SERDAR YAKAR
Onikişubat Belediyesi
Kültür ve Sosyal İşler Müdürü
MUHAREBENİN ONSEKİZİNCİ GÜNÜ
( 7 Şubat 1920 )
Albay Normand kuvvetleri şehre iyice yaklaşmıştı. Çeteler şehir içinde yoğunlaştığı için bu kuvvetlere yolda engel olunamadı. Yardıma gelen bu kuvvetler şehir içerisine girip buradaki birliklerle birleşirse tam bir felaket olacaktı. Bunu önlemek için Mercimektepe’de tahkimat yapılması düşünüldü. Bu iş için Cancık’taki Elbistan kuvvetleri ile Bertiz, Yenicekale çeteleri görevlendirildi.
Yörük Selim, Yüzbaşı Kamil Polat, Şube Reisi Binb. Cemil, Binb. Hasan Beylerle, Yzb. Mahmut Cancık’ta bulunuyordu. Elbistan’dan gelen Eczacı Lütfi, Bertiz ve Yenicekale ihtiyat kuvvetlerini doğu cephesindeki Kılıç Ali’nin yardımına göndermişti. Elde kalan mevcut kuvvetlerle Mercimektepe tutulacaktı.
Bu arada şehir içerisindeki çarpışmalar tüm hızıyla devam ediyordu.
Şehirde durum içler acısı idi. Yardım gelmeden evvel lehimize görünen tablo yeni durumla beraber bozulmuştu. Gelen yardım kolu düşmanı manevi yönden de takviye etmişti. Diğer taraftan halkın psikolojisi iyice bozulmuştu. Şehrin üzerinden top, bomba ve tüfek sesi eksilmiyor arada bir cephaneliklerin infilak sesleri yeri göğü inletiyordu. Kaldırılamıyan cesetler yüzünden sokaklardan geçmek neredeyse imkansız hale gelmişti. Neyse ki yılgınlık yoktu. Şehit olan kocasının yerine göreve koşan kadınlar, cephane ve posta taşıyan çocuklar verilen vazifeyi eksiksiz yerine getiriyordu.
Sivil halkın şehirden kaçma eğiliminde olduğunu gören Deli Tayyar evlerinin karşısındaki boşluğa çıkarak hem de üzerindeki elbiseleri çıkarıp don gömlek kaldıktan sonra Müslümanlara moral vermek maksadı ile “ey insanlar korkmayın, kâfirin kurşunu Müslümana işlemez” diye haykırmış, bu sesleniş Müslümanlara büyük bir moral ve cesaret vermişti.
Kadınlar ve çocuklar şehirden çıkartılıp çevre köylere dağıtılmaya başlanmıştı. Kaç kaç denilen bu olay sonucu şehir önemli ölçüde boşalmıştı.
Maraş mücadelesinin öncüsü olarak görülen Evliya Efendi, Muallim Hayrullah, Göllülü Yusuf Çavuş, Mıllış Nuri gibi kahramanların şehit olmuş olması da halkın maneviyatını bozmuştu.
Dava dergisinde Mehmet Yusuf Özbaş, Kaç kaç olayını şöyle anlatıyor;
“Albay Normand kuvvetlerinin yardıma gelmesi ile Fransız topçusunun çatısında Fransız bayrağı görmediği her yeri bombalaması sonucu Maraşlı Müslüman Türk halkı üzerinde çok büyük can kaybı ve maddi zarara sebep olmuştu. Bunun üzerine Maraş’taki bir kısım mücahitler savaşa bilfiil iştirak etmeyen kadın, çocuk ve yaşlıların şehir dışına çıkarılmasını uygun görmüşlerdi. Neticede bu düşünce fiiliyata geçmiş Maraşlıların savaşa katılma imkânı olmayan büyük bir bölümü il dışındaki köylere göç etmeye karar vermişti. Bu göç normal bir göç havasında yapılmadı. Silahsız kalabalıklar sonu belli olmayan bir sefere her türlü imkânlardan mahrum bir şekilde sevk edilmiş olduklarından Maraş halkı bu olayı kaç kaç şeklinde isimlendirmiş bu olay kara günlerimiz arasında Maraşlının hafızasına unutulmayacak şekilde işlenmiştir.”
Durumu ümitsiz görüp şehri tamamen boşaltıp yakmaktan bahsedenler, böylece düşmanın da içerde helak olacağını düşünmekte idiler.
Albay Normand kuvvetlerinin Aksu köprüsü civarında karargâh kurduğu öğrenildi. Bu haber halkı daha da üzdü. Moral bozacak başka gelişmeler de vardı. İstanbul hükümeti Maraş’ı adeta kendi kaderine terk etmişti. III. Kolordu da Maraş savaşının başlamasını siyasi ortam gereği hoş karşılamamıştı.
Fransızlar hükümet binasını askerlik dairesini ve özel daireleri şiddetli bir top ateşine tuttular. Birçok kayıp verildi. Yeni yangınlar çıktı. Halk ise direnmeyi sürdürdü.
Albay Normand 8 Şubat günü Mercimektepe’yi ele geçirip karargahını burada kurmayı planlıyordu. Buradan taarruz ederek Kışlaya kadar olan bölgeyi ele geçirip General Keret’in birlikleri ile temas sağlayacaktı.
Takviye gelen kuvvetlerin Maraş hakkındaki ilk izlenimi harabeye dönmüş bir şehirden hala yükselen alev ve dumanlardı.
Şehir bu halde iken eli silah tutan erkekler ve hatta bazı kahraman kadınlar istihkâm ve mazgallarda vazifeye azimle ve cesaretle devam ediyorlardı.
MUHAREBENİN ONDOKUZUNCU GÜNÜ
( 8 Şubat 1920 )
Maraş’tan bugün Dâhiliye Nezaretine ve III. Kolordu kumandanlığına gönderilen telgrafta şu hususlar belirtiliyordu;
“Bu 24 saat içerisinde Fransız askerleri memleketin her tarafını, hükümet, askerlik şubesi, özel idare binasını pek şiddetli bir şekilde bombaladı. Nice canlar kara toprağa serildi. Memleketin birçok yerinde yangınlar çıktı. Müslüman halk bu felaketlere aldırmayarak savunmaya devam etti. Vaziyet değişmedi. Bugün alaturka saat ile sekiz sıralarında Fransızlara İslâhiye tarafından gelen 500 kadar yardımcı imdat kuvveti ve iki adet sahra topu her nasılsa şehre bir buçuk saat uzaklığa kadar sokulmuş ve bombardımanla şehre girmeye kalkışmışsa da halk tarafından yiğitçe yapılan savunma ile durdurulmuşlardır.
Çarpışma halen sürmektedir. Şu an saat 12’ye kadar sonuç belli olmamıştır efendim.”
Batı cephesinde, düşmanın geçit yolu üzerinde bulunan Mercimektepe de doğudan gelecek düşmana karşı tahkimat yapılması düşünüldü. Cancık’taki Elbistan kuvvetleriyle Bertiz ve Yenicekale kuvvetleri Türkoğlu Mustafa Çavuş ve Nedirli kuvvetleri, karargâhtan 300 silahlı ile takviye edilerek Mercimektepe sırtlarını tutacaktı.
Bir düşman tayyaresi daha Maraş üzerinde uçarak kışlaya bazı işaretler verdi, kâğıtlar attı. Bu kâğıtlardan uçanlar toplandı. Üzerinde top resimleri ve yazılar vardı.
Aksu Köprüsü civarına karargâh kuran Albay Normand kuvvetleri iki süvari bölüğü iki piyade taburu biri uzun menzilli olmak üzere dört bataryalı toptan ibaretti.
Öğleye doğru Albay Normand birlikleri harekete geçti. Bu kuvvetlerin üzerine Yörük Selim ve Binb. Cemil Bey kuvvetleri gönderildi. Yörük Selim Bey’in bazı süvarileri kaçınca Binb. Cemil Bey de geri dönmek zorunda kaldı.
Her hangi bir engelle karşılaşmayan Albay Normand kuvvetleri şehrin girişindeki Zeytinliğe kadar ilerledi. Zeytinlikte pusu kurmuş olan Pişkin Ali Rıza kuvvetleri düşman süvarisini püskürttü. Düşman ileri harekâta devam ederek Mercimektepe’yi de işgal ettiler. Buraya bir Tabur yerleştirdiler. Arasa Hanı ve Çarşı’da bulunan kuvvetleri takviye ederek kışla ile irtibat kurmaya çalıştılar.
Düşman, Mercimektepe, Sıtma Pınarı ve Aksu köprüsüne yerleştirdiklerilen toplarla şehri dövmeye başladılar. Yoğun piyade ve Makineli tüfek ateşi ile cephelerimiz ateş altında tutuluyordu.
Düşman tüm gücü ile Batı cephesine yüklendi. Buradaki kuvvetlerimiz yoğun top ateşi yüzünden geri çekilmek zorunda kaldı. Kazma Musluğuna kadar çekildiler. Düşman bu defa ateşi kuzeye çevirdi. Burada Kılıç Ali kuvvetleri vardı. Fakat bu çeteler savaşı bırakmış yağmaya başlamıştı. Düzenleri de bozulmuştu. Yoğun top ateşi bunları Dereli köyüne çekilmeye mecbur bıraktı.
Böylece Albay Normand kuvvetleri ile General Keret kuvvetleri birleşmiş oldu. Fakat gelen bu birlik Maraş garnizonu için ne yiyecek, ne de cephane getirmişti. 24 saat içinde duruma yeniden hâkim olunamadığı takdirde Maraş’ın terk edilmesi emrini almıştı.
Gelen takviye kuvvetlerle beraber Fransız ordusu insiyatifi yeniden ele almış gibi görünüyordu. Elde edilen başarılar Fransız ve Ermeniler arasında bayram sevinci yaşatmıştı. Artık zafere kesin gözü ile bakılıyordu.
Bu arada sivil halk da kendi başının derdine düşmüştü. Cephelerin bozulması ve şehrin yanması halk üzerinde büyük bir panik havası yaratmıştı. Ümit kesilme noktasına gelinmişti. Hoca Durdu, Cığcığı, Boğazkesen, Bektutiye, Restebaiye ve Şeyh mahalleleri tamamen, Çavuşlu mahallesi ise kısmen kuşatma altına alınmıştı.
Hemen herkes umudu kesmişti. Kaç kaç devam ediyordu. Kar, tipi, soğuk dinlemeden Dereli, Kerhan, Bertiz, Pazarcık, Göksun ve Çardak’a doğru gidiyorlardı.
Aşıklıoğlu Hüseyin de kardeşinin savaşı bırakarak kaçmak üzere olduğunu haber almıştı. Savaşı bırakıp eve geldi. Gerçekten de kardeşi köylere kaçmak üzere hazırlık yapıyordu. Hemen ona seslendi;
“Sen harpten nasıl kaçarsın? Harpten kaçmak günahtır. Cezası ise ölümdür.”
Kardeşi;
“Kardeşim bu harpte yeneceğimiz meçhuldür. Düşman güçlüdür. En iyisi köylere kaçmaktır. Şehri boşaltmaktır” deyince Aşıklıoğlu Hüseyin hemen kardeşinin yakasından tutar ve duvarın önüne getirir. “Seni kendi ellerimle öldüreyim de cezanı vereyim” der. Ev halkı telaşlanır. Araya girerler. Kardeşinden kaçmayacağına dair söz alınır. Aşıklıoğlu Hüseyin de onu öldürmekten vazgeçer. Sonra da ona şöyle der;
“Şehir düşerse köy daha çabuk düşer. O bakımdan bütün gücümüzü şehirde kullanacağız. Şehri düşürmemeye çalışacağız.”
ÖNDEN GİDENLER:
SANDALZÂDE HAFIZ OSMAN EFENDİ
Millî Mücadele Kahramanı. 1883’de Maraş’ta doğdu. Babası İmam Mustafa Efendi, annesi Şerife Hanımdır. Dört kardeştirler. Kardeşlerinden biri Tevfik Efendi olup 93 Harbi diye bilinen Türk-Rus savaşında şehid olur. Diğer kardeşi Hacı Murtaza Efendi Pazarcık ilçesine yerleşir. Evlatları halen orada ikamet etmektedir. Kızkardeşi Ümmühani ise mahallede çocuk okutarak ömrünü tamamlar.
Darendeli Mahmud Nedim Hocaefendi’den Kur’an-ı Kerim dersleri alır. Hıfzını Bektutiye Medresesinde tamamlayarak “Hafız” olur. Esseyyid Muhammed Avni ve Adil İbrahim Hocaefendilerin de arasında bulunduğu medrese hocalarından da dersler alarak iyi derece ile diplomasını alır. Öncelikle hafızdır. Sarf ilmi, nahiv ilmi, mantık ilmi, fıkıh ilmi, edeb ilmi, mesani ilmi ve kelam ilmine vakıftır. Arapça ve Farsça bilir.
Bektutiye Medresesi’nde eğitimini tamamlamış olan Hafız Osman Efendi Numune-i İrfan Mektebinde öğretmen olarak göreve başlar. 1907’de başladığı bu görevini 25 Mart 1925’e kadar devam ettirecektir. Bu arada Çukuroba Camiinin de fahri imam hatibidir.
Muhittin Karakız’ın kızı Hatice Hanımla 1908’de evlenir. Bu evlilikten Mustafa Kemalettin, Mehmet ve Selahattin dünyaya gelir.
Mustafa Kemalettin İstanbul Tıp Fakültesini bitirir. Osmaniye’de Hükümet Tabibi olarak görev yapar. Mehmet ise İstanbul Üniversitesi Diş Hekimliği fakültesini bitirerek diş hekimi olmuş ve memleketinde görev yapmıştır.
Şehrin işgal edilmesi ve Bayrak olayının hemen akabinde başlayan teşkilatlanma çalışmalarında Arslan Bey ve Evliya Efendinin hemen yanında yer alır. Görev yaptığı Çukuroba Camiini cephanelik gibi kullanıp buradan çetelere ve ihtiyaç duyulan bölgelere silah sevkiyatı yapar.
Maraş halkının millî mücadeledeki kahramanlığını genel hatları ile kendisi kaleme alsa da bu notlarda şahsı ile ilgili bilgi vermez.
Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile birlikte diğer bir çok medrese kökenli hocaefendiler gibi Hafız Osman Efendi de Numune-i İrfan Mektebindeki öğretmenlik görevinden istifa ederek ayrılır. Kadıoğlu Tevfik’in Başkan olduğu belediye de Evlendirme Memuru olarak görev yapar. Bu görevinin yanı sıra belediye mezbahanesinde de kesimlerin usullere uygun olarak gerçekleşmesi için gözetmenlikte bulunur.
Yıkılacak vaziyette olan Çukuroba Camiini 1939’da yeniden inşa ettirir. Soyadı kanunu ile Sandaloğlu soyadını alır. “Sandal Hoca” diye bilinir.
1948 yılında memuriyet hizmet yılını tamamladığından emekliliğini ister. Emeklilikle birlikte tam da dinlenmeye zaman ayıracağı günlerin gelip çattığı 1951 yılında Türkiye genelinde kurulması kararlaştırılan yedi İmam Hatip mektebinin birinin de Maraş’ta açılacağı kesinlik kazanır. Dostlarının teklifi ile Hafız Osman Efendi Maraş İmam Hatip Lisesinin kurucu müdürü olarak atanır.
Sandal Hoca müdürlük görevinin yanı sıra din dersleri ve Kur’an-ı Kerim derslerinde de öğretmenlik yapar. İlk öğrencileri arasında İsmet Karaokur, Kenan Seyithanoğlu, Naci Kahraman, Hüseyin Bahar gibi isimler de vardır.
Geçici olarak İstiklal İlkokulunun bir sınıfında eğitime başlayan İmam Hatip Lisesi, Sandal Hoca ve Dayızâde Hacı Ahmet Efendi, Tevfik Kadıoğlu, Kemal Kemaloğlu gibi dostlarının gayretleri ile kendi binasına kavuşmuştur.
İmam Hatip Lisesi idarecilik ve öğretmenlik günleri Sandal Hoca’nın hayatına yeni bir anlam katar. Gençlerin eğitimi onun birinci önceliğidir. Yüzlerce öğrencinin elinden tutar. Onlara okuma sevgisi verir.
Bir taraftan da eserler kaleme alır. “Maraş’ta Saçaklızâdeler ve Eski Maraş Alimleri”ni kitaplaştırır. İmam Hatip Lisesi öğrencileri için Arapça yardımcı ders kitabı hazırlar. “Demokrasiye Hizmet” gazetesinde günlük yazılar kaleme alır. Millî mücadelede yaşananları not eder. Kuran-ı Kerim derslerine ayrı bir önem vererek dersleri zayıf olan öğrencilere sabah namazı sonrası özel dersler verir. Sohbet halkalarının aranan simasıdır.
Maraş halkı tarafından sevilir ve gönüllerde yer eder. Vefat tarihi 08 Mart 1962’dir.
Sandalzâde Hafız Osman Efendi