Dertler sarıyor her bir yanımızı. Dertli olmaya alışkın değildik sanki önceden. Ya da dertliydik ama bu kadar dile getirmiyorduk ruh halimizi. Ne oldu da insan dertliyim demeye başladı? Dertsiz insan göremez olduk neredeyse. Kederler insanı benliğinden uzaklaştırmaya mı başladı yoksa benliğine yakınlaştırmaya mı? Aslında bu sorunun cevabı dertlenmeyi nasıl algıladığımıza bağlı. Şu modern çağdan önce kederimizi; türkülerimiz, şiirlerimiz, yazılarımız ve şarkılarımızla ifade ederdik. Belki bu bize candan gelirdi. Başkasının yazdığı şarkılardaki keder ruhumuzu beslerdi. Bunlarla derdimize yakınlaşır derman arardık. Niyazi Mısri’nin muhteşem beyitinde: “Dermân arardım derdime derdim bana dermân imiş, delil sorardım aslıma aslım bana delilmiş.” Yazdığı gibi belki de derdimizin aslını bizden olan şeylerde yani kültürümüzde aradık. Yeri geldi Neşet Ertaş’ın türkülerinde deva bulduk: “ Ah yalan dünya, yalandan yüzüme gülen dünya…”, " Dert bilmeyen, dert kıymetini bilemez.” Aşık Veysel’in dizelerinde kendimizi bulduk. Kim bilir ne çok kendimizi bulduğumuz zamanlar geçirdik şu güzelim şarkılarımızda. Oysa şimdi dertlerimizi paylaşsak da derman bulamıyoruz. Belki de derman bulduğumuz şeyler nesneler oldu. Mesela; telefonlara sardık. Artık bir telefonun titreşimi ve mesaj sesi bizi mutlu ediyor. Telefonsuz yaşayamıyoruz. Yalnızlığımızı facebook, twitter, snapchat, instagram… gibi şeylerle unutmaya çalışıyoruz. Yüreğimize dokunamıyoruz artık. Telefonların ve bilgisayarların bizi mutlu edeceği algısını taşıyoruz ama yanılıyoruz. Nesnelerle de bağ kurarız ama gönlümüze candan dokunabilir mi? Artık günümüzde nesneler özellikle elektronik aletler bizi hissizleştirmeye başladı. Donuklaştık. Dertlerimiz kapsama alanı dışında. Derdine dönemiyor ki insan selfie çekilmekten ve paylaşım yapmaktan. Cazibeye kapılmışçasına gidiyoruz. Sonra fark edemiyoruz yalnızlığımız ne denli büyümüş. Oysa ki insan sevilmek istiyor, değer görmek istiyor ve can’a dokunmak istiyor. Bu isteklerimize bağ kuran şarkılarımıza yani özümüze dönmek istiyor. Yanılsamalar değişebilir. Elektronik aletlerin bizi mutlu etmeyeceği gerçeğini kendimizle bağ kurarak değiştirebiliriz. Kendimize merhamet edersek kendimize dönüşümüz kolaylaşabilir. Bir gün internete düşkünlüğümüz de azalacak bundan eminim çünkü insan hep canlı kalmak ve kendisiyle bağ kurmak isteyen bir varlık. Elektronik aletlerde sıradanlaşacak. İnsan içindeki boşluğu yeniden 21.yy’dan önceki dönemlerde ki gibi kendiyle bağ kurduğu şeylere yönelecek. Derdimin dermanı telefonlardaki mesaj sesleri olmayacak. Hepinizin kendi evine döneceği günler diliyorum.