Davulcu Abdal Halil Ağa.Yıl 1920. Yer Anadolu’nun kadim şehri Maraş.
Osmanlı coğrafyası uzun uğraşılardan sonra Batı’nın talanına uğramış, ayaklanmalar çıkarılıp sözde devletler kurulmuş; Türk milleti Anadolu coğrafyasına hapsedilip imha yoluna gidilmiş ve Anadolu da parçalara bölünüp istila edilmek istenmiş.
Osmanlı Devleti, son yüzyılda birçok cephede savaşmış ve yorulmuş.Devlet yaşama direncini kaybetmiş , “olana razı ”hale gelmiş.Ama millet başının çaresine bakıp işgallere baş kaldırmış.İşte bu bölgelerden biri de Maraş.
“Çaresizseniz çare sizsiniz.”deyip, İngiliz-Fransız işgaline,”Millet’i Sadıka”olan Ermenilerin isyanına,bağımsızlık hülyalarına bir “Dur !” demek için Maraşlı yüreğine ve bileğine güvenerek toprağını,onurunu koruma mücadelesine başlamış.
Dışardan bakınca ilk anda göremezsiniz o sessiz çoğrafyadaki sessiz çığlıkları.?
Analar Anadolu’da nice isimsiz kahramanlar yetiştirdi.Bugün de yarın da yetiştirmeye devam edecek. Ali Sezai Efendiler, Arslan gibi Arslan Beyler,Evliya Efendiler…..ve Abdal Halil Ağa. Nam-ı diğer Davulcu Abdal Halil Ağa. Orta Asya’dan Anadolu’ya gelmiş bir Türkmen yiğidi.
Türk’ün toyu,halayı,düğünü,şenliği,zafer kutlamaları çok olur.İşte o zaman dağlara,ovalara ve millete duyuru için ses gerek,davul gerek.İşte Abdal Halil Ağa o dervişlerden, yiğitlerden biri.Davul onun hayat arkadaşı ve geçim kaynağı.Şerefli bir meslek.
Yıl 1920.Abdal Halil Ağa’nın ülkesi ve şehri işgal edilir.Maraş’ı işgal eden sinsi İngiliz petrol için Musul’a gider ,Maraş’ı terk ederken yerine Ermenileri kullanan Fransız gelir.
Mehmed’im savaştan savaşa koşarken,yüzyıllarca kucak açtığımız, aramızda huzurla yaşayan,askere alınmayıp şehirlerin ticaretini,toprağını,zenginliğini, zanaatını elinde tutan“sadık” vatandaş Ermeni’nin din gardaşlarına zulmetmesi Abdal Halil Ağa’yı kahreder.
Yokluğun,can ve mal korkusunun zirve yaptığı bir dönem.
Türk milletinin ruh halini; onuruna,izzetine,şerefine düşkün olduğunu, ancak yakından görenler bilir.
Bu milletin her ferdinin görünen halinin içinde “hal”ler vardır.İşte o yiğitlerden biri Abdal Halil Ağa.Karşısındaki Hırlakyan.Kim bu? Şehrin hakimi ,zengini, hatta ittihatçı gafiller onu milletvekili bile yapmış.
Ermeniler, efendileri Fransızlar Maraş’ı işgal edince,eski dostları Türkleri düşman görmeye başlamış.
Efendilerinin onlara “bağımsız”lık vereceğine essahtan inanmışlar,inandırılmışlar.
Ermeniler ;en mutlu, en müreffeh yıllarını, Türklerle yaşadıklarını unutup Türklere zulmetmeye başlamış.Kişiliğini, kimliğini bulamamış, güçlü ülkeler tarafından sürekli kullanılmış ve hâlâ kullanılan zavallı bir millet.
Tüm bu olanlardan sonra Türk’ün sabrı taşmış,tahammül gücü kalmamış. Maraşlı bu esaretin altında cuma namazı kılmamış.
Arslanların arslanı Arslan Bey , bağımsızlık borazanını çalmış ve savaş başlamış.
Hırlakyan ,efendilerinden aldığı cesaretle, efendilerinin yani Fransızların Maraş’a gelişini şaşalı bir törenle karşılamak istemiş.Uşaklarından birkaçını bu törende davul çalması için Abdal Halil Ağa’ya göndermiş.
Abdal Halil Ağa, haymasında ailesiyle oturuyor.Tam da bu sıra hanımıyla geçim konusunu konuşuyor.
Hanımı Halil Ağa’ya “Halil Ağa geçim çok zorlaştı.Zat-zahra kalmadı.Bu kış günü ne yer ne içeriz.Çete savaşı başladı.Düğün dernek yok…….”derken uzaktan Ermeni atlıların sesi gelir.Abdal Halil Ağa’nın atlılara sırtı dönüktür.Halil Ağa hanımına sorar:Kim bu gelenler?”
Hanımı,Hırlakyan’ın azapları, der.
Atlılar haymaya yaklaşırlar.
Abdal Halil Ağa’nın hâlâ atlılara sırtı dönüktür. Halil Ağa önünde davuluyla meşgul.
Atlılardan biri seslenerek “Abdal Halil Ağa,bak sana Hırlakyan’ın selamını ve bir de isteğini getirdik.”
Abdal Halil Ağa “Selam Allah’ın, aldım.İsteği neymiş ola?Merak ettim.”der.
Bir atlı “Abdal Halil Ağa malum düğün yok,dernek yok.Davul çalamıyorsunuz.Bu dünya bir geçim dünyası sana iş lazım. Hırlakyan Ağam der ki , yarın Fransız kuvvetleri Antep’ten Maraş’a gelecek.Şeyhadil’de misafirleri karşılayacağız.Halil Ağa davulcularını toplasın, öğlen Şeyhadil’de olsun.Sana da bir kese altın gönderdi.Al bakalım geçimlik eder zat-zahra alırsın.”derken keseyi Halil Ağa’nın önüne atar.
Abdal Halil Ağa’nın sırtı daha atlılara dönük ve işiyle meşguldür.Ağa önüne düşen keseyi atlılara bakmadan hiddetlenerek fırlatır.
Biraz sessizlikten sonra.Atlı “Halil Ağa altını az buldun herhalde, aha sana bir kese daha.”der ve bir kese daha atar.
Abdal Halil Ağa sinirlenir,öfkeyle kalkar,o keseyi de atlıların suratına fırlatır. “Defolun gidin.Hırlakyan’a söyleyin , benim komşumun soğanının kapçığı onun altınlarından daha kıymetli.” Halil Ağa hiddetini yenemez haymada bir ileri bir geri yürür.Tekrar gelenlere dönüp; “Aç yaşarım ,başı dik yaşarım.Hırlakyan duysun,bu bir din bahsidir.Bırak iki kese altını davulumun kasnağını altınla doldursa, bu çomak bu davula vurmaz.Ben Müslüman gardaşımın bağrına çomak vurmam.” diyerek işine döner.Atlılar oradan uzaklaşır.
………………………………………………………………………….
Bize bir seslen ve bizi ayıktır be Abdal Halil Ağam!
“Bu din bahsidir davul çalmam.” dedin ya işte ora her şeyin bittiği yer.
Yüz yıl önce bunu dedin.Ne olur gel yüz defa öpeyim elinden,davulunun çomağından.Bugün de bize, Türk dünyasına ve ezilen, horlanan ümmete yüz yıl sonra tekrar tekrar seslen.
Doğu Türkistan,Myanmar, Arakan,Filistin,Suriye,Irak……kan ağlıyor.Ümmet davulunun sesini duymak istiyor.
İnanıyorum, o seslenişin sadece senin yüreğinin sesi değildi.
O ses;Türk milletinin sesidir,avazıdır; batıdan doğuya,güneyden kuzeye.
O ses;aziz milletimin onurudur,şerefidir,izzetidir,duruşudur.
O ses ;tüm zaferlerin anahtarı ,açıcısıdır.
O ses, Batı’nın baş meselesi olan Şark Meselesidir.
O ses; Doğu Türkistan’ın,Çeçenistan’ın,Açe’nin,Somali’nin,Arakan’ın,Myanmar’ın ,Kudüs’ün ve Anadolu’nun sesidir.
O ses ki; bugün insanlığa söyleyecek muştuları,sözü vardır.
O ses, Anadolu’yu yurt edinmenin bedelinin sesidir.
Çünkü;biliyoruz ki Anadolu’nun gücü, Türk dünyasının,ümmetin gücüdür.