Türk Ocakları Kahramanmaraş Şubesince tertiplenen Ocakbaşı Sohbetleri programında Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ebru FINDIKLI tarafından “6 Şubat depremlerinin Kahramanmaraş Halkı Üzerindeki Psiko-Sosyal Etkileri” konulu bir seminer gerçekleştirildi. MESDER Kahramanmaraş Edebiyat ve Sanat Derneği’nde 19 Aralık 2024 günü gerçekleşen programa, çok sayıda akademisyen ve konuya duyarlı izleyici katıldı.

6 ŞUBAT DEPREMLERİNİN KAHRAMANMARAŞ HALKI ÜZERİNDEKİ  PSİKO-SOSYAL ETKİLERİ 
Türk Ocakları Kahramanmaraş Şubesi Hars Heyeti Başkanı Prof. Dr. İbrahim SOLAK’ın açılış konuşmasıyla başlayan programda, Prof. Dr. Ebru FINDIKLI 6 Şubat depremleri sonrasında Kahramanmaraş halkının yaşadığı ruhsal değişliklere değinerek depremin psiko-sosyal etkilerini somut örneklerle sinevizyon eşliğinde anlattı.
Prof. Dr. Ebru FINDIKLI konuşmasına özetle şu şekilde devam etti:
SARSINTILAR VE HATIRALAR: TOPLUMSAL VE PSİKOLOJİK İZLER
“6 Şubat 2023 sabahı, Kahramanmaraş merkezli depremlerle sarsılan Türkiye, tarihin ender tanık olduğu felaketlerden birini yaşadı. Bu yıkım, sadece binaları değil, aynı zamanda toplumun ortak hafızasını da derinden sarstı. Acı, kayıplar ve belirsizlikle yoğrulan bu süreçte, insanlar her zamankinden daha fazla yardımlaşma ve dayanışmaya ihtiyaç duydu. Bu yazıda, depremin hem bireysel hem de toplumsal hafızada bıraktığı izleri ve bu izlerin, birlik ruhuyla nasıl onarıldığını ele alacağım.
DEPREMİN BİREYSEL PSİKOLOJİK ETKİLERİ
Deprem gibi ani ve büyük ölçekli felaketler, insanların ruh sağlığında ciddi kırılmalara yol açabilir. Yaşanan sarsıntının hemen ardından pek çok kişide akut stres bozukluğu, travma sonrası stres bozukluğu (TSSB), depresyon ve anksiyete bozuklukları görülebilir. Sürekli korku, kabus, çaresizlik ve suçluluk duygusu gibi belirtiler, bireyin yaşadığı ağır travmanın yansımalarıdır.
Bazı depremzedeler, günlük yaşamlarında uzun süre işlev kaybı yaşayabilirken, bazıları ise travmatik anılarını tekrar tekrar zihninde canlandırır. Artçı sarsıntılar, her an yeniden bir felaketin yaşanacağı hissini tetikler ve stres düzeyini yüksek tutar. Kayıplar yaşayanlar “Neden ben hayatta kaldım?” sorusuyla suçluluk hissine kapılabilir.
Çocuklar bu süreçte daha hassastır. Güvenlik ihtiyaçları temel düzeyde zarar gören çocuklar, korku ve endişelerini ifade edemeyebilirler. Onların korkularını anlamak,onları bastırmadan duygusal ihtiyaçlarını karşılamak ve destekleyici bir ortam sunmak, hem kendi gelecekleri hem de toplumsal iyileşme açısından kritik önem taşır.
TOPLUMSAL BOYUTTA DEPREM
Depremin etkileri yalnızca bireylerle sınırlı kalmaz, toplumsal yapıları da kökten sarsar. Mahallelerin yok olması, ailelerin dağılması ve sosyal ağların kopması, toplumun yeniden toparlanma sürecini zorlaştırır. Kayıpların yanı sıra, geleceğe dair duyulan güvensizlik ve umutsuzluk duygusu da yaygınlaşabilir.
Öte yandan, kriz durumlarında toplumsal eşitsizlikler daha belirgin hale gelir. Afet bölgelerinde yardıma geç ulaşan veya hiç ulaşamayan kesimler, sosyoekonomik uçurumu daha da derinleştirir. Bu noktada, toplumsal dayanışma ve iş birliği kilit rol oynar. Komşuluk ilişkilerinin ve geleneksel dayanışma ağlarının güçlü olduğu yerlerde iyileşme daha hızlı sağlanırken, sosyal bağların zayıf olduğu topluluklarda süreç daha sancılı ilerler.
KÜLTÜREL VE GELENEKSEL DAYANIŞMANIN GÜCÜ
Büyük felaketlerin ardından, kültürel ve geleneksel değerlerimizi hatırlamak ve bunlara tutunmak, iyileşme sürecinin önemli bir parçasıdır. Türk toplumunda tarih boyunca süregelen imece, paylaşma ve yardımlaşma kültürü, afet zamanlarında adeta hayati bir kalkan görevi görür. Komşusuna kulak vermek, bir tabak yemeği paylaşmak ve ortak acıyı paylaştıkça hafifletmek, bizi bir arada tutan değerlerdir.
Deprem sonrasında mahallelerde organize olan gönüllü gruplar, yardım merkezleri ve misafirlerini ağırlayan ev sahipleri, bu kültürel mirasın somut örnekleridir. Toplum, en zor anlarda bile bir arada kalabildiğini ve ortak duygular etrafında kenetlenebildiğini gösterir.
PSİKOLOJİK İYİLEŞME SÜRECİ
Deprem sonrası, psikolojik desteğe hızla erişmek kadar uzun vadeli bir destek mekanizması oluşturmak da yaşamsal öneme sahiptir. Bu destek, “psikolojik ilk yardım” şeklinde acil müdahalelerle başlayabilir. Afetzedelerin temel ihtiyaçlarının giderilmesi, güvende hissetmeleri ve yalnız olmadıklarını fark etmeleri, ilk adımı oluşturur.
Uzun soluklu iyileşme sürecinde ise profesyonel yardıma devam etmek ve toplumsal destek mekanizmalarını güçlendirmek gerekir. “Travma sonrası büyüme” olarak tanımlanan süreçte, kişiler yaşadıkları kayıpları ve korkuları anlamlandırarak hayata karşı daha güçlü bir bakış açısı geliştirebilir. Grup terapileri ve destek grupları, benzer deneyimler yaşamış bireylerin bir araya gelerek deneyimlerini paylaşmasına olanak tanır; bu dayanışma ruhu, toplumun genel iyileşmesine de katkı sağlar.
DAYANIŞMANIN TOPLUMSAL ÖNEMİ
Afetler, sadece fiziksel değil, aynı zamanda ruhsal yaraların da açılmasına neden olur. Bu yaraların sarılmasında, toplumun birlik ruhu büyük bir güç kaynağıdır. “Komşusu açken tok yatan bizden değildir” anlayışı, felaket zamanlarında vücut bulur ve insanların birbirine daha sıkı sarılmasını sağlar.
Dayanışma hikâyeleri, bireylerin yanı sıra toplumun da ortak hafızasında yer eder. Kayıp yakınlarını aramak için imece usulüyle sokak sokak dolaşan gençler, elindeki son imkânı paylaşan aileler veya barınma ihtiyacı olan depremzedelere kapılarını açan komşular, hep bu kolektif iyileşmenin kahramanlarıdır. Toplum, bu tür hikâyelerle güç bulur ve geleceğe daha umutlu bakar.
GELECEĞE UMUTLA BAKMAK
Deprem, fiziksel yıkımın yanı sıra ağır bir psikolojik ve toplumsal yük getirir. Ancak yardımlaşma ve dayanışma duygusu, en zor anlarda dahi insanları güçlü kılar. Geçmişte yaşananları tamamen silmek mümkün olmasa da onlardan öğrenip geleceği daha güvenli inşa etmek elimizdedir.
Bu süreçte herkesin üzerine düşen bir görev vardır. Gönüllü faaliyetlere katılmak, destek kampanyalarına katkıda bulunmak ya da sadece bir yakını arayıp hâlini hatırını sormak bile toplumsal toparlanmaya hizmet eder. Ortak acıyı paylaşarak hafifletmek, Türk toplumunun tarih boyunca koruduğu en güçlü değerlerden biridir.
Her kriz, aynı zamanda bir yeniden doğuş fırsatı taşır. Aynı hatalara düşmemek, tecrübelerimizden ders çıkararak daha dayanıklı yapılar ve güçlü sosyal bağlar kurmak elimizdedir. Bu nedenle, imece ve yardımlaşma ruhu, yalnızca insani bir erdem değil, toplumun geleceğini şekillendiren vazgeçilmez bir güçtür.”
Program sonunda Mesder Dernek Başkanı Ali AVGIN, konuşmacı Prof. Dr. Ebru FINDIKLI’ya Mesder’in geçen yıl düzenlediği Deprem Konulu Ulusal Öykü Yarışmasına gönderilen deprem hikâyelerinden oluşan “Deprem Öyküleri” kitabını ve yine Mesder’in derlediği “Deprem Şiirleri” kitabını takdim etti.
Türk Ocakları Kahramanmaraş Şubesince Mesder’de tertiplenen Ocakbaşı Sohbetleri Programı Prof. Dr. Ebru FINDIKLI konuşmayla tamamlandı, kendilerine çok teşekkür ediyoruz. Bu vesileyle, Türk Ocakları Kahramanmaraş Şubesine, Mesder Kahramanmaraş Edebiyat Sanat Derneğine ve değerli katılımcılara çok teşekkür ederiz.
Selam ve sevgilerle.