Psikolojik sınırlarımız, çocukluk dönemimizden yetişkinliğimize kadar devam eder. Anne ve babamızın yetiştirme tarzı ile sınırlarımız oluşur. Ebeveynlerimiz, bir davranışın doğru ya da yanlış olduğunu çok katı ve çok esnek bir tutumla öğretirse, seçimlerimiz ve sınırlarımız bu şekilde oluşmaya başlar. 0-18 yaş aralığında ailemizin kurallarına göre şekilleniriz. 18 yaş sonrası farklı inançlara sahip olduğumuzu idrak etmeye başlarız. Ailemizin sınırlarından uzaklaşır ve kendi sınırlarımızı oluşturmaya başlarız.
Kendi doğrularımız, kurallarımız ve inanışlarımız ailemizin doğrularıyla çatışır. Bu belirli bir dönemde olur ve normaldir. Ailemiz, kendimizin bir insan olduğunu bize hatırlatır ve fikirlerimize saygı duyarsa bu çatışma daha az zararla atlatılır. Katı tutumlu ailelerde bu mümkün değildir. Kişinin doğruları kabul görmez. Bir kalıba sığdırılmaya çalışılır. Dolasıyla sağlıklı sınırlar çizilemez.
Çok baskı altında büyümüş çocuklar, suskunluğu benimser. Sınırları oluşamaz. Herkese “evet” der. Kendi doğrularıyla büyümeye fırsatı olmamıştır. Annesi ve babasının sınırları kopyası olmuştur. Kendi olmaya izin verilmemiştir. En esareti de budur ya, insan bu baskıları diri diri omuzlarında taşır. Bu yükler, her dakika üzerindedir bilmez.
Çok baskı altında büyümüş çocuklar olduğu gibi kabul göremezler. Sürekli kendilerini kanıtlama çabasına girerler. Zaman geçer, hala yerinde sayar. Çok esnek sınırlar içinde büyüyen çocuklar da sınır koymayı öğrenemez. Bunu ortası yok mu? Var tabi ki. Bilinçli ebeveynler, çocuklarının duygusal ihtiyaçlarına cevap verirler. Çocuklarının her yaş döneminde fikirlerine saygı duyar ve çocuklarının önemli kararlarına destek verirler.
Gelişim dönemlerimiz iyi ki var. Yaş ilerledikçe aydınlanıyormuş gibi oluverirsiniz. “Bir dakika, nasıl yanı!” demeye başladığınız, ailenizin doğru ve yanlışlarını gördüğünüz dönemdir. Varlık hiç susmaz. Görür, duyar ve hisseder. Kişinin ruhu kalıplara sığamayacak kadar geniştir. Bir doğrunun size uymadığını anlarsınız ve karşı çıkarsınız. Ya da benzer doğruları benimsersiniz. Size uyanı alır, uymayanı almazsınız.
Psikolojik sağlamlığı iyi olan bireyler, kendi fikirlerine hayat boyu sahip çıkabilirler. Sınırları başkalarına göre değişmez. Vereceği önemli bir karar da kendilerine sorarlar. Tabi ki başkalarından fikir alırlar fakat sonunda kendi kararlarını verirler. Kendi değerimiz bu doğrultu da gelişmeye başlar. Ne yaşarsak yaşayalım- isterse fırtınalar, boranlar gelsin çalsın kapımızı- sınırlarımız kale gibi sağlam olmaya devam eder.
İnsanı insan yapan, kendine özgü halidir. Ancak, öyle hayatlar dinledim ki; yaşadım mı öldüm mü anlayamadım diyebilecek kadar kimliklerinden habersiz insanlar hala var. Ömür Göksel’in şarkısını hatırlattı bana: “Ah ile vah ile geçti ömrüm, Yaşadım mı öldüm mü anlayamadım.”
Artık, kimliksiz ve sınırları oluşmayan yaşamdan çıkmaya ihtiyacımız var. Zira, zaman akıp gidiyor. Ağımıza bir parmak bal çalmaksa ömür, bunun hakkını vermeye ihtiyacımız var. Haftaya kale gibi sağlam sınırlarımızı nasıl oluşturacağımız üzerinde yazıyor olacağım. Sağlıkla kalın. Hayırlı Ramazanlar.