘goyim’ yani ‘hayvandan aşağı’ kabul eder.

Ahmet Kolutek Bey, grupçuluğa karşı… Kalite diyenlerden, niteliği vurgulayıp değere kıymet verenlerden…

Bu şehir, bu ülke, bu vatan için… Hatta tüm insanlığa bilgi ihraç edebilmemiz için nitelik, nitelik, nitelik… Ve kalite ve dahi değer… Bu kavramları başa almadığımız takdirde Hazreti Peygamber’in deyimiyle; “kendi kıyametimizi koparırız…’

KÜLTÜRÜ OLMAYAN DEVLET YIKILIR

Böyle söyledi sohbet esnasında Ahmet Kolutek

“Kültürü Olmayan Devlet Yıkılır…”

Türk tarihine baktığımız zaman ‘Kültür ve Tarih’in içiçe girdiğini görürüz, İslam öncesi ve sonrası Türk tarihi, aynı zamanda Türk Kültürüdür. Kültür kelimesini edebiyat kelimesine nazaran daha geniş bir manada inceleyen Mehmet Kaplan şöyle diyor: “Kültür kelimesi edebiyat kelimesine nazaran daha geniş bir mana taşır. Edebiyat dışında bütün güzel sanatlar, resim, musiki, dans, heykel, mimarî, ilh. Kültür sahasına girdiği gibi, güzel sanatların dışında insanoğlunun elinden çıkma eşya, yiyecek, içecek, elbise, silâh, âlet vesaire de kültür sahasına girerler.”

Ziya Gökalp, Türkçülüğün Esasları adlı kitabında, kültürün önemini anlatırken, bir Fransız yazarının fikrine dayanarak şöyle der:

“Rostand adlı bir Fransız filozofu diyor ki: Bir kumandan için karşısındaki düşman ordusunun ne kadar askeri, ne kadar silâh ve mühimmatı olduğunu bilmek çok faydalıdır, fakat onun için bunlardan çok daha faydalı bir şey vardır ki, o da karşısındaki düşman ordusunun felsefesini bilmektir.”

İbn-i Arabi’nin “küfrün kaynağını bilmeyen gerçek iman edemez…’ sözünün Batı düşüncesini aktarımıdır Rostand’ın söylemi…

KÜLTÜR TERBİYE EDER

Ahmet Kolutek ile söyleşmemiz esnasında “Kültür, terbiye eder…’ diyerek “Medeni olmanın şartı kültürlü olmaktır…” diyerek kültürü medeniyet ile aynı yerde ele aldı. Çünkü kültür denilince sadece dil ve edebiyat değil, musiki, resim, dans, mimarî gibi sanatlar da söz konusudur. Kültür dediğimizde sadece bunlar değil, aile ve hukuk sistemleriyle çalışma tarzı, üretim, tüketim, ulaşım şekilleri de kast olunuyor. Meşhur Amerikan sosyal antropoloji uzmanı Margaret Mead, kültür kavramına, tabiatın dışında bir milletin hayatına şekil veren maddi ve manevi her şeyi sokuyor.

TARİH KÜLTÜR VE TURİZM PLATFORMU ÇALIŞMA ALANLARI

Platform, Tarih, Kültür, Turizm gibi ana alanların içinde çalışmalar yapıyor. Bunlardan bazıları şöyle;

-Şair-yazar Bahaettin Karakoç’un nesirlerinin kitaplaştırılması, yaşayan şairimizin hayat belgeselinin hazırlanması.

-Adeta ikinci Ömer Seyfettin olan hikâyecimiz Şevket Bulut’un doktora tezi olarak verilmesi.

-Maraş şivesinin, ses tonlamalarının kayıt altına alınması.

-Türk dünyasının kültürel varlığının önde gelen unsurlarından âşıklık geleneği üzerine çalışmalar.

-Kahramanmaraş’taki tarihi, kültürel, kentsel, mirasımızın ve doğa güzelliklerimizin korunması yolunda çalışmalar yürütmek.

-1895 Zeytun Ermeni isyanlarında, katliama uğrayanların tespiti ve bağlamda çalışmalar yapmak.