Dinimiz âlime çokönem vermiştir. Âlimin kıymeti ile ilgili birçok ayet ve hadisler mevcuttur. İslamiyet’iayakta tutmasına vesile olan âlimler ve onların mum ışığında yazdığı fıkıhkitaplarıdır.

    Ayet-i kerimede, “Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?” ve Hadis-i şerifte de,”âlimler doğruyolu gösteren kılavuzlardır.”buyrulmuştur.

   Dinin dört kaynağıvardır. Kitap(Kuran-ı kerim),Sünnet ( Hadis-i şerif), İcma, kıyas dır. Dördüncükaynak olan kıyastan mezhepler çıkmıştır. Müctehit âlimler, ömürlerini buuğurda harcayarak, Dinin açık olmayan emirlerini açıklayarak, dinde kolaylıklarsağlamışlardır. İslamiyet’in 14 asırdır, bozulmadan, değiştirilmeden bizeulaşmasında mezheplerin ve âlimlerin çok büyük katkıları olmuştur. Bu anayoldan ayrılmakta çok zordur. Çünkü mezhepsizlik, dinsizliğe köprüdür.Günümüzde olduğu gibi, alimleri, mezhepleri ve sünneti inkar etmek, reddetmekleyanlışlığa düşülmemelidir. Din düşmanlarının oyununa gelmemelidir.

   İnsan bildiğininâlimi, bilmediğinin de talibi olmalıdır. Bildiğini yeterli görmemeli, bilgisinebilgi katmalıdır.

  Alim, bilen, ilmiarttıkça görüş açısı büyüyen, bildiklerinin doğruluğunu devamlı tetkik edendir.Hadis-i şeriflerde;Meth edilen binlerce İslam alimi vardır “Alimin uykusuibadettir.”  “Kıyamet günü, aliminmürekkebi, şehitlerin kanından ağır gelir.” “Alimler Peygamberlerinvarisleridir.” “Alimler gökteki yıldızlar gibidir” Hadisleri mevcuttur. Neyazıktır ki bugün İslâm alimlerinin kütüphane dolusu eserleri, okunmayarak raflardatozlanmaya terk edilmiştir.

  İlim, alimle beraberbulunursa herkes ondan istifade eder. Alimin olmadığı ve kitaplarındangereğince faydalanılmadığı takdirde ilimden söz edilemez. Âlimin ve ilminolmadığı toplumlarda, peşin hükümler, hurafeler, batıl inançlar hüküm sürer.

   Milletlere istikametveren bu bilgiler, alimler tarafından yazılı eserler(kitap) yoluyla günümüzekadar gelmiştir. Bu eserler, ana kaynaklar bilinmeli  ,alimler tanınmalı ve eserlerinden istifadeedilmelidir.

   YILDIRIM BAYEZİD'İN ÂLİMLERE HÜRMETİ

Yıldırım Bayezid Han’ın oğlu MusaÇelebi, çocukluğunda da çok zeki ve haşarı idi. Gönderildiği mektepte,arkadaşları ve bilhassa hocası, ondan çok çekiyorlardı. Bir gün hocasıdayanamadı ve onu dövdü. Küçük Musa, akşam ağlayarak eve geldi ve babası SultanYıldırım Bayezid’e: “Sizin gibi bir sultanın oğlunun darb edilmesi layıkmıdır?” Dedi. Bunun üzerine Sultan Bayezid: “Demek bir Sultanın oğlunu dövdü,öyleyse yarın ben de mektebe geleyim de hocaya bunun hesabını sorayım,”cevabını verdi. Oğlunu gönderdikten sonra mektebe gitti ve hocası ilegörüşerek, talimatları verdi.

   Ertesi gün YıldırımBayezid Han, oğlu ile beraber mektebe gitti. Daha sınıfın kapısından içerigirerken, hocası onu gördü. Sultanım, şimdi derse başlayacağım, lütfen dışarıçıkın, dedi. Padişah: Sen benim oğlumu dövmüşsün, buna nasıl cür’et ettin?Dedi. Hoca, daha önceden aldığı talimat gereği: Burada benim yaptığım hiçbiricraata kimse müdahale edemez. Sultan dahi olsa, dedi ve eline bir sopa alarakpadişahı kovalamaya başladı. Sultan kaçarak sopa yemekten kurtuldu. Bumanzarayı gören Musa Çelebi, korkudan ne yapacağını bilemedi. Akşam eve gelenküçük Musa, sessizce bir köşeye sindi. Babası sultan Bayezid: Aman oğlum, seninhocan yavuz bir kişi imiş. Sakın bir daha karşı gelme. Neredeyse beni biledövecekti, dedi. Musa Çelebi de bundan sonra iyi bir talebe oldu.

FÂTİH’İN İLME VE ULEMÂYA VERDİĞİ KIYMET

      Sultân Fâtih Mehmed Hân Tebriz hükümdarıUzun Hasan’dan meşhur astronomi ve matematik âlimi, Ali Kuşçu ’yu istiyor. UluğBey’in gözde talebesi, Ali Kuşçu’nun 200 kişilik bir kafile ile Osmanlıhudutlarından giriş yaptığını Sultan Fâtih’e bildirdikleri gün, şu mealde birferman çıkarılılır: “Her vilâyet menzilinde kendilerine bin altın yol harçlığıverile...”

  Güzîde misâfir Üsküdar’a ulaştığı gün, kalabalık bir ulemâ topluluğu onukarşılar. O devrin büyük şâirlerinden vezir Ahmed Paşa da bunların arasındaidi. Uzunca müddet sohbet ettiler ve birbirlerine ısındılar. Hazret-i Fâtih,sarayında her ikisini birlikte kabul etti ve Ali Kuşçu’ya sordu: Ahmed Paşa’yınasıl buldunuz? Acem ve Arap memleketlerinde emsâli yoktur. Sultan Fâtih aldığıcevabın eksiğinı şöyle tamamladı: Moğol illerinde de dengi bulunmaz. Hele sizde bizim sarayımızda iken... Sonra şöyle devam etti: Bilir misiniz, sizesunulan harçlık şahsınıza değil ilminize (kalem ve kelâmınıza) idi.Helâlliğinden emin olunuz!..Fâtih Sultan Mehmed Hân, onu Ayasofya Medresesi’nemüderris olarak tâyin etti. Bunun yanında kendi hususî kütüphanesinin müdürlükvazifesini de verdi. Ali Kuşçu merhumun, İstanbul medreselerindeki astronomi vematematik ilimlerindeki çalışmaları neticesinde, büyük gelişmeler oldu.Derslerine İstanbul’un meşhur âlimleri de iştirak ederdi. Hatta Sultan Fâtih,vakit ve fırsat buldukça bizzat kendisi ve birçok âlimler, hep onun derslerindeyetiştiler.