.
Sevgili arkadaşım Menduh Kahraman Hakk’a yürüdü. Aynı köydendik. Oğulcuklu’yduk. Mahlleliydik. Çok çalıp çığrmışlığımız vardı. İyi bir ritimciydi. Dümbelek çalardı.
Menduh Kahraman, benden bir yaş küçüktü. "Belalı" derdik ona. Ne belalısı, karıncayı incitmezdi yahu. Hollanda’da yaşıyordu. Sanırım elli yıl oldu Hollanda’ya gideli. Hollanda’da ömür defterini kapadı. Göçüp gitti bu dünyadan.
Kendisiyle yıllardır görüşmüyorduk. Oğulcuk’a pek gelmiyordu izin günlerinde.
Sevgili arkadaşımı daha önce Bizim Köyden İnsan Manzaraları’nda paylaştığım iki anlatıyla anıyorum.
Işıklar içinde uyusun. Nurda yatsın.
.
Kayseri Sümer Lisesinde öğrenciyiz. 6 Ed.A sınıfının müdavimiyiz. Sınıf mevcudumuz çok kalabalık. Tam tamına 48 kişilik bir sınıf. Say ki “Hababam Sınıfı(!)” Ben, kardeşim Mehmet’le birlikte 5. Sınıfı Fen.A’da okuduk. Baktık ki zorlanıyoruz. Sınıfı zar zor geçtik. 6.sınıfta edebiyata transfer olduk.
Sınıf arkadaşlarımızdan biri de Menduh Kahraman. Aynı köyden, Oğulcuk’tanız. Onlar Kayseri’ye taşındılar. Hacı Kılıç Camisi civarında bir evde otururlar. Babası Adem Hollanda’da işçi. Yazları gelip gidiyor Kayseri’ye. Menduh’un annesi Kiras abla melek huylu bir kadın. Her ne zaman Menduh’la evlerine varsak çaysız, yemeksiz göndermez. Çok ekmeğini yedik bu cennet kadınının:
-Gadasını aldığım, ne yiyip ne içiyorsunuz? Yalınız başınıza… Hacca gelmiyor mu? Gelse de yanınızda dursa ne gozel olur, derdi.
.
Neyse biz yine okula dönelim.
Yaşar Yıldırım, Milli Güvenlik dersimize girerdi. Albaydı. Beşuş bir surat, gülmeyen bir yüz... Kaz adımı bir yürüyüş... Sümer Lisesi'nin Yıldırım Albay'ı idi. Dersi olduğu günler okula askerî bir ciple (jeep) gelirdi. Sınıfa girişi, selamlama faslı tam bir askeri törendi. Sınıfa girerken sınıf başkanı "Dikkat!" çeker, Yıldırm Albay pürciddiyet yazı tahtasının önüne gelirdi. Sert bir sola dönüş... Çelik gibi bir sesle:
-Arkadaşlar!..Günaydın..."derdi.
-Sağol! karşılığını verirdik. Eğer Yıldırım Albay, selamlamada bir aksaklık görürse sınıftan çıkar, selamlama tekrarlanırdı.
Sözlü yoklamada 10 üzerinden 5 numara "selam"a ayrılmıştı. Numaran okununca yerinden ok gibi fırlayacaksın. Sert adımlarla "Rap...Rap..." yazı tahtasının önüne geleceksin. Sert bir dönüşten sonra baş selamıyla sınıfı selamlayacaksın....5 numara cepte. Selamlama, Yıldırım Albay için çok çok önemliydi.
Menduh (Kahraman)'a babası Adem istek yaptı. Hollanda'ya gidecek. Gün sayıyor. Dersleri de bıraktı. Ama okula gelip gidiyor . Milli Güvenlik dersindeyiz. Yıldırım Albay Menduh'un numarasını okudu...Sözlü yoklama için tahtaya çağırdı. Menduh ağır ağır kalktı yerinden. Biraz da topallığı var Menduh’un. Ağır aksak, rahat adımlarla yazı tahtasının önüne geldi. Sınıfa döndü. Sağ elini kalbinin üstüne koydu. Bir temennadan sonra:
-Meraba arkadaşlar!..dedi.
Yıldırm Albay'ı görmeliydiniz. Renkten renge girdi. Arkadaşlar pıhırdaştılar. Yıldırım Albay da makaraları koyverdi. İlk o gün gördük Yıldırım Albay'ın güldüğünü. Menduh,o sözlüden kırık not aldı. Ama zaten not da pek umurunda değildi Menduh'un...
.
ADI MENDUH!
.
Şirif (Şerife) bacı, köyümüzün sevilen sayılan simalarından biriydi. Gara Mövlüd’ün (Mevlit Şahin) ikinci eşiydi, kıymetlisiydi. Kapı bir komşumuz olduğu için teklifsiz gider gelirdik. Anamın “Şerifesi”ydi. Biz ona "Şirif bacı"derdik. Şirif bacı gezmeyi çok severdi. Bir bakarsın burda, bir bakarsın aşağı mahallede... Mövlüt emmi, Şirif bacıyı evde bulamayınca bize gelir:
-Hacca!.. Şirif sizde mi? diye sorardı.
Anam bazen Şirif bacıya kızar:
-Mövlüt Ağa seni hiç evde bulamayacak mı? derdi. Aslında Şirif bacının çok gezmesi anamın da işine gelirdi. Çünkü köyde olan bitenden haberdardı Şirif bacı.
Akşamları hep bizdeydi. Biraz geç kalsa anam Şirif bacının yemeğini ayırırdı. Akşamları geç vakte kadar oturulurdu. Köyün gündemi, olan biten enine boyuna konuşulurdu. Mövlüt emmi gelir, pencereden:
-Şirif!.. Şiriiif!..diye seslenir, Şirif bacı ağır ağır kalkardı. Elinde asası, sağa sola yalpalayarak evlerine giderlerdi.
.
Şirif bacı öldüğünde anam bir ağıt yakmıştı. Değşet (deyiş et)etmişti. Anamın söylediği şekliyle anımsamıyorum. Belleğimi yokladım. Iıh... hatırlayamadım. Bölük börçük hatırladıklarım:
.
"Emmim gızı eli işli
Mövlüt ağamın gozü yaşlı
Mövlüt ağam Şerife'yi ararsan
Çorabı da bizim evde başlı"
.
Anamın vurguladığı gibi Şirif bacının elinden örgü eksik olmazdı. Çorap, patik, paspas...örer, sevdiklerine hediye ederdi. En son ördüğü çorap, bitmemiş halde bizim evde kalmıştı.
.
Şirif bacı bir gün inek sağarken kendi kendine:
-Adem'in büyük oğlunun adı neydi? diye fikre dalmış. Bir türlü anımsayamamış. "Neyd'ola?..Neyd'ola?..(*)" açmazında iken inek bir tekme atmış. Bir helke süt dökülüp saçılmış. Şirif bacı:
-Menduh! demiş. Bir helke süt dökülmüş, ama Menduh'un adı aklına gelmiş Şerife bacının... Anlatır anlatır gülerdi rahmetli.
.
Benim sevgili arkadaşım Menduh’u selamlıyorum. Belalı’m Hollanda’yı mekan tuttu. Gelip gitmiyor Oğulcuk’a. Yüzünü gören cennetlik be ya!.. Belki bu anlatıyı okur da bize bir selam gönderir. Hiç olmazsa bayramdan bayrama…
...........
(*) Ne idi ola?
(Bizim Köyden İnsan Manzaraları 4,5 Nisan 2012)