SERDAR YAKAR
Onikişubat Belediyesi
Kültür ve Sosyal İşler Müdürü
MUHAREBENİN ONBİRİNCİ GÜNÜ
(31 Kânunisani (Ocak) 1920)
Bugün Kuvvay-ı Milliye Tuzhanındaki düşman kuvvetlerine karşı saldırıya başladı. Düşman handaki Duyun-u Umumiye ve Ticaret Odası’nın kasalarını soyarak Bedestana çekildi. Çeteler burada büyük gayret ve fedakarlık göstererek Bedestanı almağa muvaffak oldular. Bunun üzerine düşman kuvvetlerinin bir kısmı Katolik kilisesine sığınmağa muvaffak oldu. Diğer bir kısmı ise Belediye dairesini işgal etti.
Aşağı Bedestan’a inmiş olan düşman kuvvetleri Üdürgücü Camii ile Mevlevihaneyi ateşe verdiler. Böylece Taşhan’daki, Aşağı Bedestenle Belediyeyi işgal eden düşman kuvvetleri kolayca irtibat te’sis etmiş oluyordu.
Çeteler şehrin dört bir tarafında, kendi bölgelerinde var güçleri ile savaşıyorlardı.
Çarşıbaşı semtinde Fatmalıoğlu Derviş ve kardeşi Mustafa Çavuşun evi tam donanımlı bir karargah gibi idi. Bölgedeki çetelerin iaşesi buradan karşılanıyordu.
Arasa ve Nahırönü semtinde Mitralyöz Hamdi. Makineli tüfeği ile destanlar yazmakta idi.
Acemli Mahallesi merkez olmak üzere güneye doğru tüm semtlerde Evkaf Müdürü Evliya Efendi kuvvetleri faaliyet gösteriyordu. Yanında Göllülü Yusuf Çavuş, ihtiyat zabiti Celil oğlu Ziya, Kilisli oğlu Mansur gibi yardımcıları vardı.
Amerikalı misyoner Eliott bugün için günlüğüne şunları yazmıştı;
“Her şey genelde aynı. Dün gece, bu kışın en soğuk gecesi idi. Bu gün hava biraz ılıkça. Umarım böyle kalır. Çünkü vaziyet çok kötü. Havaya da bağlı. Bundan sonra açlıktan birçok ölüm olacak. Çünkü bugün çarpışmaların onuncu günü. Adamlarımızdan bir zenci öldürüldü. Düşünün ki o Afrika’da doğdu ve bizi korurken Fransız üniforması ile öldü.”
Maraş’ta meydana gelen çarpışmalar ve yaşanılanlar III. Kolordu kumandanı Albay Selahattin Bey tarafından düzenli bir şekilde Temsil Heyetine ve XV. Kolordu’ya raporlarla bildirilmekte idi.
Olayları günü gününe takip eden XV. Kolordu komutanı Kâzım Karabekir Paşa; “Maraş ve havalisinin vukuatını kemâl-ı dikkatle takip ediyorum” demekte idi.
Darende halkı Maraş’ta zulüm gören Türklere yardım etmek amacı ile Yıldırım Taburu adı verilen bir kuvvet oluşturmuştu. Bu kuvvet Maraş’a geldi. Gürün ahalisi de Maraş’a yardım için seferber oldu. Silah ve cephane temin etmek için köylere hususi adamlar gönderildi. Bunun yanında nakdi yardım da toplandı.
Protestan Ermeni Kilisesi Papazı bu günü şöyle anlatıyordu;
“31 Ocak Cumartesi günü akşamı Türkler Katolik Kilisesine saldırdılar. Kurşun yağmuru altında Kilisenin Okulu ateşe verildi. Alevler birden yayılıp bütün şehri kapladı. Kilise’de yaklaşık 3000 Ermeni ve 500 Fransız vardı. Ermeniler büyük cesaret gösterdiler. Canları pahasına en azından Kilise binasını ve çevredeki binaları yangından korudular. Büyük bir bölümü öldürüldü. Fakat onlar büyük bir cesaretle yangını söndürmeye çalıştılar.
Fransız kuvvetleri ne yapıyor? Türklerden korkuyorlar mı? Hayır! Fransızların 6000 kişilik kuvveti topları tüfekleri ve cephanesi vardı. Her şey hazırdı. Çarpışmaya katılsalardı Türkler hemen dağılırdı. Niçin Fransızlar hiçbir şey yapmadılar. Bilmiyorum, ben Avrupalı bir diplomat değilim. Fakat bir Ermeni olarak vatanını ve halkını seven bir kişi ve din adamı olarak Fransızların, Ermenilerin Türkler tarafından yok edilmesini örtbas etmek için geldiklerine inanıyorum. Görevlerini inançla yerine getirerek bu işi tamamen bırakarak çekip gittiler.”
Ermeni papazın sitayişi Fransızlara gibi görünse de kendileri için bir özeleştiri de sayılabilir.
Zeytunlu Ermeniler de guruplar halinde çatışmalara müdahil olmak için şehre gelmeye başlamıştı. Bir kısmı General Keret ile görüşüp ondan silah ve cephane istediler. Bir kısmı da Amerikan misyonuna gidip Amerikalılardan yardım istedi.
Amerikalılar iki Ermeni gönüllüsünü Kozan’da bulunan Amerikan konsolosuna göndererek şu mesajı göndermişlerdi:
“Maraş’taki durum vahimdir. 21 Ocak’tan beri şehirde terör hüküm sürmektedir. Yüzlerce erkek, kadın ve çocuk her gün katledilmektedir. Fransızlar açıkça savunmayı tercih ettiğinden ve cephaneleri de uygun olmadığından Türkleri hiç kimse durduramaz. Tesislerimizi savunan Fransız askerlerinin bu işin üstesinden geleceği şüphelidir. Bu konuda ümidimiz kalmamıştır. Tüm yollar Türk kuvvetleri tarafından kapatılmış olduğundan yardım garantisi de yoktur. Tehdit altında olan canlı tüm Hıristiyanları kurtarmak için yapılmamış hiçbir şey bırakmadık. 20 Ocak’tan beri bayrak ve otomobillerimize defalarca ateş açıldı. Misyonumuz ateş altındadır. Yüzlerce sığınmacı vardır ve bunların çoğu yetim ve yaralıdır. Yiyecek kısıtlıdır. Arnold’ahaber verin.”
Aslında bu mesaj Amerikalıların Maraş’ta harbinde ne derece tarafsız kaldıkları gerçeğini de ortaya koymaktadır.
MUHAREBENİN ON İKİNCİ GÜNÜ
(1 Şubat 1920)
Çetelerin cesaret ve fedekârlığı neticesinde Yukarı Bedesten yakılmış, buradaki düşmanların bir kısmı Katolik kilisesine kaçmağa, bir kısmı da Belediye dairesini işğal etmeğe muvaffak olmuştu. Belediye’yi işgal edenlerle Aşağı Bedesten’deki ve Taşhan’daki düşman Mevlevihane ile Üdürgücü Camiini yakmak suretiyle birbirleri ile irtibat tesis etmişlerdi.
Düşmanın bu şekilde irtibat tesisi ve birleşerek kuvvetlenme harekâtını durdurmak için alınan tertibat üzerine Milli Kuvvetler de Kırklar Kilisesini yakarak düşmanı Arasta’ya doğru çekilmeye mecbur etti. Meyhaneler çarşısı da temamen yakıldı.
Diğer taraftan Evliya ve arkadaşları Tekke Kilisesi’ne ateş vermişti. Evliya Efendi’nin Tekke’deki eli kolu Göllülü Yusuf Çavuş’tu.
Garp cephesinde düşmanın kuvvetli bir istinadı kalmamış ve bu cephe tamamen temizlenmişti. Evliya kuvvetleri cenuba inerek Şeyhadil hanını yakmış ve oradaki düşmanı kısmen imha etmiş, kısmen de esir almıştı. İçerde Taşhan, Çarşı ve Bedesten kalmıştı. Evliya kuvvetleri buralarını da temizledikten sonra Kışlaya ve Amerikan Kolejine karşı harekete geçilecekti.
Fransızlar şehri gerek kışladan gerekse diğer merkezlerden aralıklarla bombardımana devam ediyordu. Fransız askerleri tarafından yakılan çarşının büyük kısmı tahrip olmuştu. Sokak muharebelerinde dereler cesetlerle dolmuş, Belediye Dairesi de alevler içerisinde yanmıştı.
Bahtiyar yokuşunun kuzeyine düşen Şeyh mahallesi ile Ermeni Protestan Kilisesi arasında bulunan Ermeni sığınakları Türk kuvvetleri tarafından ele geçirildi. Böylelikle bu iki merkez arasındaki irtibat da kesilmiş oldu.
Maraşlı çeteler durmak, yorulmak bilmeksizin var güçleri ile düşmana karşı direnişini devam ettiriyordu. Bu direnişin özünü oluşturan kahraman çete reislerinin yanısıra sevilip sayılan din adamlarının da muştulu sözleri idi.
Şeyh Ali Sezai Efendi kaleme aldığı “Cihat Risalesi”nde;
“Ey askerler,
Ey Vatanperverler,
O yaralı ve şehit olan muhterem Kardeşlerimiz ve ırz ve namuslarına tasallutla hayatlarına nihayet verilen iffetli hemşirelerimiz, lisan halleriyle bizlere ve umum ihvan-ı dine ne söylüyorlar!
Diyorlar ki, ey dindar, cesur, gayur askerler ve kahraman kardeşler,
Emanullah aşkına bizim intikamımızı o alçak, hayasız, zalim düşmanlardan alınız alınız.
Resulullah aşkına bırakmayınız, hatta bizim üzerimize basarak ve muhterem ayaklarınızla bizi çiğneyerek bile geçup alınız.” Diyordu.
Risalenin bir başka sayfasında ise;
“Ey Hazreti Allah’ın kulları,
Ve milletin sevgili evlatları askerler!
Bugünlerde bütün Alem-i İslam, nazarı size dikilmiş ve Hat tealanın lütuf ve inayetiyle her hayrı sizden bekliyor. Her ne kadar bugün hal-i harb dolayısıyla, vakt-i hazerdeki gibi müntazam nükûşlar, parlak elbiseler içinde değilsiniz. Amma zaman-ı saadette ashab-ı kiramın çektikleri mihan ve meşakkat yanında bunlar hiçtir. Maaheza, ibadet ve amellerin efdali, ziyade zahmetli ve ekvasıdır. Ve sizin ecir ve sevabınız din ve millet uğrunda tahammül edilen meşakkatiniz nisbetindedir.” Demektedir.
Aslan Bey raporunda bu günkü gelişmeleri şu şekilde özetlenmiştir.
“Vaziyet lehimize gelişmektedir. Kıtalarımız taarruza devamla başarılar kazanmaktadırlar. Hariçten gelen ahali yağmaya başladıklarından hareketimiz müşkülata maruz kaldı. Bunun üzerine Çakmak cephesinden Muhtar Bey idaresindeki 150 kişilik kuvvet kasabaya alındı. Yağmacılığı önlemek için şiddetli tedbirler alındı. Fransız kuvvetleri çarşıya hücum ile Belediye Binası ve diğer yakın dükkânlar ile binaları ateşe verdiler.
Kılıç Ali Bey cephesinde ileri harekât ile başarılar devam etmektedir. Hariçten kuvvet gönderilmezse buradaki Fransız kuvvetlerinin imha edileceği muhakkaktır. Ahalinin manevi kuvveti yerindedir. 24 saat zarfında harpte 10 şehit ve 15 yaralı verildi. Yağmacılardan ölen ve yaralanan daha fazladır.”
Çeteler bu gün Kırklar Kilisesi’ni hedef almıştı. Buraya yapılan taarruz kısa sürede netice vermiş ve kilise tamamen yanmıştı. Kiliseden çıkıp Arasa yönünde kaçan düşmanı takip eden çeteler, Şıhmat Hanına kadar onları kovaladılar. Evliya Efendi kuvvetleri ise Bedesten’e dayanmıştı. Böylelikle şehrin batı kesimi tamamen Türklerin eline geçti.
Maraş’ta yaşananlar gün gün Temsil Heyeti’ne bildiriliyordu. XX. Kolordu kumandanı Ali Fuat Paşa gönderdiği karşı telgrafında şunları söylüyordu:
“Maraş dâhilindeki İslam ahalisi mukavemet-i deraneye devam etmektedir. Etraftan şitap eden Kuva-i Milliyenin ilk kısımları yetişmiş ve mevzilenmiştir. Ermeni komitacıları ve Fransız generali Amerikan Kolejine iltica etmişlerdir. Koleje Amerikan bayrağı çekilmiştir. Düşman ricat etmektedir. Mahalleler arasında Ermeni komitacıları genellikle imha edilmektedir.”
ÖNDEN GİDENLER:
ÇUHADAR ALİ
Çuhadar Ali
Şehid. Millî Mücadele Kahramanı. Maraş’ta 1903 de doğdu. Babası Çuhadar Hacı Mustafa Efendi’dir. Rüştiye’ye devam eder. İngilizce’ye merak sararak öğrenir. Şehrin düşman işgaline uğraması ve Sütçü İmam Olayı’nın akabinde Çömezoğlu Mehmet ile Hüseyin oğlu Mehmet adlı iki oduncunun Ermeniler tarafından öldürülmesi üzerine onların intikamını almak için yola çıkar. Mercimektepe civarında yakaladığı üç Ermeni çeteciden ikisini öldürüp birini yaralar.
Ermenilerin baskısı ile Fransızlar tarafından her yerde aranmaya başlanılınca büyüklerinin tavsiyesi ile Bertiz’e gider.
Bayazıtoğlu Muharrem ve Zafer Bey komutasındaki Bertiz çeteleri ile düşmanı Bababurun’da durduran kahramanlar arasında yerini alır. Şehiriçi muharebelerine katılır. En önde savaşır. Keskin nişancılığı ile savaş boyunca büyük yararlılıklar gösterir. Düşmanın Kışla da ve Kışla civarında giriştiği tahkimat faaliyetine uzaktan yaptığı atışlarla müsaade etmez. Keskin nişancılıkta arkadaşı Sarıkatip Hasan ile adeta yarış yapar.
Muharebenin 18. Günü Mercimektepe’nin takviye edilmesi için Evliya Mustafa ile birlikte Mercimektepe’ye gönderilir.
Şehiriçi çatışmalar devam ederken ağır bir şekilde yaralanır. Yaralarına aldırmadan mücadeleye devam eder. Arkadaşlarının aşırı ısrarı ile evine götürülür. On beş gün sonra ise henüz 17 yaşında iken vefat ederek Şehid olur.
Çuhadar Ali’nin genç yaşta Şehid olması yürekleri burkar. Onun için destanlar yazılır, ağıtlar yakılır.
“Ali’yi sorarsan on yedi yaşında
Mavzerle vurdular ark başında
Çeteler toplanmış ağlar başında
Uyan Ali’m uyan gör neler oldu
Sevdiğin Maraş’a Fransız doldu
Uyan Ali’m uyan yaran çok mudur
Düşmandan intikam alan yok mudur
Bağrına saplanan yoksa ok mudur
Uyan Ali’m uyan gör neler oldu
Sevdiğin Maraş’a Fransız doldu”